Lösemiden hayatını kaybeden annenin oğluna mektubu
Abone olLösemi hastalığı tekrar edince 3 yaşındaki oğlu Atakan için endişelerini yazdığı mektupla adını duyuran Gamze Akbaş hayatını kaybetti.
İZMİR'de kemik iliği bekleyen kanser
hastalarının sesi olan İzmirli bankacı Gamze Akbaş Lösemi
hastalığınınikinci kez tekrar etmesi sonrası hayatını
kaybetti.
UYGUN DONÖR BULUNMUŞ VE İYİLEŞMİŞTİ AMA...
Hastalığı tekrar edince 3 yaşındaki oğlu Atakan’ı nasıl ve kime
bırakacağını bilemez bir halde kaleme aldığı mektupla Türkiye’yi
ağlatan Gamze Akbaş’ın iyileşmesi için tek çare aile dışında
dokusuna uygun bir kemik iliği bulunmasıydı; uzun bekleyiş sonrası
uygun donörün İtalya’da çıkmasıyla Gamze Akbaş, Gebze’de özel bir
sağlık kuruluşunda ilik nakli oldu fakat hastalığı yine
nüksetti.
'Seyahate giden anne gibiyim' başlıklı mektubuyla Türkiye'yi
ağlatan genç kadın, yarın son yolculuğuna uğurlanacak.
TABURCU EDİLMİŞTİ!
Geçen süre içinde bağışıklık sistemi sıfırlanan ve nakli yapılan
kök hücrenin vücuda uyum sağlaması beklenen Gamze Akbaş, zorlu
süreç sonrası taburcu olmuş ve oğluna kavuşmuştu.
Akbaş'ın cenazesinin yarın Öğle namazına müteakip Karşıyaka Ali
Gültekin Camii'nden kaldırılacağı öğrenildi.
İŞTE TÜRKİYE'Yİ AĞLATAN O MEKTUP:
Gamze Akbaş’ını ’Seyahate giden anne gibiyim’ başlıklı
mektubu şöyleydi:
“Bu yazıyı yazarken sabredeceğim ağlamamak için.
Aynı başlıkta yazdığım gibi hissediyorum kendimi, ama belli ki
benim seyahatim bayaca uzun sürecek. İster bir annenin vasiyeti
deyin bu yazılanlara, ister gözü arkada kalmasın diye aklından
geçenleri sıralıyor deyin.
İyiydim gerçekten 2 hafta önceki düşüşü, laboratuar değerleri
yanlıştır umudunu yaşıyordum, Dr.’um da öyle inandırmıştı. Ama
değilmiş, artık mikroskop altında da değerlerim hızla düşüyor.
Maalesef kağıt üstündeki gerçekler doğru… Diş etlerim çekilmeye
başlıyor diyince zaten, salı günü kemik iliğine bakalım dedi.
Nefesi kesildi adamın ama, sen çok ağladın karşımda benim de ona
moralim bozuldu dedi. Nasıl ağlamam öyle bir derdim var ki içinden
çıkamadığım nasıl ağlamam. Evladım ne olacak Dr.’um dedim.
Sıkıntılı günlerin gelmesine ağlamıyorum, benim derdim evladım
dedim.
“EVET EVLADIM TEK DERDİM”
Herkesin Atakan’a çok iyi davrandığı kesin, hatta davranacağı
da. Annem, babam, kardeşim en başta hatta Emrah kendini toplayana
kadar Atakan ilk dönemlerde kiminle kalır. Sevdiği alıştığı
insanları yanında göremeyince ya da gördüklerinde ağlayan gözlerle
gördüklerinde n’apar yavrum. İş seyahatine giden bir anne defalarca
kafasından geçenleri söyler, yavrusunun bir şeyi eksik kalmasın
diye.
Eskişehir’e göderirler belki bi süreliğine orası da çok soğuk,
keşke annem göndermese.
Kalbi kırılırsa anlarlar mı?
Dudakları beyazlamış biraz, benzi sarı gibi gözüküyor deyip hemen
kan testi yaptırmaya götürürler mi?
Anneyi sorduğunda ne cevap verirler?
Meyveler, sebzeler defalarca sirkeli suyla yıkanır mı?
Marketten alınanların özellikle Atakan’nın yiyeceklerinin son
kullanma tarihlerine her defasında unutmadan kim bakar?
