Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Önce şunu söyleyeyim…
Bu bir futbol yazısı değil…
Bir “Futbol sadece futbol değildir” yazısı…
Fransa’nın ve dünyanın önde gelen günlük spor gazetesi L’Equipe, geçtiğimiz Pazar günü tam sayfa şu başlıkla çıktı:
“Les Bleus en Pole Position…”
Türkçeye şöyle çevirebilirsiniz:
”Fransa Pole Pozisyonunda…”
Fransa Milli Futbol takımı o gün Polonya’ya karşı maça çıkıyordu.
Futbolu sevenler için “Pole pozisyonu” pek tanıdık bir kavram değil.
Çünkü bu bir futbol kavramı değil.
At yarışlarında doğmuş.
Yarışa en öndeki yuvadan başlayan atı belirtmek için kullanılıyor.
Ancak dünya bu kavramı Formula 1 yarışlarıyla tanıdı.
Formula 1’de yarışa en önde başlayan pilot ve arabanın pozisyonunu belirtmek için kullanılıyor.
Bu pozisyona kimin gireceği ise, bir gün önce yapılan sıralama yarışlarında belirlenir.
Yani en avantajlı başlama yerini tarif eder.
Peki, dünyaca tanınmış bir spor gazetesi bunu futbol için niye kullanır.
Çok basit…
Çünkü Formula 1 bugün artık “En ölçülebilir spor dalı” haline geldi.
Dijital ölçüm imkanlarının en etkili ve yarışın neredeyse her saniyesi için kullanıldığı bir teknolojik döneme girdik.
Katar’da yapılan Dünya Futbol Turnuvası, yolsuzluklar ve rüşvet dolu bir önryargı ile herkesin ve futbolun utanç turnuvası olarak başladı.
Ama artık sonuna geldiğimiz bu kupa, şimdiden dünya futbol tarihine bir dönüm noktası olarak girdi.
Futbol’da artık bir “Katar öncesi” ve bir de “Katar Sonrası var.”
Çünkü bu turnuva, dünya futbolunun yazılmış bir çok kanununu kadük ilan etti.
Futbol artık bir Avrupa ve Latin Amerika sporu değil.
Futbol bütün dünyanın sporu haline geldi.
Asıl büyük devrim ise , futbolda ölçüm imkanlarının neredeyse Formula 1 yarışlarına yaklaşmış olmasaydı.
Çipli toplan, hakem ve futbolcular üzerine yerleştirilen sensörler, maçı izleyen kamera sayısının akıl almaz ölçüde artması ve bunlara uygun çok gelişmiş yazılımlar, bir anlamda bir zihniyet devriminin şafağı oldu.
Bunun ilk etkilerini Türk basınında da gördük.
Hürriyet Spor Müdürü Mehmet Aslan geçen hafta çok önemli bir yazı yazdı ve klasik futbol yorumculuğunun artık sona geldiğini söyledi.
Türkiye’nin en tanınmış siyaset yazarlarından Güneri Cıvaoğlu’nun Milliyet’te Dünya Futbol Şampiyonası ile ilgili üç yazısı da bu gelişmenin teknik ve siyasi yansımalarını çok güzel anlatıyordu.
Biraz geriye dönelim…
Dünya Medya mensupları 6 Şubat 2022 günü, yani Katar’daki Dünya Kupası’nın başlamasına 9 ay kala New York’tan gelen bir haberle şaşkınlığa uğradı.
New York Times gazetesi, o güne kadar spor meraklılarının bile pek tanımadığı “The Athletic” isimli bir spor haber sitesini satın almıştı.
Daha da şaşırtıcısı bu siteye 550 milyon dolar gibi çok büyük bir para ödemişti.
New York Times, o güne kadar spor haberlerine çok fazla önem veren bir yayın kuruluşu değildi.
Spor medyası, o alımın ne anlama geldiğini , Katar’daki turnuvanın başlamasından bir hafta sonra, gazetenin Mbappe üzerine yayınladığı olağanüstü bir analiz yazısı ile anladı.
Bu turnuvanın yükselen ilk yıldızı New York Times ve Athletic sitesiydi.
O yazıyı okuyanlar, futbol gazeteciliğinin bir daha geri dönmemek üzere değiştiğini anlamıştı.
Athletic, sprintte Fransız milli takım oyuncusu Mbappe ile, 100 metrenin eşssiz koşucusu Hüseyin Bolt’u karşılaştırıyordu.
Herşeyin saliselerle ölçülebildiği bir dünyada artık kıyaslamanın ölçüleri de değişmişti.
