Mahir Kaynak'ın gizli ajanlık hikayesi
Abone olMahir Kaynak MİT'e nasıl girdiğini, ajanlık teklifini nasıl aldığını ve bilinmeyenleri anlattı. İşte eski MİT'çinin anıları;
Beyazıt Çınaraltı'nda çay içerken teklif aldığını
belirten Kaynak "MİT'ten geldiğini söyleyen kişi, benden
danışmanları olmamı rica etti. Düpedüz ajanlık önerdiğinin
farkındaydım. Kabul ettim" diyor.
"Teşkilat çok şeyi merak ediyordu. Bitmek tükenmek bilmeyen istekleri bütün zamanımı alıyordu. Evinden işine, oradan tekrar evine dönen biriyken akşamları yol üstündeki meyhanelere uğrayıp, birkaç kişi ile sohbet eden, düzensiz yaşayan biri haline gelmiştim"
Eski MİT'çi hayatıyla ilgili bilinmeyenleri Takvim'de yazdı.
İşte Mahir Kaynak'ın ajanlık hikayesi;
ÇAY İÇERKEN MİT'Çİ
OLDU
Yıl 1966'dır. Kaynak üniversitededir. Yeri, "Solcu olarak"
belirlenmiştir. Oysa o devletle barışık olmayı istemektedir. Mahir
Kaynak, işte hayatındaki o dönüm noktasını şöyle anlatıyor:
-"Beyazıt Camii'nin avlusundaki Çınaraltı Kahvesi'nde, yine yıllar
önceki askerlikten ayrıldığım gün kadar, kederli kederli çay içiyor
ve geleceğimi düşünüyordum. Birisi masama yaklaştı. Oturmak için
izin istedi. MİT'ten geldiğini söylüyordu... Teşkilat hakkımda iyi
kanaatlere sahipti ve iktisat bilgimi takdir ediyorlardı. Acaba bu
konuda teşkilata danışmanlık yapabilir miydim?
DÜPEDÜZ AJANLIK
ÖNERİYORLARDI
Bana teklif edilen görev konusunda hiç hayale kapılmadım. Düpedüz
ajanlık önerdiklerinin farkındaydım. Kabul ettim. Niçin kabul
ettiğimi bugün bile doğru dürüst izah edemiyorum. Bir yol
ayrımında, iki yoldan birine saptım. Hepsi o kadar. Ama
belirsizliğin arkasında, şuur altında şu hesaplar yatıyor olabilir.
Artık askerlikten ayrıldığım zaman gibi tek başıma değildim.
Evliydim ve iki çocuğum vardı. Yeni macera, tek kişilik bir oyun
olmaktan çıkmıştı. Devletle kavgalı olmayı içime sindiremiyordum.
Böyle bir konum o zamana kadar hiç düşünemediğim yeni bir yaşam
kategorisiydi. Oysa bütün düşüncelerim ülke ve devleti yüceltmek
üzerineydi."
GİZLİ SAKLI
İLİŞKİLER
Mahir Kaynak, MİT'e ajan olduktan sonraki hayatını şöyle
anlatıyor.
-"O güne kadar hep iyi giden hayatım, yaptığım bu seçimle birlikte
birden bire değişti. Çevremdekilerle olduğu kadar karımla, ileride
çocuklarımla hiç alışık olmadığım gizlisi saklısı olan ilişkiler
içindeydim. Artık eski ben değildim ve tekrar gerçek kimliğime ve
kişiliğime kavuşmam için bir ömrü feda etmek gerekti. Teşkilat çok
şeyi merak ediyordu. Bitmek tükenmek bilmeyen istekleri bütün
zamanımı alıyordu. Evinden işine dönen biriyken akşamları yol
üstündeki meyhanelere uğrayıp, birkaç kişi ile sohbet eden,
düzensiz yaşayan biri haline gelmiştim. İlgilerim, öğrenme hırsım
iğreti bir eşya gibi üzerimden alınmıştı.
MİT'TE EĞİTİM ALDI MI?
Yenildiğimi, kadere karşı gelmenin hata olduğunu kabul ettim.
Teşkilata girdikten sonra özel bir eğitim görmedim. İki MİT mensubu
ile temas kuruyordum. Buluşmalarımızda, bir takip söz konusu olursa
bunu nasıl anlayacağımı ve atlatacağımı söylediklerini
hatırlıyorum. Birçokları beni öğretim üyeleri ve öğrenciler
arasında istihbarat toplamakla ve onları kışkırtmakla itham etti.
Bu kesinlikle doğru değildir. Bu konularda hiç bilgi toplamadım ve
hiçbir yönlendirme operasyonunda rol almadım. Esasen üniversitede
belki de gereğinden fazla adamları vardı.
