Mahsun Kırmızıgül'ün unutamadığı anı
Abone olMahsun Kırmızıgül ABD'den Erdoğan'a mektup yolladı. Açılıma ilişkin görüşlerini anlattı ve çocukluk yıllarından örnek verdi.
Mahsun Kırmızıgül'den Erdoğan'a tam destek. Sanatçı
"Yapacağınız reformlardan geri adım atmadığınız sürece
sonuna kadar yanınızdayız" dedi.
Yasaklarla 6 yaşında tanıştığını yazdığı mektupta o yıllara ait bir anısını da aktardı: "Kırmızıgül Diyarbakır’da kamusal alanlarda ne zaman annemle Zazaca konuşsam, annemin aniden ağzımı kapatarak sessizce kulağıma “Konuşma, konuşursan bizi hapse atarlar” dediğini hiç unutmadım."
Sanatçılarla açılım zirvesine film çekimleri nedeniyle katılamayan Mahsun Kırmızıgül, ABD'den Başbakan Erdoğan'a mektup yolladı. Sanatçı mektubun içeriğini Habertürk gazetesi aracılığıyla kamuoyuna duyurdu. İşte sanatçının Erdoğan'a yazdığı mektup:
Yeni filmimin çekim hazırlıkları ve oyuncu seçimlerinden dolayı
Los Angeles’ta olduğum için Sayın Başbakanımızın sinemacılarla
yaptığı toplantıya katılamıyorum. Bu yüzden düşüncelerimi mail
olarak kendisine yolladım. Ülkenin görmezden gelinen önemli
sorunlarını anlatmanın bir sanatçının görevi olduğuna inanıyorum.
Müziklerimi dinleyen, filmlerimi izleyen milyonlarca insanın da
neler düşündüğümü bilmesini istediğim için mektubumu Habertürk
Gazetesi’yle paylaşıyorum.
Sayın Başbakanım;
Türkiye'de 1994 yılından bugüne dek her ortamda barışın, umudun,
dostluğun, kardeşliğin türkülerini haykırdım. Geçen yıl da barışın
filmini yaptım. Türkiye’nin yedi bölgesinde konserler verdim. Bu
çirkin savaşta çocuklarını kaybeden anneler ‘Kardeşlik Türküsü’nü
benden utanarak sıkılarak istediler. Aslında utanması gerekenler
onlar değildi. 30 yıldır anneleri ve babaları ağlatanlar
utanmalıydı. Bu anlamsız savaşın bitmesini istemeyen insanlar
utanmalıydı.
Bizlere dayatılan ikiyüzlülüğü, ayrıştırmayı, kutuplaştırmayı
yapanlar utanmalıydı. Bugüne kadar kardeş kavgasında yaklaşık 50
bin insan öldü, 25 bin insan ağır yaralanarak sakat kaldı.
Annelerin ve babaların- sabrı tükendi, bugün hâlâ çocuklarının ölüm
haberini bekleyen yüz binlerce anne ve baba var. Onların da, bizim
de artık sabrımız kalmadı. Makam ve mevkilerini korumak için, rant
sağlamak için ülkeyi kan gölüne çeviren savaş canavarlarının
olduğunu da biliyoruz.
Türkiye’nin bu karamsar ortamdan kurtulması için bir şeyler yapmanın zamanı geldi de geçti. Türkiye’de akan kanın durması, çağdaş bir demokrasiye geçiş için ve bütün engellerin çözümü için, barışa giden yolda yüreğini ortaya koyan her yüreğin yanındayım. Bir sanatçı olarak 30 yıldır kanayan yaranın, bu kirli savaşın hem can hem de mal kayıplarına seyirci kalmadım, kalmayacağım.
