Mahçupyan'a bıçak çekilmiş
Abone olKamuoyu Papaz cinayetini konuşuyor. Bu olaydan yola çıkarak yeni beliren tehlikeyi yazar Ali Bayramoğlu, gazeteci Etyen Mahçupyan'ın başından geçen bir olayla anlattı.
Papazın öldürülmesi ile gözler Trabzon'a çevrildi. Cevap
bekleyen ve ortada kalan cinayete değinen Yeni Şafak yazarı Ali
Bayramoğlu ulusalcılık tehlikesine dikkat çekti. Bayramoğlu
cinayetin siyasi tahlili: Trabzon yazısıyla bu tehlikeyi bir yıl
öncesinde yaşanan bir olayla ortaya koydu.
Yazı: Ali Bayramoğlu
Kaynak: www.yenisafak.com.tr
-Bundan bir yıl kadar önce demokrat fikirleriyle tanınan yakın bir
gazeteci dostuma, Etyen Mahçupyan'a Karaköy alt geçidinde iki genç
tarafından bıçak çekilmişti.
MAHÇUPYAN'A BIÇAK
Etyen pasajda karşıdan gelen 17-18 yaşlarında iki gençle burun
buruna gelmişti. Gençlerden biri diğerini dürterek, "Bak, Etyen
Mahçupyan...." demiş, bir iki dakika sonra gençlerden biri geri
dönmüş Etyen'i omuzundan yakalayıp hışımla geri çevirmiş, cebinden
sustalı bir bıçak çıkarıp, küfürlerle "Öldüreyim mi seni şimdi
ulan..." nâraları atmıştı...
Etyen olayı soğunkanlılığı ve bıçaklı serserinin diğer arkadaşının
"Boşver, değmez, gidelim..." çekiştirmeleri sayesinde
atlatmıştı...
Genç, silah ve tanımadığı ancak dar çevresinde fikirlerinden ötürü
"kötü anılan" bir insan...
O zaman şöyle demiştim Etyen'e:
"O serseri tanımadığı gazeteciyi kahraman olmak için de
öldürebilir, yanındakilere hava atmak için de..."
ULUSALCILIK BELASI
Ama asıl soru şudur:
Hangi koşullarda bir genç tanımadığı bir düşünce adamını, din
adamını, gazeteciyi kahramanlık, üstünlük, erkeklik, vatanseverlik
duygularıyla takdir toplayacağına inanarak ve kendisini takdir
ederek öldürmeye kalkışır?
Denilebilir ki 15-16 yaşında genç uçarıdır, sorumluluk duygusu
kısadır, önce kendisine tehlikelidir, kolaycı açıklama şemalarına
kapılır. Kendisini zamanda, mekanda ve güçte merkez sanar. Ve
bunları kanıtlama arayışı yüksektir. Bizde, özellikle Anadolu'da
şiddet ve erkeklik arasında doğru orantı kurar. Beteri sokağa inen
siyaset dalgalarıyla erkek olma eğilimi içindedir... Dolayısıyla
kolaylıkla zarar verebilir, öldürmeye bile yönlendirilebilir.
Ama bu "yönlendirmenin doğrudan olması da gerekmez, gazetelerde
yayınlanan isim listeleri, düşünce adamlarına yapılan hakaretler,
vatan hainliği suçlaması bile kendi başına bir
yönlendirme"dir...
Etyen Mahçupyan'ın karşı karışıya kaldığı olay budur...
Böyle çok örnek var...
Daha bugün, iki gün önceki yazıma işaret eden Hasan Hüseyin Ozan
adlı bir kişi internette beni Ali Kemal olarak ilan ederek şu
mesajı dolaştırıyor, adeta idam fetvası veriyordu:
"Ali Kemal'ler bilmiyorlar ki her inişin bir yokuşu, her akşamın
bir sabahı vardır. Ve karanlığın en yoğun olduğu zaman 'ŞAFAK'ın
yaklaştığı zamandır. Türk Milleti, artık 'affetmek' kelimesini
unutmalıdır. Hep affede affede bu günlere gelmedik mi? Türk milleti
için iyi şeyler yapacak olanların, ALLAH yardımcısı olsun..."
Trabzon'daki rahibi öldürenin gazetelerde yayınlanan resimleri bu
gerçeği bir kez haykırıyor insanın yüzüne...
