M. Nuri Yılmaz ilk kez konuştu
Abone olDiyanet İşleri Başkanlığı'ndan istifa eden Mehmet Nuri Yılmaz, ilk kez Aksiyon Dergisi'ne anlattı.
Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, siyasi irade ile
anlaşamayınca, 'mahkeme kadıya mülk değil' dedi ve istifasını
verdi. 28 şubat gibi en kritik bir dönemde görev yapan Yılmaz, 'hiç
bir zaman baskı görmedim.' diyor. Mehmet Nuri Yılmaz, 11 yılı aşkın
zamandır sürdürdüğü Diyanet İşleri Başkanlığı’nı istifa ederek
noktaladı. 28 Şubat süreci dahil, çalkantılı ve kritik zamanlarda,
en hassas koltuklardan birinde oturdu. Şimdi sade vatandaşlığa
alışmaya çalışan Yılmaz’la, kendi devrini ve bazı kavramlara
bakışını konuştuk. –11 yıl başkanlık yaptınız. İstifa ederken
bahsettiğiniz siyasi baskı olmasaydı daha devam edecek miydiniz?
Birtakım projelerimiz vardı, onları tamamlamak istiyordum. Mesela
Avrupa’da Dini Kurumlar Birliği adı altında bir üst kurul
oluşturduk. Avrupa’daki vakıf ve derneklerimizi tek çatı altında
toplamak suretiyle bir güç oluşturmayı amaçlamıştık. Bu kurulun
oluşması için 5—6 sene uğraştım. Belçika Kralı’nın onayından çıktı.
Resmi Gazete’de yayınlandı. Tam faaliyet aşamasına gelindiğinde,
hükümet değişti. – 11 yılın ardından ‘vatandaş’ haline dönmeniz ne
kadar zaman alacak? Biz zaten halkın içindeydik. Fakat kendimi şu
an bir boşlukta hissediyorum. Hep hizmet üretmeyi düşünmekle
meşguldüm. – Bundan sonra ne yapmayı planlıyorsunuz? Planladığım
herhangi bir şey yok. – Hatıralarınızı yazacak mısınız? Evet
yazacağım. – Başka? Kitap okumayı severim; dinî, lâdinî. Türk halk
müziğini, Azeri müziğini, Hint müziğini çok severim. Dede Efendi
gibi klasiklerimizi büyük zevkle dinlerim. Biraz da bunlarla
uğraşırım. – 28 Şubat sizin döneminize denk geldi. Zor bir dönem
miydi? Göreve başladığım günlerde ülkemiz siyasi çalkantılarla
karşı karşıya idi. Bu olayların bir ucu gelip bizi
ilgilendiriyordu. Mesela PKK terör örgütü hutbeler hazırlayıp halka
dağıtmaya başlamıştı. Hizbullah da bazı camilerimizi kontrol altına
almıştı. Din görevlilerimiz öldürülüyordu. Bazı bölgelerde de
Alevi—Sünni gerginliği oluşturulmak isteniyordu. Böyle bir dönemde
hep birlik taraftarı, uzlaştırıcı mesajlar verdik. – Laikliğin
Türkiye’de uygulanışında bir aksaklık görüyor musunuz? Din ve
devlet ilişkilerinde zaman zaman sancılı dönemler olmuştur.
Laiklik, devletin bir vasfıdır. Vatandaşlar istediği inancı
seçmekte serbesttir. Devlet inançlara eşit bir mesafede durur.
Çünkü hükmî şahsiyettir. Toplumsal bir uzlaşmadan başka çare
yoktur. –İslamla laiklik, birbirine aynı ortamda var olma hakkı
tanıyor mu sizce? Laikliği din ve vicdan özgürlüğü şeklinde ele
alırsak, İslam diniyle bir çatışma sözkonusu olmaz. Çünkü İslam’da
da din ve vicdan özgürlüğü kâmil manada mevcuttur. Kavramlar doğru
şekilde yorumlanmalı. –Vatandaş Mehmet Nuri Yılmaz olarak, Diyanet
İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun laik bir sistemdeki varlığını
hiç sorguladınız mı? Mevcut sistemde Diyanet, bir anayasal kurum
olarak yer almıştır. Cumhuriyet ilan edilir edilmez böyle bir
kurumun varlığına ihtiyaç duyulmuştur ve günümüze kadar bir problem
olmadan varlığını sürdürmüştür. –Öteden beri, Türkiye’de dinin
kontrol altında tutulması için Diyanet’in oluşturulduğu iddia
edilir. Böyle bir iddiaya katılmıyorum. Şu hutbeler okunsun, şu
fetvalar verilsin şeklinde, tarafıma bir telkinde hiçbir zaman
bulunulmamıştır. –İmam–ı Azam, hükümdara yakın durmama uğruna hapse
girmeyi göze almış. Türkiye’deki büyük çoğunluk da onun
mezhebinden. Fakat bugün bakıyoruz, ülkemizde din adamları
devletten maaş alıyor. İmam–ı Azam mı yanlış yaptı, bugünküler mi?
