Loranttan saygıya davet
Abone olSivas hocası Werner Lorant Türk insanını suçladı
Türkler önce rakibe saygı göstermeyi öğrenmeli...
Sivasspor Teknik Direktörü Werner Lorant, rakibe saygının önemine
dikkat çekti. Alman hoca, gerek F.Bahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ndeki
rakiplerine gerekse İsviçre Milli Takımı’na gereken saygının
gösterilmediğini iddia etti.
Bazı teknik adamlar vardır, çalıştırdıkları takıma çok şey katar.
Bazıları unutulur gider. Bazıları ise yıllarca konuşulacak bir
başarıya imza atar. Bugünlerde Sivasspor’u çalıştıran Werner Lorant
da onlardan biri. Lorant, F.Bahçe’nin G.Saray’ı 6-0 yendiği
2002-2003 sezonunda takımın başındaki teknik direktördü. Hangi
takımı çalıştırırsa çalıştırsın bizler onu 6-0’la hatırlayacağız. O
ise bu galibiyetin ne kadar önemli olduğunu bugünlerde yeni yeni
anlamaya başlamış. F.Bahçe’den ayrıldıktan sonra Türkiye serüvenini
Sivasspor’da sürdüren Alman teknik adamla Sivas’ı ve F.Bahçe’yi
konuştuk.
-Sizin için Süper Lig’e yeni çıkmış Sivas’ın teklifini kabul etmek
risk değil miydi?
Kesinlikle bir risk değildi. Neden benim için risk olsun ki? Ben
daha önce de sıfırdan takımlar kurdum. Kendi liginde kabul edilen
hâle getirdim. Burada da bunu yapmaya çalışıyorum.
-F.Bahçe gibi büyük bir kulübü çalıştırdıktan sonra Sivas’a
gitmek…Benim için çalıştıracağım takımların büyüklükleri
küçüklükleri önemli değil. Önemli olan aynı işi, aynı
konsantrasyonu, aynı çalışmayı sürdürmektir.
-Sivas’tan ilk teklif aldığınızda o an neler hissettiniz?
Yani fazla düşünmedim. Çünkü benim için bir şey vardı; teklifi
alırsın ve araştırırsın. Başkanla, yönetimle görüşürsün. Onlardan
aldığın donelerle hareket edersin. Ben de öyle yaptım. Başkanla
konuştum. Ondan aldığım pozitif enerjiyle Sivas’ta çalışmayı kabul
ettim.
-‘Türkiye’de yarım kalmış bir işim var’ şeklinde görebilir miyiz bu
dönüşünüzü…
Benim geri dönmemin F.Bahçe’yle alakası yok. Ben orada olduğu gibi
burada da işimi aynı ciddiyetle yapıyorum.
-Sivas nasıl bir şehir?
Kesinlikle hiçbir sorun yaşamıyorum burada. Küçük, çok sıcak bir
şehir. Kendine ait bir şirinliği var. Sivas, Sivas yani. İstanbul
ya da Ankara değil. Huzurlu bir şehir. Dinlenmek için birebir.
Futbol da çok seviliyor burada. Herkesten sonsuz destek ve dostluk
görüyorum.
-Nerede kalıyorsunuz?
Kulüp benim için ev tuttu. Tek kalıyorum şu an. Boş zamanlarımda
esnafla sohbet ediyorum. Manava gidiyorum, bazen tercümanım olmadan
şehrin içine dalıyorum.
-Ligin ilk yarısında sürpriz yaptınız. Böyle bir başarı bekliyor
muydunuz?
Bir kere kesinlikle yeniden yapılanmaya girmemiz gerekiyordu. Bunu
başlattık. Kendi imkânlarımız dahilinde en iyisini yaptık ilk yarı.
Ama yaz kampında çok iyi hazırlanmıştık. Takım beraber filizlendi.
Ve şanslı olduğumuz bir konu daha vardı; o da yabancıların
beklentilerimizi karşılaması.
-Şimdi sizden daha fazlasını bekleyecekler…
Biz hâlâ bir başarı elde etmiş değiliz. Bizim hâlâ tek hedefimiz
ligde kalacak kadar puan kazanmaktır. Ondan sonra çıtayı yükseltmek
için uğraşacağız.
