Mahmut Övür gözaltına alındı!
Abone olSabah Gazetesi yazarı Mahmut Övür gözaltına alındı. 'Acaba ne suç işledim' diye düşünerek karakola giden Övür gerçeği öğrenince daha da şaşırdı.
Mahmut Övür Sabah Gazetesi'ndeki köşesinden gözaltına alındığını
açıkladı ve ini yazdı.
Yazı: Mahmut Övür
Kaynak:
Ankara'da bir otel odasındayım...
Saat sabaha karşı 05.30...
Telefonun sesiyle irkiliyorum.
Resepsiyon görevlisi o saatte bir müşteriyi uyandırmanın
tedirginliğiyle şöyle diyor:
"Beyefendi kapınızı açar mısınız?
İki polis memuru sizinle görüşmek istiyor. "
Gece saat 02.00'de yatabilen biri için 05.30'da uyandırılmak ve
kapıda iki polisin beklediğini duymak kabul edersiniz ki hoş bir
şey değil; hatta şaşırtıcı ve biraz da korkutucu.
Uyku sersemi bir halde kapıyı açıyorum. Karşımda iki polis memuru,
bir de otel görevlisi...
Safça soruyorum: "Hayrola bu saatte ne oldu?"
Tecrübeli olduğu anlaşılan polis memuru sorumu yanıtlıyor:
"Hakkınızda tutuklama emri var bizimle karakola gelmeniz
gerekiyor."
Heyecanla, "Ne tutuklaması memur bey, ne ile suçlanıyorum" diye
soruyorum.
Polis memuru sakin: "Hakkınızda hakaret etmekten tutuklama kararı
var, savcılığın emri ile sizi götürmemiz gerekiyor."
O anda doğal bir tepki veriyorum:
"Ya gelmezsem?"
Polis memuru yine sakin:
"Sizi götürmek zorundayız."
Alttan almaya çalışıyorum: "Bu saatte mi? Ben gazeteciyim, sabah
09.00'da gelip ne olduğunu öğrensem öyle ifade versem olmaz
mı?"
Memurun cevabı şaşkınlığımı artırıyor:
"Siz 04.00'te gelmediğimize şükredin."
Çaresizce giyiniyorum ve polislerin eşliğinde odamdan çıkıyorum.
Polis otosuna binip Ankara'nın ara sokaklarından inanılmaz soğuk ve
boğucu bir havada Esat Karakolu'na gidiyoruz.
Tam bir şaşkınlık içindeyim. Karakolun bir köşesine oturup
beklemeye başlıyorum, "Acaba ne suç işledim" diye düşünüyorum.
Tam bu sırada ciddi bir kimlik problemi ile karşılaşıyorum. Polis
memuru kimliğimi isteyince ben de sürekli yanımda taşıdığım basın
kartımı veriyorum. Polis memuru tepkili: "Bu olmaz başka bir kimlik
kartı verin."
Yine şaşırıyorum ve "Neden" diye soruyorum. Polisin cevabı yine
ilginç oluyor:
"Bu kart geçerli değil kardeşim, ben 11 yıllık polis memuruyum
benden iyi mi bileceksin?"
Fazla üstünde durmuyorum, sadece "Başka kimlik belgem yok" demekle
yetiniyorum. Bu arada işlemler sürüyor ve üstümdeki eşyaların
tutanağı hazırlanıyor. Önce onları imzalıyorum, ardından Adli Tıp
Kurumu'na gidiyoruz. Orada işlemler kısa sürüyor ve karakola
dönüyoruz.
Sabah yazarı Muharrem Sarıkaya bir şeye ihtiyacım olup olmadığını
sormak için aradığında, saatin 06.00 olduğunu fark ediyorum.
Tam o sırada polisler tekrar yola çıkmamız gerektiğini söylüyor. Bu
kez Ankara Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü'ne
gidiyoruz.
Asayiş Şube'de beklerken olayın gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Yıllar
önce Kanal 6'nın genel yayın müdürü olduğum sırada yapılan bir
haber nedeniyle hakaret davası açılmıştı, aranmamın nedeni o
davaydı. Oysa, söz konusu davada aylar önce beraat kararı çıkmıştı.
İşte bu karar adliyeden polise ulaşamadığı için; meğer ben,
Türkiye'nin her yerinde aranıyormuşum.
Kısaca sorun olmadığını anladım ve rahatladım. Yine de belgeler
için saat 10.00'a kadar beklemek zorunda kaldım. Sonunda karar
geldi ve polisler beni serbest bıraktı.
İşin ilginç ve çarpıcı yanı, beni arayan 'İstanbul Emniyeti' ydi.
Ve ben, yıllardır aynı adreste yani İstanbul'da oturuyor, 3 yıldır
da aynı işyerinde, Ciner Grubu'na ait Türkiye'nin en etkili
gazetelerinden Sabah'ta çalışıyordum ve İstanbul polisi beni
bulamıyordu.
Ne garip değil mi? Türkiye gerçekten gariplikler ülkesi. Bir
gazeteci olarak Ankara'ya ulaştığımda ilk durağım Meclis'ti. Oradan
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da bulunduğu 'Güvenli Tavuk ve Tavuk
Ürünleri' resepsiyonuna katıldım.
Sonra Meclis Kulisi'nde milletvekilleri AK Partili Selahattin
Beyribey, CHP'li Sırrı Özbek ve Berhan Şimşek'le buluştum.
Ardından İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ile bir süre görüşüp
sohbet ettim.
Çok değil, bu görüşmelerden 10 saat sonra da sabahın köründe
'gözaltına alındım .' Peki şimdi benim suçum ne?
Arandığımı bilen devlet, neden beraat ettiğimi bilmiyor?
İnsan özgürlüğüne verilen değer bu mudur? Şimdi ben, özgürlüğümü 5
saatliğine kimin çaldığını merak ediyorum...