İmam–ı Azam’ın yaşadığı şartlar farklıydı. Özel şartlardan ve o
günkü devlet adamlarının tutumundan dolayı kabul etmedi. Fakat
öğrencisi Ebu Yusuf kadı oldu. Kadılık müessesesine ihtiyaç varsa,
bir kadıya da ihtiyaç vardır. –Diyanet’in devlet bünyesinde
teşkilatlandırılması, dini kontrol altında tutma tasarrufu gibi
algılanıyor. Kontrol etme derken... Ya devlet bu kuruma emreder,
benim adıma şunu şunu yapacaksın der. Ki, böyle bir şey yok. Bu
konuda bir fetva ver denilmedi bana kesinlikle. Böyle bir şey
denilseydi karşı çıkardım. Ben yobazlığa karşıyım. Fakat dinden de
hiç taviz vermedim, vermem. –Başörtüsü gündeme geldiğinde, ‘Diyanet
İşleri Başkanı, başörtüsü Allah’ın emridir diyemiyor’ dediler?
Tesettürle ilgili Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 1981’de verdiği bir
karar var. 1993’te yine aynı yönde bir karar çıktı. Aksine bir
karar çıkmadığına göre o karar geçerli demektir. –Sizce Türkiye’de
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yeri nedir? Bu sistemde Diyanet
İşleri Başkanlığı var, 24 ilahiyat fakültesi, birçok imam–hatip
liseleri, Kur’an kursları, binlerce dinî yayın var. Her Müslüman
dini hayatını yaşayıp geliştirebilir. Ancak burada mütedeyyin
insanların dikkat etmeleri gereken iki husus var: Birincisi dini
doğru öğrenip hayatına uygulamak, örnek Müslüman olmak. İkincisi,
dini şahsi çıkarı ve siyasi emeline alet etmemek. –Din işlerinin
cemaatlere bırakılması gerektiğini savunanlar da var? Din
cemaatlere bırakılırsa müthiş bir kaos olur. Almanya’da rastladım;
bir Diyanet’in camii vardı, bir de hemen yanında bir cemaatin
camii. Bizdeki cemaat Hıristiyanlıktaki cemaat mefhumundan çok
farklı. Orada esasta değişiklik var. –Fakat işlerin cemaatlere
bırakılmasından kastedilen, filan tarikat veya cemaat değil de,
camiye devam eden muhit halkından oluşan cemaat? Onlar geçmişte
vardı. Sosyal hadiselerde geriye dönmek olmaz. 1965’e kadar imamın
maaşını cemaat veriyordu. –Osmanlı’da yüzyıllarca sürdü bu sistem?
Sonradan Osmanlı’da da ücrete bağlandı ve çok tartışma konusu oldu.
Devlet memuru bir imamın arkasında namaz olur mu olmaz mı
tartışıldı. Fakat caminin açık bulundurulması, hizmet verilmesi
için ücret vermekte sakınca yoktur. Fetva da budur. Yani namaz
kıldırdığı için değil, mesaisini o işe tahsis ettiği için ücret
veriliyor. Bir hatıramı anlatayım: İmamın ücretinin cemaat
tarafından verildiği zamanlarda, Erzurum’da Müftü Solakzade vardı.
Cemaat gelip köy imamını şikayet etti. Solakzade imama, ‘Sen
haksızsın, çünkü cübbenle beylerin ayaklarının tozunu almadın’
dedi. İmamı emrindeki bir nefer gibi görüyordu insanlar. –Sizin
döneminizde Diyanet, dini sevdirmek, inkişaf ettirmek adına neler
yaptı? Din görevlilerinin sosyal ilişkilerini geliştirmek ve özü
sevgi ve barış olan dini insanlara sevdirmek için programlar
düzenledik. –Diyanet hâlâ tuvalette sakız çiğnemek, abdesti
bozanlar gibi şeylerle mi uğraşacak, yoksa modern çağın getirdiği
ruhsal, bedensel, teknolojik bazı sorunları çözmeye mi uğraşacak?
Dinin ortaya koyduğu kurallar belli. Zaman içinde bunlar değişmez.
