Mahçupyan: Koalisyonda CHP belirleyici!
Abone olMahçupyan’a göre, AK Parti’nin şu anda yaşadığı yenilmişlik duygusu bir avantaj. Koalisyonda ibre 'iktidar olmaya mahkûm' CHP’ye dönük ama CHP’nin o kadar da vakti olmayabilir.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun fahri danışmanı Etyen
Mahçupyan, AK Parti'nin en önemli avantajının "kaybetmiş duygusuna"
sahip olması olduğunu söyledi. AK Parti'de buna ihtiyaç olduğunu ve
bu duygunun objektif bakmayı ve özeleştiriyi beraberinde
getireceğini ifade eden Mahçupyan, iktidarın yeni bir sosyoloji
ürettiğini; ancak kendi ürettiği sosyolojiyi anlayamadığını iddia
etti.
El Cezire Türk'ten Ayşe Karabat'a konuşan Mahçupyan’a göre şimdi
yeni bir normalleşme sayfası açılıyor ve bu dönemde AK Parti
eskisinden biraz farklı davranmak zorunda. Bu da aktörlerinin
değişmesi ya da var olan aktörlerin biraz farklı davranması
demek:
“Bir tek Davutoğlu’nun farklı davranması değil mesele, bütün
aktörlerin bu ortak akla uygun olarak farklı davranmayı kabul
etmesi, sindirmesi, bunu koordinasyon içinde yapabilmesi, farklı
bir görünüm sunması demek. AK Parti’nin bu aklı üretip
üretemeyeceğini şimdi o taban sorguluyor ve görmek istiyor.”
Koalisyon dinamiğinin belirleyicisi Mahçupyan’a göre CHP ve üstelik
CHP iktidar olmaya mahkûm. MHP 'iktidar ortağı olsa da olmasa da
avantajlara sahip'. AK Parti de rahat, çünkü kiminle anlaşabilirse
onunla koalisyon kuracak fakat yine de ilk tercihi bütün olası
sorunlara rağmen CHP.
Mahçupyan’a göre, koalisyon seçeneklerinde ibre AK Parti-CHP
koalisyonundan yana olsa da AKP çok fazla beklemeyebilir ve
anlaşamayacağını hissettiği noktada MHP’ye döner.
Mahçupyan’ın El Cezire Türk'ün sorularına verdiği yanıtlar
şöyle:
Yazılarınızda ‘AKP yeni Türkiye sosyolojisinin gerisinde
kaldı’ diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
AK Parti ilk kez yüzde 34 alarak iktidara geldi. Bu büyük ölçüde
çekirdek oyuydu. Giderek de oylarını artırdı. Bu süreçte Türkiye
ekonomik sıçrama, sosyal mobilizasyon, dünyaya entegrasyon gibi
daha önce deneyimlemediği bir dönem yaşandı. Bu durum çekirdeği de
değiştirdi. Belki yarısı hâlâ eski çekirdek ama diğer yarısı farklı
bir hayat sürüyor. Okullaşma oranı kadınlarda yükselmiş, gelir
dolar üzerinden üç katına çıkmış, dağılım birçok ülkeye nazaran
daha doğru gitmiş, en azından bozulmamış. Demek ki kentli, beyaz
yakalı, eğitimli, kültürlü, daha zengin, karı koca çalışma
potansiyeli olan, değer yargıları daha küresel bir kesim var. Eğer
tek bir kelime kullanmak gerekirse daha düzeyli bir performans
istiyorlar herkesten. Çünkü normları değişti ve mukayese ediyorlar.
Çok seyahat ediyorlar. Dünyada ne olup bittiğini biliyorlar. Bu AK
Parti’nin önündeki sosyolojik yelpazeyi çok genişletti. Tek bir
politikayla hepsine birden hitap etmek zorlaştı. Birden fazla iç
içe geçmiş çok katmanlı bir politika üretmek gerekiyor. AKP bunun
gereğini çok iyi anlayamadı. Önüne çıkan sorunlara kendi
reflekslerini verip herkesin bu refleksleri takip ettiğini
sandılar.
Sen bir taraftan ‘yeni Türkiye’ derken, kendini yenileyememiş
gibi gözükürsen kendi seçmenine, problem çıkar. Benim tahminlerime
göre belki yüzde 7,5 gibi bir kesim buna yeni seçmenler de dahil,
AK Parti’ye oy vermekle vermemek arasında kalıp, vermemiş olanlar.
