Kim ne derse desin Ertuğrul Özkök ülkenin fikir hayatını hallaç
pamuğu gibi atan müthiş bir “entellektüel dinamo” olma işlevini
giderek artan bir önemle sürdürüyor.
Kendisi “sol cenahı” yıllar önce “Elveda Proletarya” diyerek terk
etse bile, sol ile olan iç hesaplaşmasını bir türlü
bitiremiyor.
Gençliğinde kendisini “devrimci bir öğrenci” olarak tanımlarken
şimdi ülkenin en büyük patronlar kulübü TUSİAD’ın “onurlu” bir
üyesi haline gelme sürecinin çapraşık yönlerini sürekli olarak
kendi dışında arama uğraşını büyük inatla sürdürüyor.
Bunun en sivri yanları da, eski siyasi görüşlerine karşı özeleştiri
yapan birini buldu mu ortaya çıkıyor. Heyecanla konun üzerine
atılıyor:
-Hah, işte bir dönek daha! Helal olsun senin cesaretine, şapka
çıkartıyorum.
Döneklik, Özkök’ün çabalarıyla “sövgü” olmaktan çıkıp “övgü” haline
gelecek.
Zaten Özkök bunu açık olarak da yazmaktan kaçınmıyor:
“Döneklik kavramını her zamanki gibi olumlu anlamda
kullanıyorum!”
Bu heyecan dalgasına Ahmet Hakan’ın “Madımak’ta yakılan insanlar”
için yaptığı bir özeleştiri neden olmuş. Hakan Pazar günkü
yazısında, Sivas olayları sırasında yananlardan değil de
yakanlardan yana tavır aldığı için üzgün olduğunu söylüyordu.
Ahmet Hakan eskiden inançlı bir müslümandı, şimdi de öyle…
Ertuğrul Özkök eskiden sosyalist değerlere inandığını söylerken
şimdi kapitalizmin yılmaz savunucusu olduğunu belirterek bütün
ihtişamıyla “dönekliği” hak ediyor. Oysa Ahmet Hakan, Özkök’ün
aşırı iyimserlikle kucakladığı gibi Müslümanlığı terk edip, başka
bir dine geçmemiş ki…
O nedenle Ahmet Hakan’a “dönek” demek çok erken atılmış bir havai
fişek olmaktan öteye gidemez.
Hakan’ın Özkök kıvamında bir dönek olabilmesi için, İslamcı
gençlerin “vur-vur inlesin Patrikhane dinlesin” sloganları attığı
yerde (Fener’de) inançlı bir Hıristiyan olduğunu beyan etmesi
gerekir.