Makarna, kömür suçlamalarına sert yanıt
Abone olBaşbakan Erdoğan, gençlere nasıl bir Türkiye devraldıklarını anlatmak zorunda olduklarını belirterek, “Benim milletim bir paket makarnaya, b...
Başbakan Erdoğan, gençlere nasıl bir Türkiye devraldıklarını
anlatmak zorunda olduklarını belirterek, “Benim milletim bir paket
makarnaya, bir çuval kömürü, bir kilo pirince oyunu satmayacak
kadar onurludur, gururludur, şereflidir” dedi.
Partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda konuşan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2002 yılında Türkiye’de çalışan
sayısının 21 milyon olduğunu ifade etti. Şuanda Türkiye’de çalışan
sayısının TÜİK’in son verilerine göre 26 milyon kişi olduğunu
sözlerine ekleyen Başbakan Erdoğan, çalışan sayısında 5 milyon
artışın yaşandığını kaydetti.
“BENİM MİLLETİM OYUNU BİR PAKET MAKARNAYA SATMAYACAK KADAR
ŞEREFLİDİR”
Başbakan Erdoğan, “Artan nüfusuna rağmen bir yandan işsizlik
oranını sabit tutarken, aynı zamanda nüfusa yeni katılanlara da iş
imkanı sağladık. 5 milyon kişiye yeni iş üretirken, 11 yıl
içerisinde 20 milyar tutarında doğrudan sosyal yardım
gerçekleştirdik. Bu desteği verdik. Sosyal yatırımlarımızı da bu
dahil ettiğinizde 11 yılda 110 milyar liralık sosyal harcama
yaptık. Ne yaptınız Sayın Başbakan ‘kimsesizleri bulduk.’
Ellerinden tuttuk, yaşlıları bulduk. Ellerinde tuttuk, hastaları,
engelli kardeşlerimizi bulduk ellerinden tuttuk. Gazilerimize,
şehit ailelerimize, çoğu askerde olanlar, dul kalan hanım
kardeşlerimize, çocuğunu okula gönderemeyecek kadar yoksul
ailelere, sağlıkta desteği, ihtiyacı olan kardeşlerimize el
uzattık. Onların derdiğini paylaştık. Onların tebessüm edebilmesi
için devletin tüm imkanlarını seferber ettik. Şimdi başta muhalefet
olmak üzere bazıları çıkıyor benim vatandaşımı, benim milletimi
‘makarnacı, kömürcü’ gibi ‘göbeğini kaşıyan adam’ gibi sıfatlarla
tahkir etmeye, aşağılamaya çalışıyor. Benim engelli kardeşimin
devletten aldığı her kuruş anasının ak sütü gibi helaldir. Benim
gazi kardeşimin, şehit annesinin, şehit babasının, şehit çocuğu
kardeşimin devletten aldığı her kuruş anasının ak sütü gibi
helaldir. Yoksulun, kimsesizin, garibin devletten aldığı her kuruş
anasının ak sütü gibi helaldir. Ayrıca benim milletim bir paket
makarnaya, bir çuval kömürü, bir kilo pirince oyunu satmayacak
kadar onurludur, gururludur, şereflidir” diye konuştu.
“ZAHİDE NİNE, ÇAPULCULARA AĞZININ PAYINI VERDİ”
Sosyal devletin kime ne veriyorsa onun hakkı olduğu için verdiğinin
altını çizen Başbakan Erdoğan, kim devletten ne alıyorsa hakkı
olduğu için aldığını dile getirdi. Başbakan Erdoğan, “Bunlar bir
yoksulun hanesine, bir yoksulun sofrasına oturup o yoksul hanenin
gönül dünyasını paylaşmayı bilmezler. Bunlar bir yoksul çocuğun o
küçücük soğuktan titreyen elini tutmanın ne büyük bir gönül
sıcaklığı olduğunu bilmezler. Hiç kimse kusura bakmasın; ‘ben
burada eli öpülesi Zahide nineyi’ tekrar hatırlatacağım.
İstanbul’da o huzuru bozan, o yakıp yıkan eylemcilerin,
çapulcuların arasına giren Zahide nineyi susturmak için kameraların
önünde para teklif ettiler. Zahide nine de onlara gerekeni söyledi.
Ağızlarının payını verdi. ‘Benim sizin bu paralarınıza ihtiyacım
yok. Ben bu devletin memuruyum, emeklisiyim. Bana bu devlet gereken
maaşımı veriyor. Hadi oradan’ dedi, gereken cevabı verdi. İşte
onurlu olan Zahide nine, bunu yaptı. Bunu yapar. Kime dersi verdi,
onuru olmayanlara gereken dersi verdi. İşte bunlar kendileri neyse
bizi de öyle zannediyorlar. Milleti de öyle zannediyorlar.