Başka bir AK Parti olsaydı büyük ölçüde sandığa giderdi bu kesim.
Kürt oylarından bağımsız olarak yüzde 46- 47 alabilirdi.
Kürt oylarını katmıyorsunuz bu hesabı
yaparken?
Katmıyorum.
O yüzde 7,5 için ne gerekiyordu?
Siyaset, İslami kesim açısından her zaman şunu ifade etti; "Bize
benzemeyenleri de yönetebileceğimiz bir iktidarımız olabilecek mi?"
Bu reform yapmak demek. Çözüm süreci demek, Batılılar karşısında
dik durabilmek demek. Hem bir özgüven arayışı var, hem de özgüvenin
rasyonel sonuç vermesi isteniyor. Ötekini yönetebilme meselesi çok
kritik. Başkaları size hücum ederken kavgaya ‘evet’ dedi İslami
kesim. Ama başkalarını artık geriletip alan açınca, o zaman kavga
değil onları yönetebilme becerisi istedi. Bence AK Parti’nin üst
yönetimi bu modelden değil, hâlâ eski kavga modelinden giderek bu
eşiği geçmeye çalıştı. Yani ‘tekrar çoğunluğu alayım, yeni
anayasayı daha rahat yapayım, başkanlık sistemini de getirebileyim’
gibi bakıldı. Seçmenin bir bölümü ‘Bu artık çok fazla,’ dedi.
Nedir o ‘bu artık çok fazla’ denilen şeyler?
‘Kürt meselesi çözülmüştür, masa yoktur demek artık’ siyasi bir laf
ama Zerdüşt derseniz... Kuran kullanılırsa... Bunlar siyasetin
dışına çıkıyor. Urfa’ya bakın. Urfa’da dindar insanlar buna tepki
verdi. Daha çok Kürt olduğu için geçiş yapmadı, daha az AK Parti’li
olduğu için de HDP ye oy vermedi. Daha çok dindar olduğu için
yaptı. ‘Dindarlığın kullanılabilirliğinin bir sınırı var' dedi.
Dinin kamusal alana yayılmasının bir sınırı var. Bazı şeyler
sembolik olarak o niyetle yapılmadı AK parti tarafından. Bunu
söylemek mümkün değil ama algılanması ve işlevselleşmesi böyle
oldu. Bir de biraz önce bahsettiğimiz yeni kuşak AK Partililer var.
Bu AK Partililer üst düzey eğitim almışlar. Özellikle kadınları
Türkiye’de okuyamadıkları için Avrupa’da eğitim almışlar. İyi bir
devlet mekanizması nedir, toplumsal mutabakat ne demek, bunları
biliyorlar. AK Parti’nin tabanında Harvard ya da benzeri yüzlerce
okuldan mezun yüzlerce iktisatçı var. Bunlar mesela Merkez
Bankası'nın ne demek olduğunu ve ne yaptığını biliyorlar. Bir
yerden sonra bazı şeyleri fazla zorluyor gözükmeniz ve hele
bunların temelindeki bilgi çok sağlam değilse, bu insanların ne
oluyor sorusu ile karşılaşılacaktır. Bu insanların çoğu, bana
şahsen söyleyen çok oldu ‘elim sandığa gitmedi’ dediler. AK Parti
içinde çok fazla insan oy vermedi. Başka partiye de oy vermedi.
AKP’li olup da sandığa gitmeyen bu söz ettiğiniz kesime
ilave olarak Kürt oylarını yitirmekten de kaynaklanan bir kayıp
var. Kürt oylarının AKP’ye geri dönebileceğini düşünüyor
musunuz?
Bu seçimde çok özel bir durum var. HDP’nin barajı geçip geçememesi.
Birçok Kürt şöyle hissetti; eğer bir kez oy vereceksem bu partiye,
işte bu o seçim. Buna AK Parti’nin stratejisi bir ekleme oldu
sadece. Bir dahaki seçimde baraj meselesi ortadan kalkacak
muhtemelen. Çok daha rahat bir Kürt seçmeni ortaya çıkacak. Çok
siyasallaşmış, siyasi aklı, muhakeme yeteneği çok yüksek olan bir
seçmen bu. Bu seçmen HDP’yi 15’e de çıkarır, 3’e de indirir.
