Kusura bakmayın bombalarız!
Abone olMHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri gündemdeki konuları İnternethaber.com'a değerlendirdi.
NESRİN
YILMAZ/İNTERNETHABER-ANKARA- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri. Kendisini meclisin en çalışkan vekili
olarak tanıtıyor. Haksız da değil, verdiği soru önergeleri, yaptığı
basın açıklamaları 4 kalın kitap olmuş. Gururla yaptığı çalışmaları
anlatan Yeniçeri, esprili diliyle ve tüm sıcaklığıyla bütün
sorularımızı yanıtladı.
Sözlerine medyanın seslerini duyurmadığını söyleyerek başlayan
Yeniçeri, bizim konuşmamız bir cümle olarak veriliyor, iktidarın
konuşmaları saatlerce veriliyor diyerek tepkisini dile getirdi.
Röportaja medyadan başladık.
N.Y- Sesinizi duyurmadığı için medyadan şikayetçisiniz,
medya baskı altında diye mi düşünüyorsunuz?
"Sansür 3 çeşittir. Birincisi dışarıdan yapılır. Polis zoruyla
ya da ekonomik çıkarları keserek yapılır. İkincisi kurum kendi
içerisinde kurallar koyar, o kurallar çerçevesinde kişiyi
sınırlandırır, üçüncüsü ise kişinin kendine uyguladığı sansürdür.
"Şunu yazarsam işimden olurum, şunu söylersem kovulurum"
düşüncesiyle yaptığı otosansür. Medyayı da suçlayamıyorum.
Başımızda öyle bir otorite var ki, medya mensuplarından hangi
gazetecinin nerede çalışacağını veya çalışmayacağını tayin etme
hakkını kendinde görüyor. Gazetecilerin boynunda tasma
olduğundan söz ediyor. Taraf olmayanların bertaraf
olacağını söylüyor. Böyle bir otoritenin olduğu bir yerde medyanın
tarafsız, objektif, bağımsız, özgür bir biçimde kendini ifade
etmesi beklenemez. Gazetecilerin tutuklu olduğu bir dönemde hiçbir
şey için insanlar, eğer kendilerini güvende hissetmiyorlar ise
orada her şey yapmacıktır."
N.Y- Ergenekon davasının bitirilmemesini Abdullah Öcalan'a özgürlük verilecek olmasıyla açıklayanlar var. Sizce davanın uzamasının nedeni bu mu?
"Abdullah Öcalan'a özgürlük hesaplarının hepsi yanlış Türk milleti ona verilecek özgürlüğü asla tasvip etmez. AKP siyasi rüştünü rakiplerini sindirerek, korkutarak aşağılayarak gösteriyor. Dolayısıyla AKP'nin Türkiye'nin daha önce tepesinde bulunmuş veya bu biçimde belli dönemlerde etkin olmuş kişileri iktidarının geleceği bakımından kendi güvencesi olarak gördüğü anlaşılıyor. Bunlar dışarıya çıkarlarsa bunların örgütleyecekleri bunların önayak olacağı oluşumlar iktidarı sıkıntıya uğratır diye düşünüyor. Onlar dışarıda olursa, özellikle başbakan başta olmak üzere, kendilerini güvende hissetmeyecekler. Onların içeride bulunmalarını, kendi iktidarları süresince zorunlu ve gerekli görüyorlar. Onlara yapılan suçlamalar suçluyla suçsuz, doğrudan olan olmayan, hepsini bir arada topluca tutulmalarının nedeni bu korku. Genelkurmay Başkanın içerideyse İlker Başbuğ döneminin başta Başbakan olmak üzere, hükümetinin tamamının içeride olması lazım. İlker Başbuğu bu hükümet Genelkurmay Başkanı yaptı, İlker Bağbuğ'la mesai arkadaşlığı yapan onlar. Eğer o terör örgütü kurmuşsa, bunlarda o terör örgütü kuran kişiyi terfi ettirmekten, yüceltmekten ve ona saygı göstermekten dolayı aynı terör örgütünün mensuplarıdır. Bu davadaki çelişkileri söylemeye gerek bile yok. Genelkurmay Başkanı'nın terör örgütü kurma suçlamasıyla içeride olmasına artık kargalar değil tavuklar bile güler. Bu sürecin sonunda geçmişte Yassıada'da ne olduysa o olur. Uzun sürecek. AKP işbaşında olduğu sürece bu dava bitmez. Çünkü AKP ile, Ergenekon, Balyoz ve Odatv davası sanıkları arasına kan davası girmiştir. Dolayısıyla burada hukuk işlemiyor. Ben güçlü olduğum için sizi burada tutmaya devam edeceğim anlayışı hakim. Onun için de bundan kurtulmanın yolu, iktidarın gitmesi ve hukukun normalleşmesidir. Ben Türkiye'de şu ana kadar aynı anda 300 kişiye ceza verildiğini görmedim ve duymadım. 12 Eylül döneminde darbe mahkemeleri bile olaya karışanlarla yardım edenleri birbirinden ayırıyorlardı. Bunlar da öyle bir şey yok. Hukuk yok, hukuki temeli boş bir yaklaşım. Özel mahkeme, özel hukuk uygulanıyor. Özel hukuk Tayyip Erdoğan veya AKP iktidarının uygun gördüğü bir hukuk. Onun bizi getirdiği yerde belli."