Toplu sprint ve topsuz sprint karşılaştırılabilirdi.
Ünlü İngiliz futbol yazarı Simon Kuper 1994 yılında yeni gazeteciliğin ilk işaretini vermişti.
“Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” kitabı, bu sporun, o yıldan Katar’a katar geçecek 28 yıl içinde nelerin değişeceğinin ilk işaretiydi.
Bunun ilk örneği de, Katar öncesi Netflix’te yayınlanan bir belgesel oldu.
Doha’daki maçlar başlamadan 15 gün önce Netflix’e konan ve Dünya Kupası maçlarının Katar’da oynanmasını sağlamak için FİFA’da (Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği) dönen dolapları, rüşvetleri anlatan belgesel, ortalığı darmaduman etmişti.
İşte bu yolsuzluk tozdumanı içinde başlayan turnuva, kimsenin beklemediği bir başarı ile sonuçlanıyor ve futbol tarihi değişiyor.
Değişen sadece futbolun oynanma ölçüleri değil.
Sporcular da tarihsel bir dönüşüm içinde.
25 Ocak 2020 günü Los Angeles Lakers ile Philadelphia 76’ers arasında oynanan basketbol maçında tarihi bir an yaşandı.
LeBron James o maçta attığı bir sayı ile NBA Basketbol tarihinde en çok sayı atan oyuncular sıralamasında bir mucize yarattı ve Kobe Bryant’ın attığı sayıları geçti.
O gün bütün dünya medyası bu haberi duyurdu.
İşte o gün bugüne kadar hiç bilmediğimiz duygusal bir şey yaşandı.
Bunu da geçen hafta Disney Plus tarafından gösterime sokulan ve Los Angeles Lakers takımının kuruluşunu ve tarihini anlatan “Legacy” adlı 10 bölümlük bir belgeselde öğrendik.
Dizinin 10’uncu bölümünde LeBron James o günü şöyle anlatıyor:
“Soyunma odasına dönüp, dolaptan cep telefonumu aldığımda beni sürpriz bekliyordu.
Kobe Bryant bir tivit atmış ve benim kendisini geçmemi kutluyordu. “Şimdi daha da yüksek sayılara gideceksin” diyerek de yüreklendiriyordu.
Bu tivit onu çok etkilemiş.
Kobe Brynt bununla da kalmamış.
“Evime döndüğümde beni bir kutu bekliyordu. Açtım, Kobe bana bir şişe ‘La Tache 84’ göndermiş…”
LeBron James, “Bunu burada ilk defa açıklıyorum” diyerek sözünü şöyle bitiriyor:
“Kobe’nin kutlama hediyesini mahzenime koydum. O şişe hiçbir zaman açılmayacak…”
Şimdi diyebilirsiniz ki,”Ne var bunda, alt tarafı bir şişe şarap göndermiş.“
Hayır şöyle bir ayrıntısı var…
Şarabın senyörleri için Burgonya’nın Romanee parselleri çok özel bir yere sahiptir.
Romanee Conti ve La Tache şarap uzmanlarının gözünde bir incidir.
Şarabı o “Senyörite” düzeyinde bilmeyenler, pahalı bir şarabı hediye gönderecekleri zaman “Petrus” gibi “Chateau Lafitte” veya “Chateau Margaux” gibi daha geniş bir kitle tarafından bilinen ve “Voaaav” dedirtecek bir markayı tercih eder.
Bu anekdot bana şunu söylüyor.
Demek ki sporcular artık, “Lüks” dediğimiz tüketimde rafine sayılacak bir seviyeye gelmiş.
Sanat alanında da durum böyle, ya sanatta…
Katar’da İngiltere’nin bütün maçlarında tribünde gördüğümüz eski İngiliz futbolcu David Beckham iyi bir Damien Hirst tukunu. Evinde onun tablosu dışında da iyi bir koleksiyonu var.
Eski NBA oyuncusu Amar’e Stoudemire’nin evinde Jean-Michel Basquiat, Rob Priut, Hebru Brantley gibi sanatçıları eserleri bulunuyor.
Bizde de Fenerbahçe’nin eski kalecisi Volkan Demirel’in iyi bir sanat eseri koleksiyoncusu olduğu biliniyor.
Anlayacağınız bir zamanlar vaktini barlarda kulüplerde geçiren sporcudan başka bir profile geçiyoruz.
Hiç şüpheniz olmasın ki, bu sporcuların dünya ile ilgileri artık başka bir noktada…
İran Milli Futbol takımının Katar’da, başını açmak özgürlüğünü hayatı pahasına savunan kadınlara desteğini göstermek için milli marşını söylememesi çok taze bir hatıra olarak kafamıza yerleşti.