AK Parti’yi de 5 puan salar, o yöne bu yöne getirir, götürür. İki
tarafın da ne yapacağı çok kritik. Konjonktür kritik olacak ve bu
Ortadoğu’yu da içine alıyor. Giderek normalleşen bir Türkiye HDP
seçmeni de normalleşmiş olacak. Herkes çok daha birey olarak ve
politikalara bakarak oy verecek. Bu da çok çok olumlu bir şey.
Kürt oylarının bir kısmı gitti. Gençlerden oy alamadı.
Parti tabanında ‘Çözüm süreci oy kaybettirdi’, ‘Gençleri zapturapt
altına almak lâzım’ diyenler de var. Kongre yaklaşıyor. AKP bütün
bu kayıplarını karşılayabilecek bir yapıya dönebilecek
mi?
Bu potansiyeli var ama başarır mı, başaramaz mı; yaşayıp göreceğiz.
Bu potansiyeli olduğunu nereden biliyoruz? Nereden nereye geldiğini
biliyoruz. Geçmişte ne tür insanlarla, ne tür zihniyetle başladı bu
taban ve şu anda nereye geldi. Doğru bir liderlikle, doğru bir
örgütsel öğrenim çabasıyla ve koordinasyonla AK Parti’nin bunu
becerememesini düşünemiyorum. Çünkü Türkiye toplumu, geleceğe bakan
bir toplum. Siz onlara geleceğin nasıl olabileceğini mantıklı bir
biçimde anlatabilirseniz ve bazı şeylerin de niye olamayacağını
anlatabilirseniz, insanlar çok rahatlıkla bu geçişleri yapıyorlar
ama bu liderliği gösteremezsiniz herkes kendi yoluna gider. Parçalı
bir yapı olarak AK Parti kalır. Parçalı bir yapıdan da Türkiye’nin
geleceğine yönelik ortak akıl üretmek zordur.
Davutoğlu’nun liderliğinin bu dönemde bir öncekine göre
farklı olmasını bekliyor musunuz?
Bu seçim sonucu seçmen tabanıyla parti arasında bir mesafe olduğunu
gösteriyor. Bu da şu ana kadar yapılanın değil, farklı bir şeyin
yapılması gerektiğini söylüyor. AK Parti’de bu farklı olan şeyi kim
yapabilir? Çok fazla aday yok bence. Çünkü bunu yapabilecek olan
insan hakkında şunu söyleyebilmeliyiz; bu insan on sene sonrasının
siyasetinin de hâlâ adamı olabilecek biri. Böyle bakınca açıkcası
Davutoğlu dışında hiçbir aday görmüyorum. Bunu bence o tabandan
insanlar da böyle değerlendiriyor. Öte yandan parti seçmeni çok
heterojen büyük kitle. Geçmişten gelen tarihsel bir misyonun
taşıyıcısı. O kitlenin de doğal bir lideri var. Ben Tayyip
Erdoğansız bir AK Parti’yi de düşünemiyorum. Öyle bir AK Parti
başka bir parti olur. Bu 13 senelik deneyim şöyle ya da böyle çok
kendine has bir fenomen. İlk defa yeni kurulmuş bir parti geliyor
13 sene tek başına yönetiyor. Şimdi nereden bakarsak bakalım bir
dönem bitiyor bir başka normalleşme sayfasını açıyoruz.
Kaçınılmaz olarak AK Parti’nin birinci aktör olduğu ama
kaçınılmaz olarak eskisinden biraz farklı davranmak zorunda olduğu.
Bu aktörlerinin değişmesi demek ya da var olan aktörlerin
Davutoğlu, Erdoğan dahil biraz farklı davranması demek. O zaman da
şunu söyleyebiliriz; bir tek Davutoğlu’nun farklı davranması değil
mesele, bütün aktörlerin bu ortak akla uygun olarak farklı
davranmayı kabul etmesi, sindirmesi, bunu koordinasyon içinde
yapabilmesi, farklı bir görünüm sunması demek. AK Parti’nin bu aklı
üretip üretemeyeceğini şimdi o taban sorguluyor ve görmek
istiyor.
Çok eminsiniz bundan?
Hayat zorluyor. Hayat eninde sonunda damgasını vurur.
