Levent Kırca hayatını kaybetti
Abone olLevent Kırca hayatını kaybetti. Usta oyuncu Kırca kanser tedavi gördüğü Pendik Marmara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yaşamını yitirdi.
Usta oyuncu Levent Kırca bir süredir tedavi gördüğü
Pendik Marmara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde hayatını
kaybetti.
Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde karaciğer kanseri nedeniyle tedavi gören 67 yaşındaki tiyatrocu Levent Kırca gece geç saatlerde hayata gözlerini yumdu.
LEVENT KIRCA'NIN HASTALIĞI
Kırca'nın hastalığı ağırlaşınca bir hafta önce hastaneye kaldırıldığı ve Temmuz ayından beri hastalık nedeniyle kemoterapi gördüğü öğrenildi.
Levent Kırca'nın vefat haberini alan ailesi ile yakınları ve
sevenleri, sanatçının tedavi gördüğü Marmara Üniversitesi
Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesine geldi.
UMUT KIRCA: "ÇOK ÜZGÜNÜZ"
Hastane önünde açıklama yapan oğlu Umut Kırca çok üzgün olduklarını
belirterek şunları söyledi: " Çok üzgünüz. Perişanız. Zaten 10
gündür burada, hastanedeyiz. Kardeşler, kız kardeşim, Özdeş,
Oğulcan, ben. Zaten durumunu biliyorduk. 10 gündür de çok ağırdı
kendisi. Buradaydık, başındaydık, bütün kardeşler. Ona destek
olmaya yanında olmaya çalıştık. Çok üzgünüz. Çok önemli bir
sanatçıydı. 50 yıldır büyük işler yaptı Türkiye'de. Fazla
söyleyebileceğimiz bir şey yok. Çok üzgünüz. 3 aydır biliyorduk
durumunu. Çok çabuk gelişti. Bu kadar çabuk gelişeceğini
beklemiyorduk. Kardeşler arasında, aile içerisinde yarın
ayarlamalarımızı yapacağız. Salı veya Çarşamba günü defnedeceğiz
babamızı güzel bir şekilde" dedi.
OĞULCAN KARACA:"ÇOK DEĞERLİ BİR İNSANDI"
Çok üzgün olduğu gözlenen diğer kardeşlerden Oğulcan Kırca" Çok
değerli bir insandı. Allah sevdiklerine, geride kalanlara sabır
versin. Hiç beklemediğimiz bir şeydi. Kolay alışabileceğimiz bir
şey değil" şeklinde konuştu
Levent Kırca'nın diğer oğlu Özdeş Kırca ise herhangi bir konuşma
yapmadı.
Sanatçının cenazesinin, ailenin alacağı karar neticesinde salı günü defnedileceği bildirildi.
LEVEN KIRCA KİMDİR?
1948 yılında Samsun'da doğan tiyatro sanatçısı, 1964 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sahne hayatına atıldı. Çok sayıda tiyatro oyunu ve sinema filminde rol alan Kırca, 22 yıl boyunca yayınlanan televizyon programı "Olacak O Kadar"ı hazırladı.
Oyunculuğunun yanı sıra sinema filmleri ve tiyatro oyunları da yöneten Levent Kırca'nın 4 çocuğu bulunmakta. Kırca, sanatçı kimliğinin yanı sıra gazete yazarlığı ve siyasi bir partinin Merkez Karar Kurulu üyeliğini de yapmaktaydı.
İŞTE KIRCA'NIN SON MEKTUBU
Geçtiğimiz hafta Bodrum Türk Filmleri Haftası kapsamında Yaşam Boyu
Onur Ödülü alan Kırca, İstanbul'da devam eden tedavisi nedeniyle
törene katılamamış, yerine katılan oğlu Oğulcan Kırca, babasının
tören için yazdığı mektubu okumuştu.
İşte Levent Kırca'nın sevenlerine son
mesajı...
"1974'de TRT ile girdim hayatınıza. O günden bu yana baya bir
zamanınızı aldım. 41 yıl… Yürekten teşekkür ederim, anılarınızda
bana yer açtığınız için.
Hayatımda sayısız ödül aldım. Renk renk, biçim biçim. Altından olup
da bir şey ifade etmeyeni de var, tenekeden olup da paha biçilmezi
de. Aldığım ilk bir kaç ödülü çalışma masamın üstüne koydum.
Çalışacak yer kalmayınca camlı bir dolaba koydum. Dolap isyan
edince odamı onlara tahsis ettim. Evi istila ettiklerinde ise
sokakta kaldım.
Arada bir onları ziyaret ettiğimde hiç dertleri olmadığını gördüm.
Üzerlerindeki toza rağmen şikayet edeni yoktu. Hepsi yerini
biliyordu. Birbirlerine saygılılardı. Hiç kavga etmediler.
Birbirlerini yemediler. Bir arada mutlu mesut geçindiler. Altından
da olsalar, tenekeden de olsalar, hepsi birer ödüldü. Hepsi
eşitti.