Kendileri belli rantlar karşılığında kuklalık yapıyor, bizi de,
milleti de öyle zannediyorlar. Bunların hayatlarında, tarihlerinde
hiçbir zaman dayanışma olmadı. Paylaşma olmadı. İstanbul’un,
Ankara’nın o zengin semtlerinde çıkıp Anadolu’nun, Tarakya’nın
nabzını tutmak bunların siyasetinde kendisine hiçbir zaman yer
bulmadı” dedi.
“GENÇLERE NASIL BİR TÜRKİYE DEVRALDIĞIMIZI ANLATMAMAZ
GEREKİYOR”
Bugüne kadar olduğunu gibi bundan sonrada asla seçim ekonomisine
tenezzül etmeyeceklerini, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da
devletin sosyal vasfını güçlendirmeye devam edeceklerinin altını
çizen Başbakan Erdoğan, yatırımlar ve hizmetler konusunda da
kendilerinin farkının ortada olduğunu vurguladı. Kendilerinin seçim
yaklaşınca temel atanlardan, sandık kapanınca o temeli unutanlardan
olmadıklarını ifade eden Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam
etti:
“Seçim yaklaşınca proje açıklayıp, seçim bitince projeyi
unutanlardan, inkar edenlerden değiliz. Biz aynen başladığımız gibi
devam ediyoruz. Durmak yok, yola devam. Seçim kampanyalarındaki
yasaklara kadar biz temel de atarız, açılışlarımızı da yaparız.
Niye, çünkü bizim programımız altı aylık işte seçim başladı,
kampanyalar başlasın… Dur, yok olur mu. O bizim için kayıp
zamandır. Biz o bütün kayıp zamanları verimliliğe çevirdik. Bizden
öncekilerin zaten seçim sürelerinde böyle bir derdi yoktu ki. Ne
temel atmak, ne açılış… Yok böyle bir şey. Bunların derdi yok, aşkı
yok. Hizmet başka bir şey, ideoloji başka bir şey Biz hizmet
iktidarıyız. Ama diğerleri maalesef ideolojinin o deli gömleği
içerisinde hayat sürüyorlar. Biz bir proje açıkladığımız da o
projenin biz peşine düşeriz. O proje somut hale gelinceye, yatırıma
hizmete dönüşünceye kadar peşinden ayrılmayız. 2014 Mart
seçimlerinde bizi en önce eserlerimiz anlatacak. Hizmetlerimiz
anlatacak, yatırımlarımız anlatacak. Eserimiz orada duruyor diye
eserimiz kendini anlatıyor diye biz rehavet içerisinde olmayacağız.
Buna rağmen bizde anlatacağız. Biz 11 yıldır iktidarda olan bir
partiyiz. Millet bize emaneti devrettiğinde 7 yaşında olanlar bugün
18 yaşına ulaştılar ve bunlar bu seçimde oy kullanacaklar. 2002
yılında çevresini, ülkesini, dünyayı henüz tanımamış olanlar bugün
büyüdüler. Ülkenin meseleleriyle, dünya sorunlarıyla ilgilenir hale
geldiler. Gençler üzerinde özellikle duracağız. Gençlere nasıl bir
Türkiye devraldığımızı, bizim dönemimize kadar Türkiye’nin hangi
sorunlarla uğraştığını, 11 yılda Türkiye’nin nasıl değiştiğini ve
değişmeye devam ettiğini çok vurgulu bir şekilde anlatmamız
gerekiyor.”
