Livaneli CHP'ye taktik verdi

Abone ol

CHP İstanbul Milletvekili Zülfü Livaneli, partisinin hem Türkiye'deki vatandaşlar hem de Avrupa tarafından ‘statükocu’ görüldüğünü söyledi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Zülfü Livaneli, partisinin hem Türkiye'deki vatandaşlar hem de Avrupa tarafından ‘statükocu’ görüldüğünü söyledi. CHP'nin bir an önce “Türkiye'deki kurulu düzenin devamı ve statükocu parti” görünümünden kurtulması gerektiğinin altını çizen Livaneli, partisinin izlemesi gereken politikayı şöyle özetledi: “Sol kimlik vurgusu olmayan, özgürlükçü, demokrat, Türkiye'de bütün kesimlerin kardeşçe yaşamasını öneren ve Avrupa Birliği'ne yönelen bir yapı. Partinin kurtuluşu burada.” 3 Kasım 2002 seçimlerinde İstanbul milletvekili olarak Parlamento'ya giren sanatçı-yazar Zülfü Livaneli, geride kalan bir yılı, CHP'yi ve Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunların çözümüne ilişkin düşüncelerini ZAMAN'a anlattı. CHP'nin, sokakla, sivil toplum örgütleriyle ve Türkiye'nin demokratik çevreleriyle iletişim sorunu yaşadığını ifade eden Livaneli, şöyle konuştu: "Halk, toplumsal hareketle CHP'nin bütünleşmesini istiyor. Son zamanlarda hem Avrupa'da hem de Türkiye'de öyle bir imaj oluşmaya başladı ki, sanki AKP reformist parti, CHP de bunları engelleyen tutucu parti. Görüntü bu. Kıbrıs konusunda hükümetin bir adım atmak istediği; ama bazı nedenlerle yapamadığı izlenimi var. Ama CHP başından beri Denktaş'ın yanında. Bu, bence çok doğru değil." Zülfü Livaneli, partisinin örgüt yapısından da şikayetçi. CHP'yi eski bir konağa benzeten Livaneli, “Parti kimliğinin örgütte çok köklü olması sebebiyle, eski bir konağın eski bölümlerinin aksaması gibi sorunlar var.” diyor. CHP'nin “ideolojik sorun” yaşadığını ifade eden Livaneli, “devlet kuran, uluslaşma sürecini sürdüren ve doktriner bir görüşten gelen bir partinin bugünkü gelişmeleri çözmesinde herkesin aynı görüşleri paylaşmadığını” vurguluyor. Parti içinde değişik kanatlar bulunduğunu dile getiren Livaneli, bunları “aynı demokrasi anlayışı içinde çözmek gerektiği”ne işaret ediyor. Türkiye'de sağ-sol gerilimi ya da kamplaşması yaşanmadığını anlatan Livaneli, şu görüşleri dile getiriyor: “Üç kutuplu bir Türkiye var. Tarihinden gelen bir din hareketi var. Mütedeyyin insanı dışlamıyorum, siyasi olarak söylüyorum. İkincisi, bir Kürt hareketi var. Bir de, bu ikisine tepki duyan, Türk milliyetçiliğiyle birleşen bir cumhuriyet refleksi var. Bu üç kutup arasında CHP'nin bir yeri yok. CHP, ne dini, ne Kürt hareketini, ne de Türk milliyetçiliğini temsil edebilir. Olmaması gerekir. Benim önerdiğim şuydu: Türkiye'yi kutuplaşmalardan kurtarıp, demokratik bir ortamda, özgürlüklerle AB'ye sokmak. Parti bu ideolojiyi benimsemeli, buna doğru yürümeli. Katiyen sol değil. Özgürlükçü, demokrat, Türkiye'de bütün kesimlerin kardeşçe yaşamasını öneren ve AB'ye yönelen bir yapı. Partinin kurtuluşu burada. Solun ne anlam içerdiğini artık kimse söyleyemez. Sol ne demek, hangi sol? Kamboçya'da bir milyon kişiyi öldüren Pol Pot solu