1970'li yılların ikinci yarısında onlarca insanı ideoloji, değer,
erkeklik, yönlendirmeyle öldürmüş böyle onlarca çocuk ve genç katil
vardı...
Rahip cinayeti ortalığa kötü ve tedirginlik verici kokular
saçıyor...
Bu kokunun ülke semalarını kaplayan kötü huylu, öfkeli, global
gelişmelerden beslenen, Batı karşıtlığı üzerine oturan "ulusalcılık
dalgası"yla yakından ilgisi var. Bu dalganın "şiddeti değer kılan,
farklı düşünen herkesi vatan haini ilan eden dip akıntısı"yla ise
çok yakından ilgisi var...
Cem Erseverler'i, Abdullah Çatlı'lıları kahraman kılan, öldürmeyi
bir tür değer ilan eden Kurtlar Vadisi Irak gibi filmlerin, Metal
Fırtına gibi romanların ortaya çıkışı, dahası bunların yarattığı
hava, devreye soktukları tehlikeli meşruiyet ve model bu açıdan
mutlaka tartışılmalıdır.
Nitekim Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Nur Batur'un dünkü
haberi son derece ilginçti. Şunları yazıyordu Batur:
"Zanlının yakalanmasından birkaç saat sonra operasyonu yürüten üst
düzeydeki yetkiliyle konuştum. Telefonda konuştuğum yetkilinin
yaptığı tahlil ürkütücüydü. Size aynen aktarıyorum: 'Haydar Baş
ideolojisiyle yetişti. Sedat Peker, Çakıcı veya Ağca gibi kendince
kahraman olmak istedi. Eğer polis yakalamasaydı birkaç gün sonra
çıkıp, ben vurdum, derdi. Çünkü kahraman olmak istiyordu'..."
Haber devam ediyor:
"...Haydar Baş, hem Kuva-yı Milliye ruhunun canlandırılmasını hem
de Türk-İslam sentezini savunuyor. 'Ne AB, Ne ABD, Tek Çözüm
Bağımsız Türkiye' sloganını kullanıyor. Haydar Baş'ın, Kurtlar
Vadisi Irak filminin Yapımcısı Raci Şaşmaz ve başrol oyuncusu
Necati Şaşmaz yani Polat Alemdar'la hem ideolojik hem de dini bazı
benzerlikleri olduğunu da vurgulayayım (...) Haydar Baş, Trabzonlu
ve Bağımsız Türkiye Partisi'nin de lideri. Baş'ın Yeni Mesaj adlı
bir gazetesi var. Gazetede rahibi hedef gösteren bir yazı da çıktı.
Muharrem Bayraktar imzasıyla çıkan yazıda, "Bu kilise Türkiye'deki
misyonerlik faaliyetleri arasında çok önemli bir yere sahip.
Kilisenin faaliyetleri bütün Trabzon'u kuşatıyor" denildi..."
DERİN SORULAR
Bunlar elbet sorular ve şüpheler...
Ama endişemiz odur ki bunlarla bağlantılı olarak sorun, özellikle
Trabzon hadisesi çok daha derin olsun... Başka bir deyişle dolaylı
değil doğrudan bir yönlendirmenin eseri olsun...
Nitekim rahibi öldüren 16 yaşındaki katil şu anda "susma hakkı"nı
kullanıyor... 16 yaşında, kahraman olmak isteyen bir çocuk için bu
fazla sistemli ve akıllı bir yöntem... Eğer cinsel bir taciz ya da
ilişki öyküsünün veya bir para meselesinin katili susmaya iten bir
göstergesi değilse...
Ancak yaptığımız kimi temaslarda ürkütücü tahlillerle
karşılaştığımızı söylememiz gerekiyor. Soruşturmanın içinde yer
alan yetkili şöyle diyordu:
"Şu anda hiçbir şey bilmiyoruz. Bu çocuk mahkum olup hapishaneye
girse bile olay açıklığa kavuşmayabilir..."
Ama en çarpıcı sözleri şunlardı:
"Trabzon provokasyonlara kolay geliyor ve bu olayla Türkiye'de
birileri bir yerlere çomak sokmak istiyor..."
İşte böyle...
Kötü huylu, öfke dolu bir milliyetçiliği ifade eden ulusalcılık
olarak tabir edilen bela şöyle ya da böyle Trabzonlu ya da
Trabzonsuz işbaşında...