Türkiye’de toplumun ayrıştığı, kutuplaştığı, taraf olduğu bir
dönemde sadece barışın ve kardeşliğin tarafı oldum. Demokratik bir
ülkede yaşamak için aynı ırktan, aynı dinden, aynı inançtan, aynı
düşünceden olmak zorunda değiliz. Farklılıklarından dolayı
ülkesinde hiç kimse ötekileştirilmeden özgürce yaşamalı. Sizlere
çok önemli hayati ve tarihi sorumluluklar düştüğüne inanıyorum. 30
yıldır akan kanın durması, birlik beraberliğin yeniden sağlanması,
demokratik çağdaş bir ülke olmamız için atılan her adımın
yanındayım. Yıllardı bu topraklarda yaşayan insanların kimlikleri,
dilleri, inançları ve ırklarına bakılmaksızın özgürleşmeleri
engellendi. Her türden inanca düşünceye ve mezhebe mensup insanlar
aşağılandı, mağdur edilip yok sayıldı. İnsanlar darbelerle,
işkencelerle, yasaklarla, suikastlarla ve bombalarla sarsıldı.
YASAKLAR HİÇBİR SORUNU ÇÖZMÜYOR
Yasaklarla 6 yaşımda tanıştım. 1970’lerde yargı organlarının,
Kürtlerden ve Kürtçe’den söz edenleri çok ağır idari ve cezai
yaptırımlarla karşıladığı yılları çok iyi hatırlıyorum. Çocukken
yasağın ne kadar acı ve ne kadar kötü bir şey olduğunu annemden
öğrendim. Diyarbakır’da kamusal alanlarda ne zaman annemle Zazaca
konuşsam, annemin aniden ağzımı kapatarak sessizce kulağıma
“Konuşma, konuşursan bizi hapse atarlar” dediğini hiç unutmadım.
Annem Zazaca ve Kürtçe’nin dışında başka bir dil bilmiyordu.
Annemin büyüdüğü yerde okul olmadığından dolayı Türkçe’yi
öğrenememişti. Türkçe’nin dışında başka bir dille kamusal alanlarda
konuşanların başına nelerin gelebileceğini annem ve büyüklerimiz
çok iyi biliyordu. Yasaklı yıllardan bugünlere gelirken, yok yere
milyonlarca insan çok ağır bedeller ödedi. Kürtçe müzik serbest
oldu da ne oldu? İnsanlar çocuklarına Kürtçe isimler koydu da ne
oldu? TRT Şeş’e şiddetle karşı çıkanlar oldu da ne oldu? Yasakların
hiçbir sorunu çözmediğini hepimiz biliyoruz. Farklı köken, kültür,
dil ve dinlerin, birbirine kaynaşması ve çokseslilik ülkemizin
yararına olacaktır. Bu barış süreci tarihi fırsat değildir. Yeni
çağın gereksinimidir.
SONUNA KADAR YANINIZDAYIZ
Sayın Başbakanım; Türkiye bir dönüm noktasındadır. “Çağdaş
ülkelerde, AB ülkelerinde ve diğer gelişmiş ülkelerde demokratik
standartlar, temel hak ve özgürlükler hangi standartlarda ise
Türkiye’nin de o noktaya gelmesi çağın gereksinimidir. Bağımsız,
tarafsız, farklılıkları gözeten, güvence altına alan evrensel bir
hukuk sisteminin olması için, evrensel ahlak ve hukuk kriterlerine
uygun sivil bir Anayasa olması zorunludur. Dünyadaki çağdaş birçok
ülkenin geldiği nokta, hepimizin hedefi olmalıdır. Bu ülkeyi
sevmenin yolunun yasaklardan, insan öldürmekten, cezaevine
atmaktan, bomba patlatmaktan değil proje üretmekten geçtiğini
bilmeliyiz.
Devlet, çoğulcu ve gerçek bir demokratik toplum için, himayesindeki her vatandaşın etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliğine saygı göstermeli, bununla yetinmeyerek bu kimliğin geliştirilmesi, dile getirilmesi ve korunması için elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Ülkemizin kangren olmaya yüz tutmuş binlerce sorunu var. İnsanlar toplumsal kutuplaşmaya doğru giderken siz ezberleri bozduğunuz, korkuların üzerine gittiğiniz, yapacağınız reformlardan geri adım atmadığınız sürece sonuna kadar yanınızdayız.
Saygılarımla Mahsun Kırmızıgül