“GENÇLERE BUNLARI ANLATMAK ZORUNDAYIZ”
Kendisinin de 1960 öncesi siyasi ortama doğru dürüst
bilmediklerinin altını çizen Başbakan Erdoğan, ama bir kısmının 12
Eylül öncesi siyasi ortamı gördüklerini ve yaşadıklarını ifade
etti. Bir kısım insanın 28 Şubat ortamını gördüğünü ve yaşadığını
sözlerine ekleyen Başbakan Erdoğan, “Ama bugün 25 yaşın altında
olan gençlerin ne 27 Mayıs dönemini, ne 12 Eylül dönemini ne de 28
şubat dönemini yaşamadılar, bilmiyorlar. Bugünün gençleri Türkiye
tarihinde yaşanmış çok açı olaylara, işkencelere, faili meçhullere,
yasaklara, kısıtlamalara hamdolsun şahit olmadılar. Bu ülke
inşallah bundan sonra bu açılara şahit olmayacak. Bugün dünden çok
iyi bir yerdeyiz. İnşallah yarın bugünden de daha iyi olacak. Ancak
gençlere nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi çok iyi anlatmak
zorundayız. 27 Mayıs öncesinde gençlerin nasıl sokağa döküldüğünü,
gençlerin nasıl kullanıldığını, ardından da nasıl paçavra gibi bir
kenara atıldıklarını anlatmak durumundayız. 12 Eylül öncesinde
gençlerin nasıl birbirine düşürüldüğünü, nasıl birbirlerine
kıydıklarını, 12 Eylül’ün ardından da nasıl idam edildiklerini
onlara hatırlatmak zorundayız. Bir elin, kirli bir elin gençler
üzerinden Türkiye’yi nasıl karıştığını, Türkiye’ye gençler
üzerinden ne ağır bedeller ödettiğini bugünün gençlerine aktarmak
zorundayız. Bakın merhum Adnan Menderes Ankara’da elektriği
yaygınlaştırıyor, Ankara’yı ışıklandırıyor, aynı gece Merhum
Menderes merhum Celal Bayar’la birlikte Çankaya’da sabaha kadar
oturup Ankara’nın o ışıklandırılmış halini seyrediyorlar. Şuanda
Televizyon çağının, bilgisayarların içinde doğmuş bir çocuğa, bir
gence merhum Menderes’in bu heyecanını tarih etmek çok zordur.
Sadece merhum Menderes’in değil bizim heyecanla yaptığımız sessiz
devrimleri dahi gençlere anlatmak zordur. 2003’den buyana sırasının
üzerinde kitaplarını bulan gençlere o eski kitap kuyruklarını
anlatmak zordur. İnanıyorum o gençler hep böyleydi, o sıraların
üzerinde hep kitap vardı zannediyorlar. Ama kitaplar yoktu yavrum…
Biz o kitapları alabilmek için kırtasiyelerin kapısında çok sıra
bekledik. Onları bulamazdık. Kitapların bir tanesini, iki tanesini
bulabilirsen diğerlerini bulamazdın. Ama şimdi birinci hamurdan
kitaplar sıranızın üzerinde sizleri bekliyor. Biz bırakın kitabı
bulmayı üst sınıflardaki ağabeylerimizden teksir notlarını bile
satın alamazdık. Çünkü onlar teksir notu biliyor musun yavrum,
onlar saman kağıdından yapılmış sapsarı teksir makinesinde
mürekkepleri dağılmış zor okursun, onların satıldığı kağıtlardı.
Biz onları bile ağabeylerimizden zor satın alırdık. Biz böyle
okuduk. Ama bakın sizlere bakın bunları yaşatmadık, yaşatmıyoruz.
Şimdi de ne diyoruz, artık akıllı tahtalara geçiyoruz ve tablet
bilgisayarlara geçiyoruz. Sizleri artık bunları taşımaktan da
kurtarmak, sadece o tablet bilgisayarla okulunu git, okulundan dön.
Bunun hazırlığı içerisindeyiz” şeklinde konuştu.
Başbakan Erdoğan, “İsteyen her öğrencinin burs yada kredi aldığı,
hem de 280 lira. Bunun yanında Kredi Yurtlar Kurumu’nda kalıyorsa
bir de beslenme yardımı 200 lira da o. Ne yaptı, toplam 480 lira.
480 lirayı ey genç kardeşim bu iktidar veriyor. 11 yıl önce gençler
ne alıyordu biliyor musunuz; ey genç kardeşim ’45 liracık’
alıyordu. Bak 45 liradan 480 liraya. İşte sosyal devlet bu ey
Kılıçdaroğlu, bunu da öğren. Biz zor olana talibiz, zor olanı
yaptık ve yapıyoruz. Türkiye’nin nerelerden geldiğini hangi
badireleri atlatarak, hangi acıları yaşayarak bugünlere ulaştığını
gençlerimize anlatacak, onların da aynı hataya düşmelerini
engelleyeceğiz. Sokağa çıkın yaşı 20’nin altında olan gençlere şu
soruyu sorun; ‘koalisyon’ nedir. İnanın yaptırdığım kamuoyu
araştırmalarında görüyorum ki ‘koalisyonu’ bilenlerin sayısı yok
denecek derecede az. Seçim ekonomisi nedir diye sorun, karşılıksız
para basmak nedir diye sorun hatta enflasyon nedir diye sorun,
çoğunun bunlarla ilgili pratik bilgisinin olmadığına şahit
olacaksınız. İnşallah gençlerimiz bunlara şahit olmasınlar ama
Türkiye’de bir dönem bunların yaşandığını hem de çok ağır
yaşandığını çağır ağır bedellerin ödendiğini bilsinler, bunları
öğrensinler. Yüzde 110… Böyle bir enflasyon olur mu ya… Bunları
yaşadı bu ülke. Yaşadı. İşte biz geldiğimiz de bile yüzde 30’du
enflasyon. Artık bunlar ortadan kalktı. Artık tek hanelideyiz. Eğer
dün unutulursa bugün aynı şeyler tekrar yaşanır. Yarın aynı şeyler
tekrar yaşanır. Dünden ibret alacak, gençlerimize dünün ibretlik
olaylarını anlatacak, yarınların farklı olmasını sağlayacağız” diye
konuştu.