mu, Tony Blair gibi Irak'ta savaşan sol mu? Sol'u bana kimse anlatamaz artık. Sol dedikten sonra soru işaretleri başlıyor. CHP geçen süre içerisinde Kürt ve din hareketlerine karşı Türk milliyetçiliği ve cumhuriyet refleksine kaydı. AKP, AB'ye daha çok sahip çıktıkça, CHP de rejim koruma refleksine daha çok giriyor.” Türkiye'de Parlamento'nun “yürütmenin emrinde” olduğunu, bu yüzden Parlamenter sistemin ülkenin sorunlarını çözemeyeceğini savunan Livaneli, başkanlık sistemine geçilmesini öneriyor. Başkanın da “iki turlu, doğrudan seçim”le belirlenmesini isteyen CHP’li vekil, bu sistemde bakanların ise ehil, kendi alanlarında en iyi eğitimi almış, kalburüstü isimlerden seçilmesi gerektiğine işaret ediyor. Başörtüsü üniversitelerde serbest olmalı, bunun için CHP adım atmalı CHP İstanbul Milletvekili Zülfü Livaneli, Türkiye'de sorunların aşılması için inatlaşmadan vazgeçilmesi gerektiğini belirtirken, başörtüsünün üniversitelerde serbest olmasını istedi. CHP'ye başörtüsü özgürlüğü konusunda ilk adımı atmayı öneren Livaneli, “Kürt meselesinde nasıl MHP birtakım adımlar attıysa, türban konusunda da CHP'nin adım atması gerekiyor. Çünkü atacağı adımda kimse CHP'nin laikliğinden şüphe etmez. Maalesef Türkiye o noktaya gitmedi.” dedi. 3 Kasım seçimlerinde Meclis'e giren sanatçı-yazar Zülfü Livaneli, Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunların çözümüne ilişkin düşüncelerini ZAMAN'a anlattı. Türbanın Türkiye'de “en yakıcı konulardan biri” olarak görüldüğünü dile getiren Livaneli, meselenin çözümsüzlüğe doğru gittiğini belirtti. “Ateşin düşürülmesi” için tartışmaya son verilmesini teklif eden Livaneli, şu görüşleri dile getirdi: “Köşk'te gerilim olmuş, toplum bölünmüş bu noktada. Ateşin düşürülmesi gerekiyor. Benim konserlerime çok başörtülü arkadaşlar gelirdi. Geçenlerde Yalova-İstanbul arabalı vapuruna bindim. Dini hassasiyeti yüksek bir aile ki, telefonlarında (Allahümmesalli ala) çalıyordu. Kızım ve eşimle oturuyorum. Küçük çocuklardan biri geldi, Aylin'in kucağına oturdu, sonra annesi geldi, her birinin çantasından makineler çıktı, biz o türbanlılarla sarmaş dolaş yarım saat resim çektirdik. Bu çok ilginç bir şey. Türkiye'deki konuların sanılandan daha derin ve karmaşık olduğunu gösteriyor. O kadar çabuk karar verilecek bir şey değil. Bunlar, umut veriyor, üstünkörü tahliller yapmamak gerekiyor. Bu kadar çok türbanlı insanların bana yakınlık hissetmesi enteresan bir şey.” Livaneli, dinin yaşanması ile laiklik ilkesi arasında çatışma görüntüsü oluşturulmasını da anlamsız buluyor. İlkokul ve kolej yıllarında aldığı din bilgileri ile İngilizce eğitimin çelişmediğini anlatan Livaneli, Türkiye'nin kendine has sentezine dikkat çekiyor: “Bir cumhuriyet savcısının çocuğu olarak Amasya'da ilkokula başladığımda, yaz aylarında Kur'an kursuna da gönderildim. Boynumda bir cüz kesesi ve içinde bir ‘elif ba' vardı. İki yıl sonra Ankara'da Maarif Koleji'ne kaydedildim. Oradaki İngilizce eğitimle, Kur'an kursuna gitmiş olmam kafamda hiçbir çelişki oluşturmadı. Kolejden eve döndüğümde