Maddeler halinde seçmen neden Erdoğan dedi?
Abone olMaddeler halinde seçmenlerin neden Erdoğan'ı tercih ettiğini özetleyen Can Dündar "Seçmen, Erdoğan’da Ne Buldu?" sorusuna yanıt verdi...
İNTERNETHABER.COM
Seçim sonuçlarını analiz eden Cumhuriyet gazetesi yazarı Can Dündar
"Seçmen, Erdoğan’da Ne Buldu?" sorusuna yanıt
aradı. Maddeler halinde Erdoğan'ın karakterini formüle eden Dündar
seçmenin motivasyon unsurlarını yazdı.
İşte Dündar'ın ilgili yazısı:
Temsil:
Dar gelirli, muhafazakâr bir ailenin çocuğu... Sobalı evde doğmuş;
parasız yatılıda büyümüş; çocukken su, simit satmış; futbol
oynamış; babasından “Top peşinde koşma, oku, adam ol” azarı
işitmiş. Biyografisinin girişinde, ortalama Türk insanının tüm
unsurları var. O yüzden, “Beraber yürüdük biz bu yollarda”
şarkısına haykırarak katılıyor kitleler...
Kasımpaşalılık:
İster “delikanlılık” deyin, ister “lümpenlik”, Erdoğan bu algıyı
keyifle sırtladı. Yürüyüşünden, belagatine kadar yansıyan
Kasımpaşalılık, sahicilik imajına hizmet etti. Başbakanlık konutu
yerine halkın içinde oturan, eve dönerken mahallenin çocuklarına
top dağıtan, her fırsatta seçkinlere dokunduran “halk adamı” imajı,
tapelere yansıyan servetini başarıyla örttü.
İmam hatiplilik:
Aldığı din eğitimi, mutaassıp tabanıyla ortak dil kurmasını
kolaylaştırdığı gibi, İslami referanslardan destek almasını da
sağladı. Vaizlere özgü hitabet yeteneği, kürsüde işine yaradı.
Tecrübe:
22 yaşında, partisinin Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanı idi. Aynı yıl
İstanbul Gençlik Kolları Başkanı oldu. 40 yıldır siyasetin içinde
olması, ona siyaset bilgisi, sezgisi, deneyimi kazandırdı.
Vefakârlık:
Hapisteyken kendisine gönderilen mektupları saklaması, içerdeyken
kendisine el uzatanları unutmaması ona prim yazdı. Kendisine bağlı
olanları, (“hakaramakara” yapan Egemen Bağış’ı bile) harcamadı.
Yandaşı işadamlarını servete boğdu.
Kadınlar:
Eve kapatılmış mütedeyyin kadınları sokağa çıkarmayı ve seçim için
seferber etmeyi başardı. O kadınlar da, Başbakan’a hayranlık
göstermelerine evde cevaz verilmesinin sevinciyle seferber olup
mitinglere koştular.
Otoriterlik:
Gürleyen sesi, dinmeyen öfkesi, yasakçı siyaseti ile toplumsal
hafızanın bilinçaltında yatan “kudretli hükümdar” tutkusunu, “Bize
eli sopalı lider lazım” algısını kaşıdı. Suç işleyen hiçbir polisi
cezalandırmayarak onları daha fazla şiddete teşvik etti. Yerel
seçim olmasına rağmen adaylar yerine kendisini merkeze koyan
taktiği sonuç verdi.
Kontrol:
TV’deki altyazılardan gazete manşetlerine, resmi ihalelerden kupon
arsalara kadar her ayrıntıyla bizzat ilgilendiğini ve yakinen takip
ettiğini tapelerden öğrendik. Gayretkeşlik değildi; otoriter bir
liderin, iktidarda en ufak sızıntı deliği bırakmama azmiydi.
Muhaliflerini, polisiyle, yargısıyla, medyasıyla, Maliye’siyle,
muhasaraya aldı; kimini caydırdı.
Efelenme:
Davos şovundan beri, dünyaya posta koymanın iç politikadaki
kıymetini anladı. Batı karşısında yıllardır ezik halkın bastırılmış
öfkesini, “Eyy Batı”, “Eyy Twitter” hitaplı meydan okumalarla oya
tahvil etti. Zaman zaman en ağır teslimiyetleri, bu efelenmelerin
gürültüsüyle bastırabildi.
Mağduriyet:
Kendisini iktidara taşıyan mağduriyet görüntüsünden, en kudretli
anında bile vazgeçmedi. Devletle derdi olan insanlara, aslında
devlet kendisi olduğu halde, değilmiş gibi devleti şikâyet etti.
Kendisi yasaklar koyarken, kendisine konulan yasaklardan yakındı.
İktidardayken muhalif bir görüntü verebildi.
Hırs:
Seçim öncesi sesi kısıldığında, gülen muhaliflerine ve “İptal
edelim” diyen danışmanlarına kulak asmadı ve o halde miting yaptı.
Dezavantajını avantaja dönüştürüp “Çilekeş lider” duygusu
yarattı.
İnat:
Yanlış kararda ölümüne ısrar, Gezi’de neredeyse iktidarına mal
olacaktı. En ufak mağlubiyete razı olmaması, yakınında itidal
telkin eden seslere kulak asmaması, hep bildiğini okuması, her
zaman üste çıkması, asla geri adım atmaması onu tamamen
yalnızlaştırdı. Ama bu sayede iktidarını mutlaklaştırdı.
Paranoya:
Dünyaya hükmetmiş diktatörlerin en popüler politikası olan “Bayrak
yere düşüyor” paranoyasını hem reklam filminde hem kürsüde iyi
kullandı. “Lobiler”, “vampirler”, “haşhaşiler” gibi sanal düşmanlar
yaratarak korkuyu büyüttü, tabanını kanatları altında topladı. Bu
sayede yolsuzlukların üstünü örtebildi.
Gözyaşı:
Kürsüde şiir okuması, arada duygusal çıkışlar yapması, her
konuşmasının sonunda aynı şarkı sözünü tekrarlatarak mitingleri
ortak itikat ayinine çevirmesi, annesinin mezarında döktüğü
gözyaşını bile reklam kampanyasında kullanması, propaganda
tekniğinin eşsiz örnekleriydi.
Pragmatizm:
İlkeli görüntüsünün ardında müthiş kıvrak bir politika izledi. “Ben
olsam asardım” dediği Öcalan’la pazarlığa oturduğunu ustalıkla
sakladı. Nefret kampanyası yürüttüğü Cemaat’le yıllardır kol kola
olduğunu unutturdu. Yolsuzluğu kendi sesiyle belgelendiğinde bile
“Kefenin cebi yok” konuşması yapıyor ve kitleleri
inandırıyordu.
***
Daha saymalı mı?
CAN DÜNDAR YAZILARI