Lahor'da 15 Temmuz'u hatırlamak...

Türk milletinin ve devletinin her zaman sahip olduğu eşsiz bir dost ülke ve halk vardır: Pakistan. İyi günümüzde de de kötü günümüzde de bu dost ve kardeşin yanımızda olduğunu biliriz, bundan dolayı da hep bahtiyarızdır.

Prof. Dr. Zakir Avşar zakiravsar@internethaber.com

Dünyanın neresine giderseniz gidin, gördüğünüz Pakistanlı, sizi büyük bir sevgi ve kardeşlik duyguları ile kucaklar, muhabbetini hissettirir.

15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonucunda FETÖ terör örgütüne karşı en kesin ve net tepki veren, derhal okullarını kapatıp Maarif Vakfı’na devreden ve tüm FETÖ mensuplarını terörist olarak tanımlayan ülke de Pakistan olmuştur.

15 Temmuz Kanlı Darbe girişiminin dünyaya anlatılması, asil milletimizin bu haklı davasının daha iyi duyurulması için yurt içinde ve yurt dışında pek çok faaliyet gerçekleştiriliyor. Bu çerçevede ülkemizin yüz akı kurumlarından biri olan Yunus Emre Enstitümüzden Pakistan Lahor’da 15 Temmuz’un konuşulacağı bir toplantıya davet aldım. Temmuz ayı Lahor’un yazları zaten çok sıcak olan ikliminde ekstra bir sıcaklık demek. Gündem çok önemli ve milli bir mesele olduğu için katıldım.

Burada Yunus Emre Enstitüsü’nün çok kıymetli Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş’e, Lahor Kültür Merkezi Müdürü Ulaş Ertaş’a, Lahor Başkonsolosumuz Emir Özbay’a müteşekkirim. Gerçekten çok güzel bir ev sahipliği yaptılar, faaliyete ilgi ise oldukça üst düzeyde idi.

Hafız ve eğitimci Şahabettin Dalar kardeşimizin şehitlerimizin ruhu için okuduğu nefis kuran tilaveti ile açılan toplantı büyük ilgi gördü. Başkonsolosumuzun, benim ve Pencap Eyaleti Kültür ve Eğitim Bakanı’nın konuşmaları katılımcılarca ilgi ile dinlendi, gazete ve televizyonlarda haber olarak yer buldu.

15 Temmuz’un üçüncü yılında olaylar biraz daha gün yüzüne çıktığı, yargılamalarla, itiraflarla yaşadıklarımız aydınlandığı için görüyoruz ki, gerçekten çok büyük bir badire atlatmışız. Türk milleti aslında o gün hem kendi milli birlik ve beraberliğini, demokrasisini korumuş, bir o kadar da İslam’ın haysiyet ve onuruna sahip çıkmıştır.

Düşünün ki, millet tarafından yurt savunması için kendilerine emanet edilen tanklarla, uçaklarla, helikopterlerle milletin üzerine ölüm yağdıran bir terörist yapı var ve bunlara göğsünü siper eden bir aziz millet var…

İslam dünyasında demokrasi, çokseslilik, halk iradesi, insan hak ve özgürlüklerinin olamayacağı gibi önyargıları kuvvetlendirmek üzere tezgahlanan, islamofobik emellerle örtüşen bu vahşi girişime karşı Türk milletinin cesur ve vakur duruşu aslında tüm İslam dünyası için de büyük bir örnek ve gurur vesilesi olarak görülmelidir.

İslam dünyasının en köklü demokrasisine ve çoğulcu sistemine sahip ülkesinde bile bu işlerin yürümediği gibi bir algı oluşturmak için pusuya yatmış olanların hiç birisi 15 Temmuz’da umduğunu bulamamış ve bundan sonra da benzer bir davranışa giriştikleri takdirde neyle karşılaşacaklarını bu şekilde görmüşlerdir.

Türkiye, artık üzerinde maşalar vasıtasıyla oyunlar oynanacak bir ülke olmadığını, uzaklarda planlanan darbelerin, komploların, entrikaların başarıya hiçbir şekilde ulaşamayacağını canı pahasına dünyaya göstermiş onurlu bir ülkedir. Bu onurlu ülkenin duruşu İslam ülkeleri için de büyük bir örnektir.

Lahor Padişah Camii avlusundaki kabrini ziyaret ederek Fatihalarla yad ettiğimiz büyük islam şairi ve mütefekkiri Muhammed İkbal’in Keşmir’in İngilizlerce Hindistan’a mal olmasına kadar giden satışı ile ilgili şu dizeleri ölümsüzdür ve aslında İslam dünyasının pek çok olaydaki yalnızlığını, çaresizliğini ortaya koyması bakımından da önemlidir:
“Köylüyü, tarlayı, ırmak ve caddeleri sattılar/Bir ulusu sattılar, hem de ne ucuza sattılar…”

Kendileri 1 dolara satılmışların ülkeyi, milleti, demokrasiyi, hukuku, insan haklarını satmalarına ise Türk milleti izin vermemiş, İslam dünyasında büyük acılara vesile olan bu türden bir satışın bir kez daha tekerrürüne izin vermemiştir…

Türkiye her türlü darbeye karşı tavrıyla, Pakistan ise Türkiye’nin yanındaki tavrıyla göstermiştir ki, İslam dünyası artık çaresiz, kimsesiz, yalnız değildir…

Kimsenin İslam dünyası üzerinde istediği gibi oyunlar kurması bundan sonra inşallah mümkün olmayacaktır…

Bu arada yolu Lahor’a düşeceklere kesinlikle Lahor Kalesi’ne gitmelerini ve gezmelerini, Padişah Camii ve Türk milletinin büyük dostu Muhammed İkbal’i ziyaret etmelerini, Hindistan ve Pakistan sınırı Wagha Border’daki bayrak seremonisini izlemelerini, hatta rikşa denilen üç tekerlekli taşıtlara binmelerini öneririm…

Lahor’da bana eşlik eden çok kıymetli dostlarım Ulaş Ertaş Bey’e, Şahabettin Hoca’ya, Mahmud, Uzma ve Umran’a çok teşekkür ediyorum.