İSTİHBARATÇI OLDUĞU ORTAYA
ÇIKINCA
12 Mart'tan sonra istihbaratçı olduğum ortaya çıkınca, bütün
faturalar bana ödetildi. Böylece MİT'in diğer adamları, hatta başka
istihbarat servisinin adamları, güvenlik içinde kaldılar. Suçlu
belli idi ve başkasını aramaya gerek yoktu. Herkes işaret parmağını
bana yöneltmiş "İşte bu" diyordu. Türkiye'nin bütün çok bilenleri,
devleti yönetenleri bile bu koroya katıldı. Bir kişinin,
söylenenlerin hepsini yapmasının mümkün olup olmadığını
düşünmediler bile. Statükonun, aslanların parçalaması için arenaya
attığı insanı, başparmakları yere dönük "ölüm ölüm" diye bağırarak
son yolculuğuna uğurluyorlardı adeta."
* * *
SOL ÖRGÜTLERDE RUSYA
ARANIYORDU
Kaynak, MİT'in kendisinden ilk olarak solun ülkede yarattığı
kargaşanın kaynağını bulmasını istediğini belirterek şöyle
diyor:
-"Onların beklentisi karagaşanın arkasında TKP'yi , dolayısıyla
Rusya'yı bulmaktı. Benim TKP için uygun bir yem olduğumu, günün
birinde mutlaka çengel atacaklarını düşünüyorlardı. Bu nedenle
solun bütün cephe örgütlerine girdim. Beni daha sonra aşırı solcu
iken, MİT tarafından avlanmış sananlara şunu söylemek isterim. Ben
komünist cephe örgütlerine verilen görev gereği girdim. Bu
sıralarda liberal şarkılar söylemenin mümkün olmadığını herkes
anlamalıdır. Sadece seminerlerde Marksist doktrini anlatıyordum.
Bunu anlatmak için Marksist olmak gerekmeyeceğini acaba bazı
insanlar anlarlar mı? Teşkilattaki çalışmam iki farklı istikamette,
bazen birbiri ile çakışarak devam etti. Birincisi TKP ve Rusya'yı
aramak, ikincisi bir süre sonra katılacağım darbeyi izlemek, TKP'yi
ararken herhangi bir rapor vermem konusu değildi.
İÇKİ SOFRALARINA
OTURDUM
Oltadaki yem gibi denizin ortasında salınıp duruyordum. Gündüz
işinizi yapıp, diğer zamanlarınızı istediğiniz gibi geçiremezsiniz.
O bir hayat tarzıdır. Ben de bu yaşam biçimine uydum. Birçok
akşamlar, içki sofralarında analizler yaptık, emperyalizmi
konuştuk, siyaset dedikoduları ürettik. Çoğu zaman hiç beklemediğim
bazı bedelleri ödemek zorunda kaldım. Asistan olduğum için param
sınırlıydı. Sık sık meyhaneye beraber gittiğimiz hukuk profesörü
hesabın çoğunu öder, azını bana bırakırdı. Daha sonraları,
mahkemeler esnasında parasını yediğimi söyledi."
* * *
DERNEKLERDE ÖNEMLİ GÖREVLER
ALDI
Kaynak, görevi gereği birçok devrimci derneğinde çeşitli
kademelerde yönetici olarak bulunduğunu belirtti. Ve o günleri
şöyle anlattı:
-"O sıralarda Mihri Belli'nin kontrolündeki Milli Demokratik Devrim
Derneği'nde yönetici, İşsizlik ve Pahalılıkla Mücadele Derneği'nde
İkinci Başkan, Tarık Zafer Tunaya'nın yönettiği Devrim Ocakları'nda
yönetim kurulu üyesi, Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı'nda Tarım
Konisyonu Başkanı, DİSK'e bağlı bir sendikada müşavir, sonradan Dev
Genç olan Fikir Kulüpleri Federasyonu'nda İktisat Kulübü Fikir
Başkanı olarak görev aldım. Sosyalist Kültür Derneği üyesiydim. Fen
Fakültesi'nde Matematik eğitimimi tamamlamak için aldığım izni, bu
dernekler arasında koşuşturarak heba ettim. Solun hemen hemen bütün
cephe örgütlerinde vardım ve Rusya'yı aradım. Bulamadım. Belki
Ruslar bir şekilde kimliğimi öğrenmiş ve beni bulamamaya mahkum
etmiş olabilirler. Mihri Belli'nin şu sözü belki olaya açıklık
getirir: 'Eğer Ruslar Türkiye'yi işgal ederlerse, Demirel'den önce
beni asarlar' diyordu. Doğru söylüyordu. Hikmet Kıvılcımlı, TKP
Genel Sekreterliği'nden atılmıştı. Tarık Zafer Tunaya resmi
ideolojinin en sağlam kalelerinden biriydi. Fikir kulüpleri, bana
göre İngilizler'in yönettiği bir hareketti. Biz Ruslar'ı buralarda
aradık."