Marmara’da deprem ihtimali büyüyor”
Abone olEge Denizi ve Çanakkale açıklarında meydana gelen depremin teknik verilerini inceleyen Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma M...
Ege Denizi ve Çanakkale açıklarında meydana gelen depremin
teknik verilerini inceleyen Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa
Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Şükrü Ersoy,
Marmara’da deprem ihtimalinin artarak büyüdüğünü söyledi.
Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı
Prof. Dr. Şükrü Ersoy, Ege Denizi ve Çanakkale açıklarında meydana
gelen ve yaklaşık 40 saniye süren depremi teknik açıdan
değerlendirdi. Kentsel dönüşüm projesinin bir kurtuluş mücadelesi
gibi partiler ve siyaset üstü ele alınması, yansız, dürüst, bilime
ve mühendisliğe dayalı bir yaklaşım ile gerçekleştirilmesi
gerektiğini söyleyen Şükrü Ersoy, önlenemez depremin zararlarını
azaltmanın yolunun, güvenli yapılar ve bilgili toplum olduğunu
belirtti.
“Deprem öncü ya da artçı değil bağımsız bir depremdir” diyen Ersoy,
“Ege Denizi’nde meydana gelen deprem deniz tabanında yer kabuğunun
kırılmasına ve bir enerji boşalmasına neden olmuştur. Kırılan bölge
için bir rahatlama söz konusudur. Ana şoktan sonra meydana gelen
artçı depremlerin oluşumu normaldir. Depremlerin bazılarının 5
büyüklüğünde olmasına rağmen bu artçıların sayısı ve büyüklüğü
giderek küçülecektir” dedi.
Marmara denizinde beklenen depremin 30 tane 6.5 büyüklüğündeki
Kuzey Ege depremine eşit olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ersoy, “Normal
şartlarda bu depremlerin Marmara’da beklenen büyük depremi
tetiklenmesi beklenmez ama, unutulmamalıdır ki Marmara Denizi
içinde önemli bir gerilim vardır. Bu gerilim ancak bir büyük
depremle boşalacaktır” diye konuştu.
Tsunami tehlikesi açısından bakıldığında, Ege, Akdeniz ve Marmara
Denizi’nin tarihsel depremlerde yıkıcı tsunami dalgaları
oluşturabildiğinin unutulmaması gerekildiğini belirten Ersoy şöyle
konuştu: “Tsunami dalgalarının oluşması için deprem büyüklüğünün
6.5’dan fazla olması ve deniz tabanında düşey bir yer değiştirme
meydana gelmelidir. Kuzey Anadolu fayı yanal atımlı bir fay zonu
olduğundan normalde tsunami oluşturmayabilir ama unutulmamalıdır ki
tsunami, depremlerle birlikte tetiklenen denizaltı heyelanlarıyla
da oluşabilir. Denizlerimizde tsunami oluşturma potansiyeli
vardır.”
“MARMARA BÖLGESİNDE DEPREM İHTİMALİ ARTARAK BÜYÜYOR”
30 Temmuz 2013 tarihlinde Gökçeada’nın kuzeyindeki Kıyıköy yerleşim
alanında 4.0 büyüklüğünde iki depremin meydana geldiğini hatırlatan
Ersoy,
“Bu deprem Kuzey Anadolu Fayı Zonu’nun en batısı ucunu oluşturur.
Bu bölgede Kuzey Anadolu fayı birkaç kola ayrılır. Bu fayların
Saros Körfezi’nde kollara ayrılması sonucu orta kısım çökerek Saros
Körfezi’ni oluşturmuştur. Bu fay zonunun güneyinde yer alan
Gökçeada ise bu fay hareketleriyle yükselmiş bir yükselim alanıdır.
Morfolojisini fayların ve depremlerin yarattığı tektonizmaya borçlu
olan Gökçeada’nın kuzey kısmı bu yüzden daha sarp araziye sahip
olup, kıyıları aktif faylarla kesilmektedir. Söz konusu 30 Temmuz
2013 tarihli deprem, kara üzerindeki Tepeköy-Kuzu limanı arasındaki
güncel fayların biri üzerinde gerçekleşmiş olabilir. Bu bölgede, 11
Ocak 2013 tarihinde Gökçeada’nın 55 kilometre açıklarında saat
02.30’da yerin 9 km altında, 4,6 büyüklüğünde orta şiddette bir
başka deprem daha meydana gelmişti” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Şükrü Ersoy şunları söyledi: “Marmara denizini doğu batı
yönü boyunca kesen Kuzey Anadolu Fayı, batıda Çanakkale üzerinde
karaya çıkar ve oradan Saros körfezine uzanarak tekrar denizin
altına girer. Tekirdağ çukurunu Saros çukuruna bağlayan ve Gelibolu
yarımadasını kabaca doğu batı yönünde kesen Saroz-Gaziköy Fayı en
son 1912 yılında bir M=6.3, ikincisi M=7.5 büyüklüğünde deprem
oluşturan faylar iki aşamalı olarak kırılmıştır. Saroz-Gazipaşa Fay
zonu üzerinde, 1965’de M=5.6, 1975’de M=6.7, 1985’de M=4.4 olmak 3
yakın tarihli deprem vardır. Gökçeada çevresinde 1354, 1744, 1875
tarihli başka depremler daha bulunmaktadır. Bu depremler 1912
yılında Saros ile Tekirdağ deniz çukuru arasında kırılan Kuzey
Anadolu Fay zonu bu bölgeyi geçici bir süre için rahatlatırken
kırılan fayın her iki ucunun olduğu bölgelere gerilim yüklemiştir.
Bu depremler bu gerilim sonucudur. Teknik olarak beklenebilecek bir
durumdur. Bu depremler yer kabuğunu kırma sınırları içindedir. Bu
deprem bu bölgede yerkabuğunun stresini boşaltmamıştır. Tam aksine
bu bölgenin depremsellik açısından tektonik olarak aktif olduğunu
göstermektedir.”
“DEPREM BİR MİLLİ GÜVENLİK SORUNUDUR”
Türkiye’de olmuş depremleri değerlendiren Ersoy, “Görüldüğü gibi
deprem kendisini unutturmamaktadır. Önlenemez deprem zararlarını
azaltmanın yolu güvenli yapılar ve bilgili toplumdur. Jeolojik bir
olay olan deprem zararları normal değildir. Deprem bir milli
güvenlik sorunudur. Yapıların depreme karşı hazırlanmasında çok
önemli bir proje olan kentsel dönüşüm projesi bir kurtuluş
mücadelesi gibi partiler ve siyaset üstü ele alınmalı,
gerçekleştirilmesinde yansız, dürüst, bilime ve mühendisliğe dayalı
bir yaklaşım sergilenmelidir. Çünkü bir daha kentsel dönüşüm
yapacak ulusal sermayemiz kalmayabilir” dedi.
(İHA)