Lanetli Büyü, Sabah'ı karıştırdı
Abone olErgun Babahan ile gazetenin TV eleştirmeni Yüksel Aytuğ'un arası gerildi. Nedeni ise Aytuğ'un cuma günkü yazısı. Yazıdan sonra kriz patlak verdi. Aytuğ, istifa edebilir..
O yazıda, Büyü filminin galasında yaşadıklarını anlatan Aytuğ,
Babahan'ın geçmiş olsun bile demeden "yazıyı yetiştir" demesine
kırıldığını ifade eden cümleler kurdu. İpler gerildi, Babahan resti
çekti. Ancak şu an her şey karışık. Aytuğ istifa mı edecek,
gönderilecek mi belli değil. Kulislerde Aytuğ'un yerine gelecek
ismin belli olduğu bile söyleniyor. Yüksel Aytuğ'un bugün gazetede
yayınlanması gereken köşesi de yok... İŞTE YÜKSEL AYTUĞ'UN SABAH'TA
KRİZE NEDEN OLAN CUMA GÜNKÜ YAZISI Bir felaketzede nasıl
davranmalı? Bu kez kamera karşısında bir "felaketzede", bir "görgü
tanığı" olarak bulunuyordum. En zoru buymuş... ZAMAN zaman bu
köşede haberci meslektaşlarımızın felaketzedelerin burnuna mikrofon
uzatıp, gözlerine kamera ışığını yaslamalarını eleştiren yazılar
kaleme almıştım. Tabii, muhabirin görevinin o anda "haber vermek"
olduğu gerçeğini de göz ardı etmeden... FLAŞLAR PATLARKEN Salı
gecesi G-Mall cehenneminden kurtarıldığım anda ilk gördüğüm,
gözümün bebeğinde çakan flaşlar ve kamera ışıklarıydı. O anda nefes
almakta zorlanıyordum. Oksijene ihtiyacım vardı. Beni itfaiye
erinin elinden bir haberci teslim aldı. Ambulansa götürecek sandım,
"Olayı anlatır mısınız Yüksel Bey?" dedi. İki kelime söyleyip,
öksürüklere boğuldum. O anda aklımdan milyon tane şey geçiyordu.
"Eğer canlı yayınsa, uzaktaki annem babam beni perişan halde
görmemeli. Soğukkanlı görünmeliyim, öyle davranmalıyım" diye
düşündüm önce... Sonra içeride kurtarılmayı bekleyen insanlar
olduğunu hatırladım. "Arkamda yüz kişi daha vardı, onlara
ulaşılması lazım" dedim. İÇİMDEKİ HABERCİ Ardından, haberci
duygularım ağır bastı. Oksijen bekleyebilirdi. Bütün medya mensubu
arkadaşlarımın detaylı sorularını birer birer yanıtlamaya, içeride
yaşananlar hakkında detaylı bilgi vermeye çalıştım. Ama soruların
sonu gelmiyordu bir türlü. Bu arada beni kolumdan tutup, caddenin
ortasına getirdiler. Orada soru soruyorlardı. Ben geçiş yapan
itfaiye araçları ve ambulansları engellediğimizi fark ettim. "Ne
olur, şöyle kenara gelelim arkadaşlar" diye meslektaşlarımı uyarmak
zorunda kaldım. İçeriden cep telefonuyla irtibat kurduğum ve
itfaiye görevlilerini 5. salona yönlendirerek kurtulmamızda önemli
rol oynayan bir televizyoncu arkadaşım, durumumun giderek
kötüleştiğini fark etmiş olacak ki, "Lütfen müsaade edin, ambulansa
gitmesi lazım" dedi. Ama sağ olsunlar, haberci dostlarımızdan kimse
aldırmadı. Beni yine çekiştirip, kameraların ortasına getirdiler.
Anlattım, anlattım... "NEREDESİN YAHU?" Bu arada televizyonda beni
izleyen Genel Yayın Yönetmenimiz Ergun Babahan, yazıişleri toplantı
odasında küplere biniyormuş. "Söyleyin, televizyonlara konuşacağına
gelip, haberi yazsın" diyormuş. Ama oradan kurtulmam mümkün değildi
ki... Üstelik otomobilimi teslim ettiğim park görevlilerini de
bulamıyordum. Taksi zaten hak getire... Burnuma dayanan
mikrofonlar, teypler arasında kaybolmuşum. Cep telefonum bloke
olduğu için o anda bana ulaşmaları da mümkün değil. Görevliler bana
ambulansta iki nefes oksijen verdikten sonra, birkaç arkadaşın da
yardımıyla arabamı buldum ve gazeteye gittim. "Geçmiş olsun"dan
önce "Neredeydin?" soruları ve sonra elimin yüzümün isiyle,
dumanıyla yazılan birinci sayfa yazısı... ELLER YÜREKTE OLSUN O
gece ve takip eden günde meslektaşlarımın neredeyse tüm taleplerini
yerine getirdim. Sabahın 07.00'sindeki telefon bağlantıları da
dahil olmak üzere, yardım isteyen tüm dostlarımın gönlünü yaptım.
Haberci meslektaşlarımı suçlayacak değilim. Onlar da "haber ve
görev" derdindeydiler. Ben de bir haberci olarak elimden geldiğince
G-Mall'ın önünde hepsine birden yardımcı olmaya çalıştım. Pek çok
kameraman arkadaşımız da diğer salonlarda kamera ışıklarıyla
insanların kurtulmalarına yardımcı olmuş, bunu da takdirle
karşıladım. Ama meslektaşlarımın unutmamaları gereken bir şey var.
Felaket anlarında can derdine düşmüşken, burnuna mikrofon dayanan
herkes "haberci" olmayabilir. Bir elimizle mikrofonu tutarken,
diğer elimiz hep yüreğimizin üzerinde olsun.