Legacy belgeseli bize bir şeyi daha anlatıyor.
Amerikalı basketbol oyuncularının şortlarının uzaması 1991 yılında Rodney King adlı frika kökenli bir Amerika’lının Los Angeles’te polis tarafından dövülerek öldürülmesinden sonra başlamış.
Bu olay ABD’nin Doğu tarafında New York’un Bronx bölgesinde yoksulluğa isyan olarak doğan Hip Hop kültürü ve RAP müziğinin Batı’ya sıçramasına yol açmış.
RAP müziği siyah bir Amerikalının öldürülmesine isyanın müziği haline gelince, Amerikalı basketbol oyuncuları da RAP’çileri taklid ederek şortlarını uzatmaya başlamış.
İkinci olay ise Pandemi sırasında başlayan “Black Lives Matter” hareketi oldu.
Basket takımları bunu protesto etmek ve dayanışmalarını göstermek için maçlara siyah formalarla çıktılar.
Dediğim gibi “Futbol artık sadece futbol değildir…”
Basketbol da öyle…
Bu uzun örneklerden sonra geliyorum başlıktaki soruya.
LeBron James, Kobe Braynt’ın gönderdiği o La Tache 84’ü Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar’la paylaşır mı…
Tabii saçma bir soru olduğunu biliyorum, o nedenle cevabım da bir fantezi olacak.
Şişeyi hiçbir zaman açmayacağını söylediğine göre böyle bir şey söz konusu olamaz.
Ya sporu konuşmak…
Onu konuşabilirler mi…
O da şüpheli…
Çünkü Katar’daki oyunlar spor gazeteciliği ve yorumculuğunu artık bambaşka bir mahalleye taşıdı…
Dediğim gibi, spor artık ölçülebilir bir şey…
Formula 1’in “Spor matematiği” öteki spor dallarına da yayıldı..
Japonya’nın ikinci goldeki topununun çizgiyi geçip geçmediğini” tartışmak için Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar’ın yorumuna ihtiyacımız kalmadı.
Topun üzerindeki çip bize söylüyor zaten…
Penaltı mı, ofsayt mı…
Onu da VAR ve ölçümler gösteriyor…
Yani futbolda artık yeni şeyler söyleme zamanı…
Peki Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar’a artık teşekkür edip, hadi güle güle mi diyeceğiz…
Hayır..
Asla öyle olmayacak.
Çünkü onlara da ihtiyacımız var.
Bir kere şunu yanlış anlamayın. Erman Toroğlu’nun spor bilgisini ve tecrübesini asla küçümsemiyorum.
Tam aksine, mesela Türkiye sınırları dışına çıkıp, Avrupa şampiyonasını anlattığındaki performansını öven bir yazıyı da bizzat kendim yazmıştım.
Hiç şüphesiz Toroğlu ve Çakar kalacak.
Spor bir yandan ölçüm, matematik, teknik takip, CSI (olay yeri icceleme” işi…
Ama bir yandan da “A big entertainement..”
Büyük bir eğlence yani…
Diyeceğim, onlarla eğlenmeye devam edeceğiz…
Bu eğlencenin standap tarafını onlar yapmayla devam edecek.
Muhtemelen daha büyük reytingi de onlar yapacak.
Ama maçın teknik analizlerini, yorumlarını yeni nesil başka yorumculardan dinleyeceğiz…
Yani New York Times’ın Athletic zihniyeti ile düşünen,yazan ve konuşanlardan…
Biliyorum böyle bir yazının sonunda siz de şu soruyu soracaksınız…
Ya siyasi yorumcular…
Aaa bakın orada da durum hiç farklı değil…
Orada da gerçek bilgiye, analize, yoruma ihtiyacımız giderek büyüyecek..
Ama orada da eğlenceye, standapa ihtiyacımız var.
Gerçek bilgi ve analizi yeni nesil yorumculardan dinleyeceğiz..
Ama hiç şüpheniz olmasın televizyonlardaki “Konuşan kafa” programlarıyla eğlenmeye de devam edeceğiz…
Çünkü insan varoldukça, eğlenmeye, gülmeye, sinirlenmeye, kafa bulmaya, ihtiyaç da olacak…
İnsan varoldukça amigoluk da ölmeyecek…
Konuşan kafalar da bir gün yaptıkları işin aslında eğlendirmek olduğunu anlayınca…
Herşey daha güzel olacak…