Böyle bir değişim parti içi demokrasiyi de gerektirir
ama...
Bu toplumsal kültürle siyasal kültürle çok bağlantılı. Bunu
birdenbire yapmak da zor çünkü bir kurum kültürü var. Bu geçişi
yapabilen daha uyanık olan liderlik kazanacak. Diğer partilerin de
önünde hareket alanı var. Bu sadece AK Parti’nin meselesi değil. AK
Parti’nin bu ihtiyacı daha çok hissetiğini düşünüyorum. Tek başına
yönetmeye alışıkken yüzde 41’e inmekten hiç hoşlanmamış durumda.
Bir şey yapma ihtiyacı çok daha fazla. Bu CHP’de yok, MHP’de
yok, HDP’de yok. Onlar kendilerini zaten iyi hissediyorlar. AK
Parti’nin avantajı, şu anda tırnak içinde kaybetmiş duygusuna sahip
olması. Bu çok olumlu bir şey. Çünkü bu duygu kendinize objektif
bakmayı, kendinizi yeni sınavlardan geçirmeyi içeride konuşmayı,
özeleştiriyi ortaya çıkartır ve ben şu anda bunun başladığını
görüyorum AK Parti’de.
Öyle bir hava var ki AK Parti dışındaki diğer partiler ana
muhalefet partisi olma maksadıyla hareket ediyormuş gibi çünkü 'AK
parti ile koalisyon yaparsam mevcut durumumu da kaybedebilirim'
diye düşünüyorlar sanki. Katılır mısınız?
CHP 15 yıldır ana muhalefet. Ana muhaletef olarak kalması ancak
savunmacı bir bakışla olabilir. Oy olarak HDP, CHP’ye yetişmez ama
söylem olarak, bir tür hava yaratma yeteneği olarak tabii ki HDP,
CHP’yi fersah fersah geçebilir. İster hükümette ister muhalefette
bu onların yapısal problemi. Öte yandan CHP bu kadar zamandır ana
muhalefette ve orada kalırsa bu seçimde hiçbir şey kazanmamış
olacak. Zaten oyu aynı, yüzdesi aynı. Halbuki bir kazanç çıkarmak
istiyor. Dolayısıyla bence CHP iktidara mahkûm.
Bunu ne kadar idrak ederler bilemem ama bunu beceremezlerse
sonradan geri dönüp baktıklarında bir yenilgi daha almış
hissedecekler kendilerini. Ama MHP böyle değil. MHP ana muhalefet
olmak istiyor çünkü hiçbir zaman ana muhalefet olmamış. MHP için
iktidarda olmanın da avantajları var ama olmazsa kaybı çok fazla
değil. Ana muhalefette olacak, oradan da bir şeyler kazanacağını
düşünüyor. En azından başka bir role soyunacak. MHP çok daha rahat
konumda. AK Parti de çok rahat konumda çünkü hangisi önüne gelirse,
anlaşması durumunda onunla yapacak koalisyonu. Anlaşamazsa seçime
gidilecek ve kimse AK Parti’yi suçlamayacak çünkü koalisyona çok
açık olduğu belli. Dolayısıyla karar CHP’nin, çok net olarak. CHP
gerçekten ne istediğini, nasıl istediğini kendi içinde tartışacak
ve bir karara varıp bunu hayata geçirecek. İlginç bir şekilde şu
anda koalisyon dinamiğinin en önemli aktörü ve belirleyicisi bence
CHP olacak.
Ama AK Parti’nin vazgeçmeyeceğini söylediği şeylerden biri
çözüm süreci. MHP olmaz diyor, CHP’nin 14 maddesinde adı geçmiyor.
Nasıl olacak?
Kılıçdaroğlu konuşmasıyla çıtayı yükseltti ama çıta yükseldi diye
kimse dizini dövmüyor. Kendi alanını daraltmış oldu. Masaya
oturulduğunda daha politik bir bakışın egemen olacağını
düşünüyorum. Bütün her şey bir kenara bırakılacak ve CHP içinde de
reel politik tartışılacak. Yani ‘biz iktidarda olsak mı daha iyi,
olur muhalefette olsak mı’ bu en önemli soru. ‘İktidarda olsak daha
iyi olur,’ derlerse ki mantıklı cevap bu, bunun en optimum koşulu
nedir bunu anlamaları gerekiyor. Bu optimum koşul da. çözüm
sürecini içeren bir koşuldur, başka türlü AK Parti ile masaya
oturmanız çok zordur. Çünkü çözüm süreci protokolün bir parçası
olmayacaksa MHP ile yapar o zaman. Niye CHP ile yapsın ki?