N.Y- Bülent Arınç'ın "Ben de olsam dağa çıkardım" sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca Abdullah Öcalan hakkında da bazı bilgiler verdi. Ne düşünüyorsunuz?
"Sayın Bülent Arınç teröristleri makul ve meşru gösterme
işlerine bakıyor. Toplum nezdinde teröristlerin işlediği
cinayetleri aslında sistem işledi, Ergenekon işledi, derin devlet
işledi, demek suretiyle dağdaki çocukların sütten çıkma ak kaşık
olduğunu, onların aslında uygun şartlar olsaydı, belki de kimisinin
nurcu bir mümin, kimisi memleketine yararlı insan olabileceği
vurgusunu yapıyor. Bu psikolojik bir harekat. İyi polis-kötü polis
oyunu oynanıyor. Bülent Arınç'a öyle konuş diyorlar konuşuyor,
arkasından Başbakan tam ters bir açıklama yapıyor. İktidardan
gidene kadar böyle devam edecek. Bunlar kararlılar, Türkiye'yi
kendi istedikleri şekilde bir sisteme oturtmaya çalışıyorlar.
İktidar gidici. Onun için de Başbakan, Başkanlığı başbakanlığı da
kapsayacak şekilde istiyor. Aynı zamanda siyasi partileri yönetecek
gibi istiyor. Çünkü Başbakanlıktan ayrıldığı zaman, AKP diye bir
parti kalmayacak, güneş görmüş kar gibi dağılacaktır. Çünkü AKP bir
zihni ve fikri birlikteliği olan, bir ideoloji partisi değil,
ilkeli bir parti değil. AKP bir menfaat ve çıkar grubu. Tayyip
Erdoğan gibi otoriter, baskıcı tek adamın AKP'nin başından
ayrılması ve partinin başına gelecek isimle Erdoğan'ın görüş
ayrılıklarının ortaya çıkması kaçınılmaz. Anavatan Partisi ve
Doğruyol partisinin Özal ve Demirel'den sonra içine düştüğü durum
da AKP'nin düşeceği durumu gösteriyor. "
N.Y- Başbakan ofisinde bile böcek bulunmuş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
N.Y- ODTÜ'de yaşananlar ve sonrasında yaşananların
sizce nedeni nedir? ODTÜ yönetimini kınayan üniversiteler doğru mu
yaptı sizce?
"ODTÜ konusunda Sayın Başbakan'ın haklı olduğu yönler var.
ODTÜ olayı zannedildiği gibi bir protestoya sert bir tavır
takınması olayının ötesinde bir şey. ODTÜ'de olanlar önümüzdeki
günlerde üniversitelerde yaşanacakların göstergesidir.