dedem bana her gün din eğitimi verirdi. Bir Osmanlı subayının oğlu olan hakim dedem aynı zamanda laik cumhuriyetin savunucusuydu. Bir savcı olan babam da öyle. Din ile laik cumhuriyeti bir arada yaşatan ve seven bir geleneğe sahiplerdi. Bu yüzden din eğitimi görenlerle laik cumhuriyetten yana olanların kavgasını bir türlü anlayamıyorum. Çünkü bu ülkenin, İslam dinini ve Atatürk devrimlerini bir arada yaşatan müthiş bir sentezi var. Hayatım, bu zorlama kamplaşmayı anlamamı engelliyor; çünkü ben kaç kuşaktır ailemde böyle bir kamplaşma görmedim. İşin içine siyaset girdi ve Türkiye'nin dengelerini bozdu. Hikaye bundan ibaret.” Derviş'le birbirimize çok yakınız Kemal Derviş benim çok yakın arkadaşım, dünya görüşü olarak da çok yakınız birbirimize. Geçenlerde şöyle bir şey konuştuk: Türkiye'nin çok sorunları var, bunları 5-10 kişilik gruplar halinde, parti dışındaki aydınlarla da tartışalım. Benden geldi bu öneri hatta, Kemal Bey de çok uygun gördü. Bu politik bir hareket gibi bir şey değil. Benim CHP'de hizip ya da böyle bir arayışım olmadığı çok açık. Yeniden 28 Şubat’ın olmasını istemem Darbelerden çok çekmiş, askerî cezaevinde yatmış bir insan olarak yeniden bir 28 Şubat yaşanmasını istemem. Ama bu gerilimin sıkletine bağlı. Anlaşıldı ki rejimin vazgeçilmezleri var, vazgeçilmezlerin de bariyer noktaları var. O bariyerlere kadar gelip durmanız gerekiyor. Zorlarsanız, ya devletin geri çekilmesi gerekiyor ya da sizin. Devlet geri çekilir mi bilmiyorum. Aslında birçok konuda devlet çekildi. Anadilde yayın konusunda. Daha iki yıl öncesine kadar Kürt yok denilen bir ülke burası. Şimdi bunlar kabul ediliyor. Her tarafta bir yumuşama, özgürlüklerin gelişmesi var, bunları kabul etmeliyiz. Sonunda geliyor, içeriğinden çözümlenip semboller üzerinde tartışılıyor. Bir yıldır Meclis’teyim ama mutlu değilim Bu Meclis'in atmosferinin tuhaf bir tarafı var. Beni bu dönem en çok mutlu eden şey, Avrupa Konseyi'ndeki çalışmalarım. Türkiye'nin AB ile ilgili en önemli düğüm yılında Avrupa'nın en üst seviyesiyle görev yapma imkanını buluyorum. Türkiye'de Meclis'te çok fazla bir şey yapabildiğim kanısında değilim, yapamam da. Bir yıldır Parlamento'dayım, çok mutlu bir yıl geçirdiğim söylenemez. Siyasi sistemin ne kadar tıkanmış olduğunu gördüm. Bu parti sistemleri, milletvekillerinin birey olarak davranmalarını engelliyor. Genel kurul salonunda görüyorum, vekiller kendi aralarında sohbet ederken hangi konunun görüşüldüğünün, oylandığının farkına bile varmıyorlar. Grup başkan vekilleri el kaldırdıysa el kaldırıyor, hayır demişse hayır diyor. Benim türkülerimle büyüyen AKP'li çok AKP'den 50'den fazla milletvekili gelip benden çocukları için imza almıştır. AK Partililerin içinde “sizin türkülerinizle büyüdük” diyenler çok. İleride tabii ki konser vereceğim, özlüyorum... Müzik, edebiyat, felsefe, kültür yüzlerce yıl öncesinden yüzlerce yıl sonrasını düşünür. Politika ise seçimden seçime. Politikacıların ufku şimdi 4 ay sonraki seçimler. Oysa bir yazarın ufku öyle değil. Kaynak:Zaman

Günün Önemli Haberleri