Masallar masalı, 'İncir Tarihi'
Abone olYazınsal özellikleri sindirilmeyi gerektiren, diline bakılarak okunan, bir roman 'İncir Tarihi'
Edebiyatımızın kendini genç kuşakların yaratıcı yazarlarının
arayışıyla yenileyeceği konusundaki iyimserliğimden kuşku
duymuyorum. Öte yandan, verili anlayışların çevresinde kurdukları
dünyayı bugün de korumayı öne çıkaran, bu arada yazarlık
tutumlarını güncel ve popüler olana yaklaştıran eski kuşakların bu
yenilenme sürecine katkı yapmasını beklemenin de karşılıksız
olduğunu düşünüyorum. Nedense çoğu olumsuz karşılanan yeni
yazarlar, oysa bütün bütüne bağımsız kalabilme fırsatını, yeni
sorunları yeni biçimlerde dile getirme çabası içinde
değerlendiriyor ki, edebiyatımızın şimdi içinde bulunduğumuz
döneminde aradığımız budur. Faruk Duman’ın yeni romanı İncir Tarihi
ise, son zamanlarda yayımlanan ve aslında birbirine yakınlıklarıyla
sıralanabilecek romanların da dışında görünüyor.
Yenilenme kavramı yazınsal yapıtın bütün öğeleriyle var olanın
dışında oluşmasını ya da bazen ayrılmayı, kopmayı anlatır. Yalnızca
toplumsal sorunları, geleneksel edebiyat anlayışımıza bağlanarak
anlatmak ya da öbür yanda bireyin kendini var etme biçimlerini yeni
buluşlar içinde yansıtmak yeni olmak için yeterli olmayabilir. Bu
arada önemli ya da önemsiz, ne olurlarsa olsunlar, o sorunları
içeriğin tamamıyla dışındaki öğeleri değişik biçimlerde kullanarak
anlatmaya da çalışmak gerekir ki, özgünlük orada gerçek anlamını ve
akacağı yolu bulabilsin. Okurun ilgisi o noktaya er geç
yönelir.
‘İncir tarihi’nde yeni olan
İncir Tarihi, örnekleri edebiyatımızda az olan, bildiğimiz ve sanki
hep içinde yaşamak istediğimiz hayatların dışında, gerçekliğini
eski metinlerin dünyasında ve yazınsal dil içinde bulan, anlatılan
hikâyeleri okurların çoğunluğu için çekici değilse, onları özel bir
dil içinde merakla okunur kılabilen romanlardan. Faruk Duman’ın
önceki iki romanı Pîrîya da Kırk, birbirine her bakımdan yakın, öte
yandan, roman ya da öykü olarak nitelemenin onlara ayırt edici bir
özellik katmadığı, öykülerle aralarına sınır koymayan anlatılardı.
Sanırım her okur, baştaki niyeti ne olursa olsun, önce dillerine
bakarak okumuştur bu iki romanı, sonra ne anlattıklarına gelmiştir
sıra.
İncir Tarihi de aynı geçirgenliğe sahip. Okumanın farklı türler
arasında alması gereken biçimleri geçersizleştiren bir roman bu.
Bunun belki önemsiz nedeni, anlattığı hikâyenin, okuru canevinden
yakalayacak sorunlarla ilgili olmayıp tam tersine, hemen önümüze
gelen romanların konu etmediği, masallarda anlatılan küçük
serüvenlere dayalı olması. Belki bunun üstünde daha çok durmalıyız.
Çünkü masalların içinden çıkmış bir modern masal İncir Tarihi.
Modernliği hikâyesinde değil: Genç Zeyrek’in başından geçenler
hayallere bile sığmaz, hayallerin sınırları zorladığı yerde kurmaca
hemen masalın dünyasına geçer. Faruk Duman uzun zamandır masallarla
geleneksel anlatıların dünyasında dolaşıyor, onlardan aldığı
serüven anlatma özelliğini en son Sencer ile Yusufçuk’ta sınamışken
İncir Tarihi’nde bu kez kusursuz bir masal anlatıcısı olarak
kendini gösteriyor. Önceleri yalnızca son kertede yalınlık
arayışında görünen dili, aynı yalınlığın niteliğini yukarı
çıkarırken birbirine eklenen bir dizi serüveni anlatma yetisine
sahip çıkacak zenginlikte bir dile de dönüşüyor. Elbette masallar
ya da ilkin Tûtînâme ve Binbir Gece Masalları da var İncir
Tarihi’nin mayasında, giderek her bölümde ayrı bir olayın
anlatıldığı Don Quijote de.
Zeyrek, hemen anlatıcının yerine kurulup, “Görüp geçirdiğim
olayları anlatmaya başlamamın tek nedeni, bir kere, kaza eseri de
olsa kalemi elime almış olmamdır,” diye başlıyor romanın 1.,
“Bahaneler” bölümüne ve kendisini, başından geçenleri, tanıdığı
kişileri, bu arada hayvanları, bitkileri, gezip gördüğü yerleri,
güzel kadınları sözün balını damlatarak anlatıyor, anlatıyor.
Romanda her bölümün sonu, sonra gelen bölümün başına gönderiyor ve
böylece, masalı masal içinden çıkaran bir roman yapısı, yeter ki
anlatsın romancı, kendiliğinden oluşuyor.