Her akşam ılık sütünün içilmesi, dişlerinin fırçalanması atlanılmaz
mı?
Günlük taze meyve suyu sıkılır mı mevsim meyvelerinden?
Terleyince üşenmeden anında atlet değişir mi?
Nelerden mutlu olur diye düşünülür mü?
Değişik kitapları kim araştırır, kim alır peki?
Bıkmadan sıkılmadan kim oyun oynar onunla?
Bıkmadan sıkılmadan saçlara cici yapmasına kim izin verir?
Gideceği okuldaki eksiklikleri kim farkeder?
Öğretmeniyle sürekli yakın diyaloğa kim girer. O özel bi öğrenci
iyi bir gözleme ihtiyacı var annesini kan kanserinden kaybettik
der.
Evde televizyon seyretmeyip kim aktivite yapar el becerisi gelişsin
diye hem de hergün?
Kendi çocuğuna ya da çocuklarına sabır gösteremeyen insanlar,
Atakan’ıma nasıl sabır gösterir?
Bir varmış, bir yokmuş. Ömür bu iki kelime arasında geçen zaman.
Zamansa bazen dost insana, bazen düşman. Bize düşman oldu.
Emrah’ım canım sevdiğim. Çok üzdüm seni en fazla kötü günlere,
seninle göğüs gerdik. Hakkını helal et. Bundan sonra işin daha da
zor olacak. Ama sana güvenim tam. Bir kaç gün önce demiştin ya
bana, ’Parkta oynarken bizi birisi seyretse deli bu adam der ama
ben oğlumla çocukluğumu tekrar yaşıyorum’ diye. Hep öyle deli baba
ol olur mu? O zaman Atakan yokluğumu daha az hisseder belki.
Evde demiştim ya ben, sana sevdiğim, ’Atakan seninle gerçekten iyi
vakit geçiriyor hep gülüyor. Sen iyi bir babasın’ diye. Ben hep
bişeyler öğretme çabasındaydım, sense eğlence, öyle olduğu için o
kadar mutluyum ki hep mutlu ve onu güldüren babasıyla birlikte
yaşayacak diye. Öğretmenler zaten öğretir öğrenmesi gerekenleri.
Gülmek daha iyi bir ilaç. Onu da sen hep verdin ve vericeksin canım
sevgilim.
Canım annem, canım babam, canım kardeşim. Hakkınızı ödeyemem
şimdiye kadar çok emek verdiniz bize. Asıl şimdiden sonra sizlere
daha çok iş düşüyor dimdik durup Emrah’a destek verme zamanı.
Atakan başta ALLAH’a sonra Emrah’a sonra annem, babam,
kardeşim size emanet.
Keşke herşey farklı olsaydı. Yaşam mutlu dolu günlerle
dolsaydı.
Annem hediye kaban almak istedi. İstemedim çünkü seneye
kışa çıkmam heralde.
Sabahleyin aradın annem.
Ne olur güçlü ol diye. Lütfen gel alalım dedin. İstemem annem
dedim.
Ateşim var, öksürüyorum dışarı çıkmıcam dediğimde Atakan’ım koşarak
geldi ne dedi biliyomusun: ’Ateşin olmasın, ne olur öksürme canım
annem dayanamam sana’ dedi.
Telefonu kapadım çöktüm oğlumun yanına, ’Ben sana dayanamam merak
etme geçer’ dedim. ’Geçsin annecim’ dedi. Dayancan annem diye
haykırdım içimden.
Şuan ezan okunuyor. Yalvarırım rabbime evladım için bana yaşama
şansı ver. Salı günü gireceğim operasyon sancısız geçsin, en
önemlisi sonucu güzel gelsin. Çok bir şey istemem sadece sağlık.
Ama artık o kadar yıkıldım, o kadar güçsüz kaldım ki. Savaşacak
gücümü yitirdim. Emrah’ımın, annemin, babamın, kardeşimin gözünü
yaşlı görmeye gücüm kalmadı.
Arayan eş, dost, akraba açamadım telefonları açamayacağım da.
Biliyorum dualarınız benimle ama gücüm yok konuşmaya. Bir de tabi
Atakan’ım anlamasın durumu diye.
Salı gününün güzel geçmesini bu kadar umutsuzluğun içinde yinede
umut ediyorum.”