Lazım gelirse başkan oluruz
Abone olKadir Topbaş'ın geçmişi, İstanbul için düşünceleri ve Erdoğan'la olan arkadaşlığı için tıklayın
Topbaş’ın ismi AK Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan
adaylığı için de geçiyor. Yunanistan turizmle ayakta duruyor.
İstanbul’un kültürel zenginliği hiçbir ülkede yok. İki büyük
imparatorluğun ve bir çok medeniyetin izleri var. Gravür ve
fotoğraflara baktığımızda görüyoruz ki, maalesef eski kenti yok
etmişiz. Kent üzerine kent inşa etmişiz.”Osmanlı’nın Batı’ya bakan
penceresi olan ve Cumhuriyet döneminde de aynı özelliğini koruyan
Beyoğlu, 1857’de Osmanlı’da ilk belediye yönetiminin oluştuğu yer.
Topbaş ile birçok medeniyetin izlerini taşıyan Beyoğlu’nu ve burayı
yönetebilmenin sırlarını konuştuk. -“Gençlik yıllarımızda artık son
demleri yaşanan Beyoğlu’nu geri getirmek çok zor” diyorsunuz.
Çocukluğunuzdaki Beyoğlu nasıldı? 800-900 bin nüfuslu İstanbul’u
düşünün. O İstanbul’un eğlence, alışveriş, kültür-sanat merkezi
ağırlıkla İstiklal Caddesi ve çevresiydi. İstanbul’un fethi ile
başlarsanız, 550 yıldan beri bu bölgenin, İstanbul ve Türkiye
üzerinde önemli bir ağırlığı var. Daha geriye gidersek, burası iki
imparatorluğu barındırmış ve bir çok medeniyete beşiklik yapmış.
Cenevizliler 1300’lü yıllarda Galata bölgesine gelmişler. O günden
bugüne sanat, kültür, eğlence ve ticaret merkezi olmuş Beyoğlu.
Osmanlı ve Cumhuriyet’in Batılılaşma sürecinde Batı’ya açılan kapı
ve penceresi olmuş. Levantenlerin yaşadığı bölge diye bilinen,
adeta dünya kolonisi diyebileceğimiz bir yerleşim alanı Beyoğlu.
Geçmişteki günleri bugün geri getirmek kolay değil. Geçmiş geçiyor.
Ama geleceğe çok daha iyi hazırlanmak açısından bakarsak,
Beyoğlu’nda güzel işler yaptığımızı söyleyebiliriz. - Yönetmeye
başladığınızda nasıl bir Beyoğlu vardı? Sadece Galata ve Pera
sanılan Beyoğlu, 8.2 kilometre karelik, 45 mahalleli, 235 bin
insanın yaşadığı, günde 2 milyon insanın gelip geçtiği bir yer.
1956’daki 6-7 Eylül hadisesinde azınlıkların terk etmesiyle Beyoğlu
ciddi anlamda boşalmış. Onların yerine gelenlerin yerleşmesiyle
kent içinde varoş noktaları oluşmuş. -Siz neler yaparak itina
gösteriyorsunuz? Bu terk edilmiş, ihmal edilmiş, yaşam şartları
kötüye doğru gitmiş sokak ve yerleşim noktalarına yeniden hayat
vermek, yeni fonksiyonlar kazandırmak, güven getirmek gibi birtakım
çalışmalar yaptık. Bunu yaparken sadece belediyenin gücünün
yetmediğini biliyoruz. Halktan destek almadıkları takdirde
belediyelerin başarılı olmaları mümkün değil. Avrupa Birliği’nin
yerel yönetimler özerklik şartı gereği, belediyenin sivil toplum
örgütleriyle, sivil inisiyatifle ve halkla yakın ilişki içine
girmesi gerektiğini biliyorduk. Bundan dolayı çalışmalarımızda
bölgemizdeki bütün sivil toplum örgütlerini devreye soktuk. Ayrıca
üniversitelerimizin işe katılımını sağladık. -Tam destek
alabildiniz mi? Sivil toplumun her kesimiyle kucaklaşabildiniz mi?
