Mazlumların ilk adresi
Abone olTürkiye tarih boyunca savaşlardan ve zulümlerden kaçanların güvenli adresi oldu.
Ortadoğu'da yanan ateşi söndürmek için en fazla çaba harcayan
ülkelerin başında gelen Türkiye, savaştan kaçanların da ilk
sığındıkları liman olarak tüm dünyanın takdirini topluyor. Tarih
boyunca, zulme uğrayanların sığınacakları ilk kapı olarak
gördükleri Türkler, bugüne kadar yüzbinlerce mazluma kucak açtı.
Din, dil ve ırk ayrımı yapmadan, gördükleri zulümden kaçan binlerce
kişiyi bağrına basarak insana verilen değeri en iyi şekilde
sergileyen Türkler, örnek tutum ve tavrıyla tarihteki en büyük
insanlık derslerini veren millet oldu.
TARİHTEN ÖRNEKLER
İspanya'da zulme uğrayan Müslüman ve Yahudiler, Osmanlı Devleti'ne
gönderdikleri bir elçi ile içler acısı durumlarını anlatır ve
yardım isterler. Osmanlı Devleti, 1505 yılında İspanyol sahillerini
vurmak için Kemal Reis kumandasında bir filo gönderir, zulme
uğrayan bir kısım Müslüman ve Yahudi Türkiye'ye getirilerek ve
katliamdan kurtarılır. İspanya'daki insanlık dramı ve yapılan
zulümler iyice artınca Kaptan-ı Derya ve Cezayir Beylerbeyi Kılıç
Ali Paşa'ya gönderilen bir fermanla İspanya'da zulme uğrayanlara
yardım edilmesi emredilir. Birçok Müslüman ve Yahudi'nin,
İspanya'dan önce Afrika sahillerine aktarıldığı daha sonra
bunlardan bir bölümünün Adana, Tarsus gibi sancaklara
yerleştirildiği tarihi kaynaklarda yer alıyor. Zulümden kaçarak
sığınan bu insanlar, durumlarını toparlayıp verimli hale gelene
kadar 5 yıl vergiden muaf tutulurlar. Tarihçi Bernard Lewis, bir
eserinde, Avrupa'da baskı görüp kovulan Yahudilere Osmanlı'nın
kucak açtığına dikkati çekiyor. Lewis, Osmanlı'nın, kovulan ve
baskı gören Yahudileri her zaman kabul ettiğini, hatta baskılardan
kurtulmaları için Osmanlı topraklarına çağrıldıklarını ifade
ediyor.
SIĞINANLARI GERİ VERMEDİ
Avrupa'da katı yönetimlere karşı koyma ve hürriyet cereyanı
sırasında ayaklanan beş bin Macar ve Polonyalı da zulümden kaçarak
1849'da Türklere sığındı. Osmanlı Devleti'nin savaşı göze alarak
sığınan bu mültecileri vermemesi, bir insanlık destanı olarak
tarihe geçti. Tarihi kaynaklara göre, 18. Asırda Macar lider Lajos
Kossuth, uğradıkları zulümden kurtulmak için dönemin Padişahı
Sultan Abdulmecid'e bir mektup yazarak kendisi ve arkadaşlarına
kucak açılabilme imkanının olup olmadığını sorar. Sultan
Abdulmecid'in, mültecilerin kendi misafirleri olduğunu belirterek
saçlarının bir teline zarar gelmesini tebaasından 50 bin kişinin
kurban edilmesine yeğleyeceğine dair garanti vermesi sonrası, 5 bin
Macar ve Polonyalı mülteci Türk topraklarına iltica eder.
Macar ve Lehlerin Osmanlı Devleti'ne iltica etmesinden sonra Rusya
ve Avusturya devletleri, baskı yaparak mültecilerin kendilerine
verilmesi hususunda ısrar ederler ve hatta Ruslar, mültecilerinin
verilmemesi halinde savaş açacakları tehdidinde bulunurlar. Rusya
ve Avusturya'nın isteklerinde direnmeleri üzerine genç Padişah
Sultan Abdülmecid'in, büyük bir insanlık dersi vererek ''tahtımı
veririm, başımı veririm, fakat devletime sığınanları asla geri
vermem'' şeklindeki sözleri tarihe kaydedilir. Osmanlı'ya sığınan
Polonyalılar, İstanbul, Halep, Vidin ve Silistre'ye
yerleştirilirken, Kossuth liderliğindeki Macarlar ise Kütahya'da
misafir edilmiştir.