Kılıçdaroğlu’nun maddelerine gelince ters bir şey de yok. Ona hiç
değinilmemiş durumda. O noktaya geldiğinde ben Kılıçdaroğlu’nun
bazı sembolik şeyler koyarak mesela Öcalan ile konuşmak gibi onlara
hassasiyetler koyma koşuluyla çözüm sürecine çok daha sıcak
yaklaşacağını düşünüyorum. Böyle bir istek zaten CHP’de uzun
süredir var. ‘Biz çözeriz bu işi, ilk Kürt raporunu biz yayınladık’
diyen bir parti 14 madde çıkartıyor ama Kürt meselesini koymuyorsa
zaten bu ciddiye alınamaz. Ya öncesini ciddiye almamak lazım ya da
14 maddeyi. Onun için de bunun geçici bir şey olduğunu
düşünüyorum.
Yani AKP, CHP ile koalisyona mı öncelik verir?
Şu ana kadar bütün kritik adımların eşiğinde AK Parti her seferinde
CHP’ye gitti ve CHP reddetti. CHP 80 yıllık Cumhuriyet'in
taşıyıcısı. Onunla işbirliği yaptığı zaman bu hem AK Parti’yi, onun
tabanını normalleştiriyor hem de CHP’yi. CHP’nin geleceğe el
uzatmasını sağlıyor. Türkiye’yi demokrasiye ve sivil siyasete
taşıyor. AK Parti’nin zaten işin kuruluşundan beri derdi ‘hep ben
yöneteyim’ falan değil, kısmet böyle getirdi. AK Parti’nin esas
derdi aslında meşru, bu ülkenin hakiki, sahici ve uzun vadeli bir
siyasi hareketi olmasının pürüzsüz bir şekilde herkes tarafından
kabulüdür. CHP ile olan işbirliğinde bu zaten kendiliğinden
olacaktır. Böyle bir işbirliği şu an anayasayı tekrar gündeme
getirebilir ve CHP ile yapılan anayasa kalıcı olur. Başka bir parti
ile yaptığınız anayasanın kalıcılığını garanti edemezsiniz. Burada
bir meşruiyet meselesi var. CHP sadece CHP değil aynı zamanda ordu,
yargı, bürokrasi, üniversiteler birçok şey. Bütün bunlarla ilişkili
bir odak noktası. O bakımdan da AK Parti kesinlikle tabii ki
CHP ile yapmak ister. Ama CHP’nin bu performansı becerebileceğine
dair kuşkular var AK Parti’ de. O kuşku olmasa bence hiçbir sorun
yok, çünkü Türkiye zaten bu normalleşme hızında ivme üzerine
ivme yaşıyor. Seçim sonuçları da düşünün ki bu kadar kimlik partisi
denilen AK Parti’nin seçmeninin önemli bir bölümü hiç de kimlikle
ilgisi olmadığını gösterdi. Bu Sünni, taşralı, şudur budur diye
horlanan bir kesim. Bu kesim Türkiye’nin en demokratik zihniyetli
insanları olduğunu gösterdi. Çünkü bizzat kavga ortamında kendi
partilerine oy vermemeyi kabul ettiler. Bu dramatik radikal bir
olay. Diğer hiçbir partinin seçmeni böyle bir sınavdan geçmiş
değil. Onun için de Türkiye, yeni bir Türkiye’ye doğru gidiyor ve
eğer CHP koalisyon sayesinde kendini yenileme şansı elde ederse
aynı şeyi AK Parti de elde edecek çünkü burada yepyeni, çok
Avrupai, birdenbire yepyeni bir Türkiye’nin kapısını bu iki kesim
birlikte açabilir ve bundan daha doğal, daha Türkiye’nin lehine
olan bir durum hayal edemiyorum. Bu ekonomisinden kültürel
yapısına, turizminden her yerine kadar uzanan çok çok başka, bizim
öngörmekte, hayal etmekte bile zorlandığımız yeni bir dünya
demek.