Sizden önce Refah Partisi’nden Nusret Bayraktar Beyoğlu Belediye
Başkanı seçildiğinde bazı tepkiler olmuştu? Birtakım ideolojik
kavramlar çok gerilerde kaldı. Birtakım vehimleri ortaya çıkartan
bazı kesimler (hangi ideolojiden olursa olsun, sağda ya da solda),
bunları kullanarak toplumda gerginlikler meydana getirdiler. Bunlar
doğru olmayan şeylerdi. Artık insanlar bunları aştı. Siyasi
kabuller bile değişti. İnsanlar her an kendisine en iyi ve doğru
hizmeti verenin yanında oluyor. Bunu gördük, bu çok önemli. Ama
şunu söyleyeyim; yönetimlerin emreden bir yönetim anlayışını terk
ederek, uygulamada vatandaşın isteklerini yerine getiren bir
yönetim anlayışına geçmeleri gerekiyordu. Bölgesindeki sıkıntıları
halk biliyor. Siz bunu yukarıdan, masa başından idare ettiğinizde
gerginlikler başlıyor. Zaten yönetimler halk adına var. Özellikle
ve ağırlıkla bunun üzerinde durduk, gerektiği zaman bir sokakta
referandum yaptık. Sokağın trafiğe açılıp açılmamasına basının da
katıldığı referandumla karar verdik. Düzenlemesini ve projesini o
sokağın derneğiyle konuştuk. Yakın gelecekte de Hacı Hüsrev’de
planlarla ilgili yapılacak çalışmayı oradaki bir toplantıyla gözden
geçireceğiz. Halka danışarak, halkın kararına saygı göstererek,
konuşarak ve doğruyu bularak. Zaten halkın beklediği de
idarecilerine rahat ulaşabilmek. Doğru olanların yapılmasını
sağlayabilmek. Bir de insan her şeyi affeder, adam yerine konmamayı
affetmez. Bir yöneticinin seçmenle olan ilişkisini burada doruk
noktaya çıkardık. -6-7 Eylül olaylarında terk edilen binalarla
ilgili son durum ne? Terk eden azınlıklardan gelip giden var mı?
Yasal düzenlemeler gerekiyor. Metruk bir binaya müdahale yetkimiz
yok. Mülkiyet sorunları olan binalar da var. Şöyle kategorize
edebiliriz. Bir kısmının sahibi var. Bir kısmının yok. Yüzyılı
aşkın binalar. Bir kısmının maliklerinin adedi çoğalmış. Bir kısmı
da terk edildiği için birileri tarafından 30- 40 yıl önce işgal
edilmiş, o işgalci bir başkasına kiraya vermiş, o da bir başkasına.
Geriye doğru gittiğinizde asıl sahibini bulmanız çok zor. Bir kısmı
da malike açık, kime kayıtlı olduğu da belli değil. Hazineye
intikal ettirdiklerimiz de var. Böyle bir bölge burası. Kültürel
miras burası, insanlık mirası. - Bu garip yapıyı çözmek için özel
bir projeniz var mı? Kentsel dönüşüm ve rehabilitasyon projesinin
içinde var bu. Çok kolay bir iş değil. Binanın kentsel dönüşümünü
sağlamak için mülkiyet sorunu çözmek lâzım. Bu yapılar çok ciddi
maliyet getiren, yenilenmesi, bakımı, onarımı zor olan binalar. Bu
problemi çözmeniz gerekiyor, bu da ayrı bir sıkıntı. Tarlabaşı
çevresinde ve Hacı Hüsrev bölgesinde kentsel dönüşüm ve
rehabilitasyon projesi adı altında birtakım çalışmalarımız var. Bu
yapıları geleceğe nasıl taşırız diye etüt yapıyoruz. İTÜ ile
birlikte yaptığımız bir çalışma var. Üniversiteden bazı
hocalarımızla birlikte bir kurul oluşturduk. Etüt kurulu... Bu
kurul vasıtasıyla Tarlabaşı’nın altındaki binaları, merkezi
yönetimle diyalog içinde rehabilite etmeyi düşünüyoruz. Buralarda
yaşayanlar dar gelirli insanlar. Bir kısmı zaten işgalci. Bir kısmı
çok cüzi rakamlarla kalabalıklar içinde yaşıyorlar. Bazı binalar
var ki 100 yıllık ve yorgun. İstanbul gibi deprem tehdidi altındaki
bir yerde bu yapıların korunması ve onarılması gerekiyor. Deprem
anında sıkıntılar yaşatacak yapıları tespit ederek nüfustan tahliye
ediyoruz. Oradan ayrıldıktan bir müddet sonra, aldığımız tedbirlere
rağmen, insanlar binalardaki o mühürleri kaldırıp, barınma ihtiyacı
için hayatlarını tehlikeye atarak, o yapılara yeniden
yerleşiyorlar. Bu binalar hem bakımsız, hem de deforme edilmiş.