Üniversitelerde çok ciddi bir PKK yapılanması var. Oradaki
hareketlerin büyük bir kısmını şiddete ve çatışmaya dönüştüren
gruplar var. BDP, PKK ve KCK tarafından örgütlenmiş gruplar var. Bu
kavgaların içine MHP'yi çekmeye çalışıyorlar. Asla buna izin
vermiyoruz MHP olarak. Amaçları polisle öğrencileri karşı karşıya
getirmek. Başbakana gelince, bir ülkenin Başbakanı her yere gider,
ama bir ülkenin başbakanı kendi ülkesinde bir üniversiteye giderken
3'üncü orduyu yanına alarak gitmez. 3500 polis, 105 zırhlı araç,
onlarca koruma. Siz zaten bu şekilde oraya giderseniz olaylara
davetiye çıkarmış olursunuz. Polisler de şunu düşünüyor, eğer
iktidarın istediklerini yapmazsa soluğu güneydoğuda alacak. Onun
içinde mümkün olduğunca en yüksek şiddeti kullanmak zorunda. Polisi
de anlamak lazım, onlar da büyük baskı altında. Siz büyük bir güçle
üniversiteye giriyorsunuz, bu güç karşı tarafı tahrik ediyor.
Hükümetin üniversitelere yönelik tavrı fevkalade olumsuz. Artık
üniversiteler sesini çıkaramıyor. Siz hiç bu hükümet döneminde bir
üniversiteden senato kararı çıktığını duydunuz mu? 2B yasası
geçiyor üniversitelerden tık yok. Üniversiteler susmuş durumda.
ODTÜ'yü eleştiren ve kınayan üniversiteler ise emir komuta
zincirine dahil. Bu tavrı anlamak mümkün değil. Üniversiteler,
sözünü ettiğim üniversitelerdeki şiddet çıkaran grupları dikkate
alarak özgürlükler konusunda öğrencileri desteklemeli. Demokratik
gösterilerin yanında yer almaları lazım, şiddete yönelen kişileri
ve grupları tespit etmeleri lazım. Polisin üniversitede kullandığı
orantısız gücü kınayacak bir tavır içine girmeleri
beklenirdi.İktidar yalnızca halkı değil, üniversiteleri de,
öğrencileri de, öğretim görevlilerini de ikiye ayırdı, kendi
tarafında olanlar ve karşı tarafta olanlar."
N.Y- Başbakan ofisinde bile böcek bulunmuş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Başbakanın böcek meselesini neden bu dönem gündeme
getirdiğini sorgulamak lazım. Ama böcek bulunması muhtemeldir.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir kevgir devlet haline
gelmiştir. Her yanı açıktır. Tıpkı kemoterapi gören kanser hastası
gibi bağışıklık sistemi, yani güvenlik sistemi tamamen çökmüştür.
Işık Koşaner'in konuşmaları yayınlandı. Bu konuda ne yapıldı, bu
sızıntı bulundu mu, ve devam ediyor mu, engellendi mi?
Genelkurmaydan birçok bilgi dışarıya sızdırıldı, bunlar nasıl
sızdı. bunlar hakkında şu ana kadar yapılmış bir soruşturma var mı?
Bunu kimler yaptı? Belli değil. Bunu yapanlar medyada demokrasi
kahramanı ilan edildi. Deniz Baykal'a kumpas kuruldu, kim yaptı,
arkasında kimler vardı, bunlar hiç açığa çıkmadı. MHP'ye yönelik
kaset skandalı yapıldı. Senelerce birileri MHP'lileri izledi.
Türkiye'de muhalefet sürekli birileri tarafından izleniyor ve
bunlar yayınlanıyor. Bunlardan haberiniz yoksa vay Türkiye'nin
haline, eğer bunlardan haberiniz var da siz yapıyorsanız, o zaman
vay vay Türkiye'nin haline demek gerekiyor. Tüm bu izlemelerin
üstüne gitmediyseniz, Başbakanının ve Cumhurbaşkanının ne zmandan
beri izlendiğinden de haberiniz olmaz. Size çok önemli bir şey
söyleyeyim, bunlar iş başından gittiklerinde Tayyi,p Erdoğan ve
Abdullah Gül'ün görüntüleri medyaya çıkacak. Şu anda korkudan
yayınlayamıyorlar. Çünkü muhalefeti izleyenler onları da
izlemiştir.Şu olaya bakar mısınız Başbakanın dinlendiğini Başbakan
kendisi söylüyor, Başbakanın dinlendiği yerde dinlenmeyen kimse
yoktur. Ama Başbakanlık yakınma yeri değildir. Sayın Başbakan böcek
meselesinde konuşurken, "Ben bu devleti idare edemiyorum, ben
görevimi yapamıyorum, ben kendi güvenliğimi bile
sağlayamıyorum" demek istedi."