Ama şu anda Diyanet yeniliklere kapalı değil. Mesela müzik. Dinin
musikiye bakışı hiçbir zaman olumsuz olmamıştır. Fakat yenilik
adına her türlü ahlaksızlığı ortaya atıp, din de buna bir yol
bulsun demek kabul edilemez. – Diyanet toplumu ihata edebiliyor mu
ya da misyonunu ifa etmede yetersizliği var mı? Ben onu içerdeyken
gördüm. Diyanet’in bir bilgi mutfağına ihtiyacı vardı. Onun için
bir Diyanet Araştırma Merkezi kurduk. Avrasya, Türkiye, Balkanlar,
Avrupa gibi çalışma grupları var. Burada pişirilen bilgiler
Diyanet’in faaliyetlerine ışık tutacak. –Hurafeler ve sahte din
adamları Türkiye’de büyük sorun? Bu konuda müftülüklere gönderilen
talimatlar var. Zararlı hurafeler ve bir de gelenekten gelen hurafe
var. Tevhit inancını zedeleyen hurafeler için vatandaş
aydınlatıldı. –Alevilik Diyanet’te temsil edilmeli mi? Diyanet
temsil müessesesi değil hizmet müessesesidir. Görevi iman, ibadet
ve ahlak hususlarında halkı aydınlatmaktır. O hizmeti görecek
insanların nitelikleri de özel kanununda belirtilmiştir. Bu
niteliklere uymayanlara görev verilmez. –İmam–hatip mezunlarının
orduya alınmamasına ne diyorsunuz? O konu benim alanıma girmez.
Ordunun kendine özgü bir yapısı var. –Uzun süre başkanlık
yapmanızın nedeni, başarılı olmanız mı yoksa herkesle uyumluluğu
esas almanız mı? Gelen hükümetler bu kuruma saygı gösterdi. Burası
sıradan bir devlet kurumu değil. Benden önce Sait Yazıcıoğlu vardı.
Üniversiteden izinli olarak o göreve gelmişti. İzni bitmiş, hatta
birkaç ay da geçmişti. Devlet Bakanı Ekrem Ceyhun, ‘Biz Diyanet
İşleri Başkanı’nı görevden alma saygısızlığını gösteremeyiz,
kendisi isterse kalır, isterse gider’ demişti. Bir anı daha.
PKK’nın şehit ettiği 40 küsur personelimizin ailelerine ev
almıştık. Demirel başbakandı. Tapu verme töreni vardı, randevu
istedik tapuları vermesi için. Demirel aynen şöyle dedi: ‘O bizim
ayağımıza gelmesin, biz onun ayağına gideriz’. Bu benim için
unutulmaz bir anı. Ayrıca ben, Diyanet’i günlük siyasetin dışında
tuttum. Sağ partiyle de, sol partiyle de çalıştım. –Demirel ve
Ceyhun’dan gördüğünüz saygıyı galiba AKP hükümetinden göremediniz.
Neler oldu da istifa ettiniz? Son dönem hariç baskı görmedim,
dedim. Şu anlamda söyledim. Bu hükümetle çalışmış sayılmam zaten.
Bu hükümet kurulduğu günden itibaren, sayın bakan, benimle
çalışamayacağını ifade etti yüzüme. Çok uzun süre kaldığımı
vurguladı. Yapılacak hizmet vardı da ben yapmadım mı? Diyanet’te
görev alacak değerli insanlar vardı da ben olmaz mı dedim? Bakan,
Diyanet’i özerk bir yapıya kavuşturacağım dedi. Ben bunun önünde
engel değildim ki. Kendisine, ‘Yapmak istediğiniz bu şey için biz
daha önce kanun teklifi verdik’ dedim. Zaten tavırlarıyla beni
istemediğini gösteriyordu. Ayrılmaya karar verdim. Afganistan’a
gittim. Kardavi’nin yardımcısı ve diğer bakanlarla toplantılar
düzenleyip, orada imam hatip okulu, ilahiyat fakültesi açma
görüşmeleri yaptığımız sırada, burada benim alınmam için
Cumhurbaşkanlığına kararname sevkedildi. Bu beni çok rahatsız etti.
Sonra hac mevsimi geldi. Hacda vatandaşlarımızı temsilcisiz
bırakmayayım diye ayrılmadım. Sonra da geldim ve istifa ettim.
Zaten bir gün ayrılacaktım, mahkeme kadıya mülk olmaz. –Türk
Müslümanlığı kavramına/iddiasına ne diyorsunuz? Hint Müslümanlığı,
Arap Müslümanlığı, Acem Müslümanlığı olur mu? Müslümanlık tektir.
–Meclis’te Diyanet bütçesi görüşülürken bastırdığınız ve içinde
sizin 392 resminiz bulunan bir kitap dağıtılmış. Bu çok
eleştirildi? Her yıl bu tür icraatımızı anlattığımız kitaplar
bastırırız. Arkadaşlar bu sene kalıcı bir şey yapalım dediler.
Resimler koymuşlar. Resimlerde kimseyi rahatsız edecek bir şey de
yok. Diyanet’in yaptığı işleri, teşkilat yapısını anlatıyoruz
orada. Başka kurumlar tarafında da böyle tanatım amaçlı çalışmalar
yapılıyor zaten.