''TÜRKLER TEHDİTLERE BOYUN EĞMEDİLER''
Osmanlı'ya sığınan Macar lider Kossuth ve arkadaşları, 21 ay sonra
Kütahya'dan ayrılarak Londra'ya giderler. Londra'da büyük bir
coşkuyla karşılanan Kossuth'un burada yaptığı konuşmada,
kendilerine sığınma hakkı veren Türklere minnettarlığını şu
sözlerle ifade eder: ''Bugünkü hayatıma ve hürriyetime sahipliğim,
Avusturya ve Rusya'nın tehditlerine ve baskılarına rağmen beni ve
arkadaşlarımı muhafaza eden Türkler sayesindedir. O Türkler ki,
yüksek hislerle ve insan haklarına saygılı oluşlarıyla tüm
tehditlere boyun eğmediler. Türk milleti bu yönüyle üstün bir güce
sahiptir. Türklerin bugün ve istikbalde mevcut olması, Avrupa'nın
ve insanlık aleminin yararınadır. Ben Türklerden gördüğüm lütuf ve
saygının hatıralarıyla yaşıyorum.''
RUSLARA AÇILAN KUCAK...
1917 Bolşevik Devrimi sonrası ülkelerini terk eden Beyaz Ruslar,
ilk durak olarak Türkiye'yi seçer. Rusya'dan kaçanları da engin
hoşgörü ve misafirperverlikle kabul eden Türkler, kaçarken
yanlarına hiçbir şey almayan Beyaz Ruslara yardım amacıyla Hilal-i
Ahmer Cemiyeti tarafından onbinlerce göçmen için 1921 yılının ocak
ayında ''halk çorbası'' kampanyası başlatır. Ayrıca, düzenlenen
battaniye kampanyasıyla 1921 kışında binlerce Beyaz Rus'a yün
battaniye sağlanır, sağlık sorunlarının çözümü için çeşitli fonlar
oluşturulur. Sayıları 150 ila 200 bin arasında olan Beyaz Rusların
Türkiye'yi seçmelerinde en büyük neden ise engin hoşgörü ve
misafirperverliktir. Yazar Jak Delon, kaleme aldığı ''Beyoğlu'nda
Beyaz Ruslar'' adlı eserinde Türkiye'ye kaçan Beyaz Rusların
hayatını anlatırken, o dönemleri yaşayanların anılarına da yer
veriyor. Eserde bir Beyaz Rus, Türkiye'yi seçme nedenlerini,
''Rusya'dan kaçarken hep şunları düşündük: İspanyol engizisyonundan
kaçan Yahudilere kapılarına açan tek ülke olan Türkiye, 1920'lerde
bizi de geri çevirmeyecektir'' sözleriyle özetliyor. 1905 yılında
Çarlık Rusyası'ndaki meşrutiyet devrimi sırasında, ülkelerinden
kaçmak zorunda kalan 30 bine yakın Rus'un da Türkiye'ye sığınarak
hayatlarını kurtarabildikleri tarihi kaynaklarda yer alıyor.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI
İkinci Dünya Savaşı sırasında zulme uğrayan binlerce insan yine
Türkiye'ye sığınır. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden 10 bini aşkın
insanın, öldürülme ve eziyet görme korkusuyla kendilerini güvencede
hissedebilecekleri tek ülke olan Türkiye'ye geldikleri biliniyor.
Hitler döneminde siyasi ve ırkçı nedenlerle işlerinden olan,
sanatlarını icra edemez hale gelen ve onun da ötesinde hayatları
tehlikeye giren binlerce Yahudi kökenli ya da sosyal demokrat
düşünceye sahip Alman, 1933'ten itibaren gidecek ülke ararken,
aralarında bilim adamı, mimar, mühendis, sanatçıların da bulunduğu
bir bölümü Türkiye'ye sığınır.
Alman mültecilerden çoğu, genç Türkiye Cumhuriyeti'nde özellikle
üniversiteler de önemli görevler alırlar. Hitler rejiminden kaçarak
Türkiye'ye sığınan yaklaşık bin Alman mültecinin üçte ikisi, 2.
Dünya Savaşı'nın bitiminden hemen sonra Amerika ve İngiltere'ye
yerleşir, bir bölümü Almanya'ya geri dönerken 28 Alman da
Türkiye'yi vatan olarak seçer. 1979 yılında İran'daki İslam devrimi
sonrası rejim muhaliflerinin ilk sığındıkları ülke de Türkiye oldu.
Sovyetler Birliği'nin 1979'da Afganistan'ı işgali sonrası sonrası
ülkeden kaçan milyonlarca Afganlıdan yaklaşık 4 bin kişi Türkiye'ye
göç etti. Birinci Körfez Savaşı sırasında da Saddam'ın korkusuyla
Türkiye'ye kaçan binlerce Peşmerge, kurulan mülteci kamplarında en
iyi şekilde misafir edildi. Bulgaristan'da Jivkov rejiminin baskı
politikası nedeniyle 300 binin üzerinde Türk yine anavatana
sığınmak zorunda kaldı. Türkiye, Sırp zulmünden kaçan Kosovalılara
da kucak açtı.