-Sizinle F.Bahçe’yi de konuşmak istiyoruz. Orada en büyük
probleminiz Ortega’ydı. Onu neden oynatamadınız?
Futbolcunun ismi kesinlikle önemli değil. Benim için sahada takım
arkadaşlarına uyum sağlayacak oyuncu önemli. Antrenman yapmayan,
kendini bir şey zanneden oyuncu benim takımımda yer alamaz. Hiçbir
ayrıcalığı yok. Zaten Ortega ile ilgili verdiğim karar çok doğru.
Ben gittikten sonra nerede oynadı o? Hiçbir yerde…
-G.Saray karşısında elde ettiğiniz 6-0’lık galibiyetin o an bu
kadar önemli olduğunun farkında mıydınız?
Esasında maçtan sonra farkına varmadım. Ama bugün daha iyi
anlıyorum o galibiyetin ne anlama geldiğini. Maç sonrası bu kadar
büyük bir yankı getireceğini düşünmemiştim.
-Daum, ısrarla kadrosunun Avrupa için yetersiz olduğunu söylüyor.
Katılır mısınız meslektaşınıza?
Bence Daum haklı. Bunu fazla irdelemenin de bir anlamı yok.
Oynadığı maçlarda kadronun Avrupa için yeterli olmadığı görüldü.
Türkiye için yeterli. Ama dışarısı için yetersiz. Hak veriyorum ben
Daum’a. Aynısı benim zamanımda da vardı. Bizim için de Türkiye’de
pek problem yoktu. Ama dışarıda işler iyi gitmemişti. Bakınız
bugün, Türkiye’den Avrupa Kupaları’nda hiçbir takım mücadele
etmiyor. Milli Takım Dünya Kupası’nda yok.
-F.Bahçe ve G.Saray’ın zirvede yalnız kalmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Geçmişte G.Saray yukarıdaydı. F.Bahçe arkasındaydı. Şimdi F.Bahçe
öne geçti. G.Saray’ın sorunu kendini geliştirememesi. Yakaladığı
standardı kullanamadı. İlk yarıda önde olmalarında Beşiktaş ve
Trabzon’un da hayal kırıklıkları yaşamasının rolü büyük.
-Türk Milli Takımı son iki uluslararası turnuvaya katılmayı
başaramadı. Bir tehlike söz konusu mu Türk futbolu için?
Milli Takım’ın şu anki hâli Türkiye Ligi’nin bulunduğu standardın
bir göstergesidir. Avrupa Kupaları’nda bir tane takım yok. Avrupa
tecrübesinde yetişen genç oyuncu yok. Türkiye daha fazla çalışması
gerektiğini öğrenmeli. En başından başlamalı. Rakibe saygıdan
yani.
Ne İsviçre’ye gereken saygı gösterildi, ne de F.Bahçe’nin
Şampiyonlar Ligi’ndeki rakiplerine. Daha maçlar oynanmadan ‘Türkiye
Almanya’dan yer bakıyor’ falan yazdı gazeteler. F.Bahçe için
‘inşallah ikinciliği elde eder’ demiştim maçlardan önce. Türk
futbolcular ve Türk halkı şunu anlamak zorunda: Hiçbir maç
oynanmadan kazanılmaz ve her rakibe saygı gösterilmeli. Bu
öğrenilmesi gereken çok küçük bir nokta ama mesafeler kat ettirecek
bir noktadır. Bunu herkes öğrenmeli; gazeteciler, oyuncular, teknik
adamlar, yöneticiler. Ve bu zamanda artık dünyanın her yerinde iyi
idmanlar yapıyor takımlar.
-Türkiye’deki kulüp yöneticileri ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bir yabancı olarak buradaki mantaliteyi anlamaya çalıştım. Ve biraz
da kabullendim. Ama çoğu başkanın antrenörden daha fazla bilgisi
olmasını hâlâ anlamış değilim! Bazı başkanlar antrenörden daha çok
biliyor bu işi. Yöneticiler ara sıra dinlemesini öğrenmeliler. Ve
bazı konuları fevri davranmakla, basına konuşmakla değil,
düşünmekle halletmeleri gerektiğini de bilmeliler. Çünkü hiçbir
antrenör bir kulübün başına başarısız olmak için gelmez.
Kaynak: Aksiyon