"İNSAN OLARAK BİRBİRİMİZİ SAHİPLENMEK, BİRLEŞEBİLMEK İÇİN
UZAYLILARIN DÜNYAYI İSTİLA ETMESİ Mİ GEREKİR"
İki kardeş bir çorap yüzünden kavga edebilirler. Ama komşunun
çocuğu sorun çıkardığında iki kardeş birlik olur. Ev sahibi ile
kiracı arasında problem olduğunda, bina yıkılacaksa birlik olurlar.
O öbürünün tepesinden halı sarkıttığında kavga eden komşular,
mahalle maçlarında birlik olur. Hacısı, ateisti takımı gol
attığında sarılır, ağlarlar. Düşman ülke sana savaş açtığında ülke
birlik olur. Toprağım dediğin adamın her işine koşarsın. Memlekette
yüzünü bile görmek istemediğin, başka şehirde canın, memleketlin
olur. Toprak aynı toprak, biraz tozlu, biraz killi. Su aynı su,
biraz berrak, biraz kireçli. İnsan olarak birbirimizi sahiplenmek,
birleşebilmek için uzaylıların dünyayı istila etmesi mi
gerekir?
Güzellikler paylaştıkça değerlenir, kötülükler çoğaldıkça
kanıksanır.
Geçmişlerimiz ve benim jenerasyonumdaki insanlar için, eskiler her
zaman daha güzel gelmiştir insana. Daha sağlıklı, daha diri, daha
dertsiz gelmiştir. Daha adaletli, daha umutlu gelmiştir.
Eski zamanlar; "Ah o eski zamanlardır"
Bu mektubumu sizlere değerli bir film festivali vesilesiyle
yazıyorum. O yüzden benim için yeri çok ayrı olan bir yönetmenden
alıntı yapmakta sakınca görmüyorum. Woody Allen'ın Midnight in
Paris filminde zaman atlamaları vardır. Film günümüzde başlar,
basit ama fantastik bir yöntemle sürekli geçmişe gider. Filmde o
geçmiş dönemler içerisinde Ernest Hemingway, Dali, Picasso, T.S.
Elliot, Edgar Dega, Luis Bunuel gibi önemi tartışılmaz insanlara
rastlarız. Hepsi, hangi dönemde yaşıyor olurlarsa olsun, kendi
geçmişlerinin her zaman daha iyi olduğunu ve ona özlem duyduklarını
belirtirler. Hepsinin ağzından "Ahh, o eski zamanlar" cümlesini bir
kez duyarız. Filmin ana önermesi ise sonunda en güzel ânın, içinde
bulunduğun, yaşadığın an olduğunu belirtir.
Yaşadığımız şu an..
Şuan.. Elinizden yaşam boyu onur ödülünü alıyorum. Ödül vermek
onore etmektir. Almaksa onore olmak. Düşünüp, cesaret edip, birşeyi
hayata geçirdiğinizde, birileri için değer görüyorsa, sizi
ödüllendirirler. Bunun karşılığı maddi karşılığından büyüktür. O
işiniz için ödül alırsınız. Yaşam boyu onur ödülü ise, yaşamda
yaptıklarınızın, varlığınızın ya da amacınızın topyekün
mükafatlandırılması gibidir. Bu ödülün anlamı benim için çok
büyük.
Bu ödülü de eve götüreceğim. Ama diğer ödüllerin arasında baş
köşeye koymayacağım. Ödülsen ödüllüğünü bil. Diğerleri neredeyse
oraya, yanlarına koyacağım. O da onlarla birlikte tozlanacak.
Onlardan biri olacak. Yaşam boyu onur ödülü de olsan, cumhur'iyet
altını da olsan, kimseye ayrı gayrı yapamam. Diğerleri tozlu
raflarda dururken, sana saray şeklinde dolap yapmayacağım. Çünkü
ödül de olsan, sana hak ettiğin anlamı veren içinde bulunduğu
dolabın büyüklüğü ya da şekli değil, bizim sana verdiğimiz
değerdir.
İster misin şimdi böyle dedim diye, bu ödül beni mahkemeye
versin?
Güzel şeyler paylaşabildiysek sizinle, ne mutlu bana. Benim
jenerasyonumda bir insan çabalarının meyvesini görememe durumuna mı
üzülmeli, yoksa daha kötülerini yaşamayacak olduğu için teselli mi
bulmalı şuan bilemiyorum.
Yine Woody Allen, ''Bir yönetmenin en büyük hatası, bu kötü
senaryoyu çekerek adam ederim demesidir'' der. Siz de
yönetmensiniz. Ailenizi yöneten, işinizi yöneten.. Etrafınızı
yöneten. ''Şu an'', yöneten. Birlik verip bu senaryoyu değiştirin
ki, filminiz de iyi olsun.
Dik durun... Adil olun, sabırlı olun, enerjinizin sirayet etmesine
müsaade edin.
Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle.
Atatürk'le kalın,
cumhuriyetle kalın,