Duvarlar kaldırılmış, taşıyıcılar kaldırılmış, yeni mekanlar
açılmış... Tahliye ettiğimiz binalar kullanımda, ne kadar üstüne
gitseniz çözemiyorsunuz... O halde bu insanların barınma
ihtiyaçlarını sosyal devlet anlayışıyla bir şekilde çözmek lâzım.
Sadece bölgeyi, konutları rehabilite etmek yetmiyor... - Nüfusun ne
kadarı deprem riski altındaki evlerde yaşıyor? Üçte biri hemen
hemen. Yani 230 binin 60, 70 bini bu noktada yaşıyor. - Bu insanlık
mirası yapılar için uluslararası kuruluşların desteği olmuyor mu?
Uluslararası birtakım kaynaklar olduğundan bahsediliyor. Hiçbir
kurum ve kuruluş hayallere ya da fikirlere destek vermez, projeye
destek verir. Ayakları yere basan bir proje ortaya koymadığınız
zaman böyle bir kaynak bulma imkanınız yok. Beyoğlu, İstanbul’un
önemli turizm merkezlerinden biri. Geçmiş yaşamıyla, günümüze kadar
gelen eserleriyle, anıtsal yapılarıyla, her şeyiyle. Çok önemli
noktalar var. Bunlardan biri de üzerinde durduğumuz Büyük Hendek
Caddesi. Şişhane’den Galata Kulesi’ne giden, Nevo Şalom
Sinagogu’nun bulunduğu cadde. Böyle bir anıt esere açılan önemli
bir aks dünyada sayılı yerlerde var. Bu aksı, bu noktayı apart
oteller ve kafeler caddesi haline getirmek istiyoruz. Ki dünya
turizminden Beyoğlu, İstanbul ve Türkiye istifade edebilsin.
Bununla ilgili Belçika hükümetiyle bir görüşmemiz oldu. Orada bir
belediye ile kardeş belediye olma konusunda bir mesafe de aldık. Bu
ay içinde bir görüşmemiz olacak. Kardeşlik protokolü çerçevesinde
AB’den bizim adımıza kredi talep edeceklerini söylediler. Böyle bir
şey alabilirsek orada bir dönüşüm çalışması yapmak istiyoruz.
İstanbul’un sadece çeşmelerini ayakta tutabilseydik, bugün dünya
turizminden çok ciddi pay alan kent olurduk. O kadar yoğun kültürel
izler var ki İstanbul’da... Üstelik tek tip iz değil bunlar, birçok
medeniyetin farklı izleri var. Bizans, Ceneviz, Arap, Osmanlı... -
Dünya turizminden alabileceğimizi söylediğiniz pay ne kadar ciddi?
İstanbul 10 milyon turist alabilir. Şu anda 3 milyon turist ancak
alıyor. Yunanistan turizmle ayakta duruyor. İstanbul’un kültürel
zenginliği hiçbir ülkede yok. Nasip olmamış. İki büyük
imparatorluğun ve bir çok medeniyetin izi var. Bir çok kültür var.
Her şey var. Gravürlere ve fotoğraflara baktığımızda, görüyoruz ki
maalesef eski kenti yok etmişiz. Kent üzerine kent inşa etmişiz.
Değerleri yok etmişiz. Çok kötü kullanmışız. - Büyükşehir belediye
başkanı adaylığı için adınız geçiyor, neler söyleyeceksiniz? Yerel
seçimler yaklaştığı için bir çok kişi hakkında tahminler yapılıyor.
Bu arada benim ismimden de bahsediyorlar, medyada görüyoruz. Bizim
şahsen böyle bir hazırlığımız yok. Bugüne kadar da olmadı, zaten
biz mutlaka bir yerlere ulaşalım diye hiçbir zaman mücadele
vermedik, ancak lazım olduğumuz yerde evet dedik. Bu
başkanlığımızın temeli de bu. Ama bundan sonraki süreçte parti
kademelerimiz, genel merkezin ve başbakanımızın kararı önemli.
Parti mensubu olarak benim veya bir başkasının ferdi talep ve
gayretleri etik olarak doğru değil. Böyle bir talebimiz yok. Ama
parti merkezi görev verirse, görevden kaçmayız, yokuz demeyiz.
Yarın şurada bulunmanız lâzım deniyorsa, bulunuruz.