Bir doğa ve gençlik kitabı
Bu masalsı dünya hayvanların ve bitkilerin dünyasına kendiliğinden
ekleniyor, daha doğrusu, aynı zamanda doğanın içinden çıkan bir
roman İncir Tarihi. Edebiyatımızın köy, kasaba ve şehir edebiyatı
olduğunu, ama oralarda hep toplumsal hayatın içinden çıktığını
biliyoruz da, doğaya ve hayvanlara nedense hep uzak durduğunu pek
düşünmüyoruz. Yaşar Kemal adı, edebiyatın neresinden bakılırsa
bakılsın bir mucize gibi görünmekle kalmaz, mucizesi içine doğayı
da benzersiz biçimde almış, atları ya da cerenleri ya da yılanları
ve böcekleri dünya edebiyatında benzeri az görülecek zenginik ve
çeşitlilikte anlatmıştır.
Faruk Duman da yazdıklarında duyarlığını ve duyargalarını doğaya
hep açık tuttu, ama İncir Tarihi bana kalırsa onun için de apayrı
bir doğa kitabıdır ki, benim için nicedir doğanın içinden çıkan
roman özlemime tam bir karşılık verdiğini de belirtmek isterim.
Öte yandan, hayvanları ve bitkileri anlatmamıştır edebiyatımız, ama
çocukları, giderek gençleri anlatmış mıdır? İncir Tarihi
edebiyatımızda pek az konu edilmiş bir gençlik dünyasına, Zeyrek
çocuğun ergenlikten ilkgençlik zamanlarına, birbirinden zor
serüvenleri alt eden becerilerine, ete kemiğe bürünmüş cinsellik
deneyimlerine uzanan hikâyesini anlatıyor ki, oralarda aynısını
modern bir hikâye içinde canlandırmaktan farkı yoktur.
Öte yandan, edebiyatımızda cinsellikten geri durulduğundan yakınıp
Anadolu kültürünün ve dilinin bu konuda çok zengin oluşundan söz
ederken, “Bence çığrından çıkmış bir cinselliğin yazılabilmesi
gerekiyor artık,” diyor Faruk Duman ve sonunda Zeyrek’in cinsellik
serüvenlerini genç bir insanın şehvetinin dikleştiği noktaya
getiriyor ki, salt cinsellik ve erotizm sınırlarında yazılmış güzel
bölümlerdendir ‘Pesüs Yıkılıyor’. Romanın sonundaki ‘Kelimeye
Kavuşuyorum...’ bölümünün de Zeyrek’in hikâyeyi bitirdiği doyum
noktası olarak cinselliğin hem masalı, hem genç Zeyrek’i tamamlayan
bir son olarak tasarlandığı belirtilebilir.
Faruk Duman’ın dilinden söz etmeden anlatılmaz yazdıkları. Onu ilk
okuyan da ilkin dilindeki başkalığı fark eder. Geleneksel
kaynaklardan çıkan bir dilin nasıl yazınsal dile dönüşebileceğini
örnekler bu dil. İlk kitabından bu yana Faruk Duman’ın bir dil
denediğini yazmıştım daha önce. Denemek hem bilinçli bir edimdir,
hem de arayışın sürdüğünü belirtir. Süregelen arayışı, İncir
Tarihi’nde bana kalırsa ustalıklı ve romanın başından sonuna
kararlılıkla süren bir dile dönüşmüş durumda. Aynı dilin
rastlantısal olmadığı gibi, romanın başından sonuna korunduğu da
söylenebilir elbette ve bir romanda tersini, kendi içinde değişerek
ilerleyen bir dili niçin arayalım.
Öte yandan, Faruk Duman’ın öykülerinden iki kısa romanına gelen
dilinden de farklı bir dil var İncir Tarihi’nde. Gene alabildiğine
arı duru bir dil bu, ilkanlamlarının ötesini düşündürüyor,
anlatılanı kavrayacak olanaklara sahip, ama aynı zamanda
kaynaklarının gitgide zenginleşmesinden de olsa, sözcük dağarı daha
da yükselmiş durumda. Unutmayalım ki geleneksel kaynaklar, bu arada
yazarların nedense atladığı bir sözcük hazineleridir. İncir
Tarihi’nin okurun belki yadırgayacağı, anlatıcının kendisiyle
söyleşim biçiminde dışavuran dili, masalların diliyle özdeş
sayılamaz, ama o eski dilin sesi ve biçemi bir dil özgünlüğü ya da
tadı olarak romanın başından sonuna koşturuyor. Üstelik bu kez dile
ayrıca katkı yapan örtük ve derin anlam da yok İncir Tarihi’nde;
dolayısıyla dilin yalnızca kendi olanakları ve yazınsal dil
oluşundan gelen gücüne dayanılmıştır.
Zeyrek ile elbette atlanmamalı Ümmik ve onun sincabı Tas’ın
serüvenleri, romanın başında yapılan girişten sonra başlarına ikide
bir beklenmedik yeni bir olay gelmeye başladıkça anlatıyı da
hızlandırır. Demek hem yazınsal özellikleri sindirilmeyi
gerektiren, diline bakılarak okunan, bu arada kahramanlarının
serüvenlerinin nereye varacağını merak ettiren bir roman İncir
Tarihi.
Yazı: Semih Gümüş
Kaynak: Radikal Kitap