“‘SİZ HİÇ 120 KİŞİLİK SINIFLARDA OKUDUNUZ MU YAVRUM…’”
“Ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek bizim siyaset tarzımız hiçbir
zaman olmadı” diyen Başbakan Erdoğan, enkaz edebiyatı yapmanın
hiçbir zaman kendilerinin siyaset tarzı olmadığının altını çizdi.
Dünün Türkiye’sinde yaşanan olumsuzların tekrar yaşanmamasını
dileyen Başbakan Erdoğan, “Yarın yaşanmasın diye hatırlattık ve
hatırlatıyoruz. Bugün dünden daha iyiyiz. Ama bunu asla yeterli
görmüyoruz. Çünkü yarının bugünden iyi olması için hiç durmadan
duraksamadan çalışıyoruz. 11 yıl boyunca yaptıklarımızı haşa
millete bir ulufe olsun diye değil. Bunlar milletin hakkı olduğu
için yaptık. Biz milletin hizmetkarıyız. Biz bu millete efendi
olmaya gelmediğimizi söyledik. Hizmetkar olmak için geldik. Bir
hizmetkarın vazifesi hizmet üretmektir. Biz 11 yıl boyunca
vazifemizi yerine getirmeye çalıştık. Görevimizi yapmaya çalıştık.
Sorumluluğumuzu gereği ne ise onu yaptık, onu yapıyoruz. Bizim
yaptığımız emanetin hakkını vermektir. Eğer okul yapıyorsak,
derslik yapıyorsak bu ülkenin çocuklarının en iyi etiğimi almaları
için çalışıyorsak bunu vazifemiz olduğu için yapıyoruz. Eğer bugün
400 bine varan derslik inşa ettiysek, milletimizin buna ihtiyacı
olduğu için yaptık. Yeterli mi, buda yeterli değil. Niye çünkü biz
120 kişilik sınıflarda okumak istemiyoruz. Buradan ben yavrularıma
ve gençlerimize seslenmek istiyorum; ‘siz hiç 120 kişilik
sınıflarda okudunuz mu yavrum…’ ama biz okuduk. 70 kişilik
sınıflarda okudunuz mu ama biz okuduk. Ama biz sizin okumanızı
istemiyoruz. Onun için biz hedef koyduk. Dedik ki bu sınıflar 30’a
inecek. Şuanda Anadolu’nun birçok yerinde bırakın 30’u 16 kişilik
sınıflar, 20 kişilik sınıflarda var. Bazı yerlerde kısmi olarak
bunun üstünde olanlarda var yok değil. Ama onları da halledeceğiz.
Onlarda bitecek. Eğer yol yapıyorsak, konut yapıyorsak, barajlar
yapıyorsak, köprüler, hastaneler inşa ediyorsak bunu görevimiz
olduğu için yapıyoruz. Biz göreve geldiğimiz zaman Cumhuriyet
tarihi boyunca 6 bin 100 kilometrelik bölünmüş yol vardı. Bu da iki
gidiş, iki geliş. Şimdi bu uzunluk bizim ilavemizle hamd olsun 17
bin kilometreye ulaşıyor. Bunların içerisin de şimdi 3 gidiş, 3
gelişte var. İşte bu hafta Adıyaman’daydım. Gerçi o biraz geçikti.
Şanlıurfa’yı Adıyaman’a bağlayan hatta 3 gidiş, 3 geliş. Buralarda
vatandaş o mutluluğu yaşıyor. Şimdi Şanlıurfa Adıyaman arası
eskiden tek şeritti. İkinci şerit bazı yerlerde var. Niye, oraya
devlet gitmedi ki ama şimdi Başbakan şimdi gezip, görüyor. Niye
görevimiz olduğu için” dedi.
(İHA)