N.Y- Asgari ücrete 34 Lira zam yapıldı. Sizce yeterli mi?
N.Y- Asgari ücrete 34 Lira zam yapıldı. Sizce yeterli mi?
"Asgari ücrete yapılan 34 Lira zam büyük bir gelişme. Asgari
ücrete 34 Lira zam yapmadan önce, Dışişleri Bakanı'nın oturduğu
konuta aylık olarak ödediği 48 bin Liralık aylık kirayı konuşmamız
lazım. Türkiye'de paylaşım kurt kanununa tabi. Kurtlukta düşeni
yemek kanundur, onun için asla düşmemek gerek. Zaten durumu kötü
olan bu insanlara para verecekleri zaman 40 dereden su
getiriyorlar. İsmini vermeyeceğim ama bazı bakanlıklar 6 ayda 72
bin Liralık etli pide yemiş. Bir taraftan bakanlıklar lüks, şatafat
içerisinde. Başbakan çıktığı zaman ağzı kulaklarına varana kadar
ekonomimizin ne kadar dinamik olduğundan söz eder ama asgari
ücretine zam olayına gelince 1 liranın bile hesabını yaparlar,
bütçeye uygun olsun derler. Hani biz kalkınmıştık, hani kriz bize
teğet geçmişti. Bırakın bunlardan vatandaş da yararlansın.
Vatandaşa ne hikmetse 34 simit yansıyor."
N.Y- Atanamayan öğretmenler Başbakandan beklediği
randevuyu alamadılar. Siz de bu meslekten gelen biri olarak
hükumetin öğretmenlere yönelik tavrını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
"Sayın Başbakanın ve Sayın Milli Eğitim Bakanının öğretmenlere
karşı olumsuz bakışlarını anlamakta zorlanıyorum. Cumhuriyetin
kurulmasıyla beraber bir imamla öğretmen arasında bir çelişki
vardı, süreç içerisinde bu çelişki ortadan kalkmıştı. Yani imamın
yanında yer alabilmek için öğretmene karşı olmak ya da öğretmenin
karşısında yer almak için imama karşı olmak gibi bir anlayış vardı.
Bu anlayış yıkılmıştı, bunlar yeniden başlattılar. Adeta
öğretmenleri kendilerine rakip görüyorlar. Öğretmenleri, oylarını
azaltan, kendilerini desteklemeyen unsurlar olarak görmeye
başladılar. Onun için Başbakanın öğretmenlere yönelik sözlerini,
haksız, yersiz ve cahilane buluyorum. Bu konuda başbakan defalarca
konuştu. Öğretmenlerin memurlardan daha fazla maaş aldığını söyledi
Bu sözler, Başbakanın öğretmenlik mesleğini tanımadığı anlamına
geliyor. Öğretmen bu devletin mili ve manevi mimarıdır ve
öğretmenin yaptığı işin de fiyatı yoktur. Öğretmen fiyatı olmayan
bir kişidir. Fakat bunların öğretmenlere bakışı negatif. Bunun
nedeni, tarihi kamplaşma. İmamın yanında yer aldık, öğretmenin
yanında da yer alırsak, bunları küstürürüz diye düşünüyorlar.
Öğretmenlere, "Biz sizi öğretmen olarak yetiştirdik ama öğretmen
olarak atayamıyoruz" diyorlar. Bazı öğretmenler atanamayabilir bu
olağan bir durumdur ama siz 200 bin öğretmen yetiştirir, bunlardan
sadece 10 bin öğretmen atarsanız akıl probleminizin olduğu ortaya
çıkar. Bu Türkiye'nin geleceğiyle oynandığını gösterir. bu
çocukların öğretmenlik dışında yapabilecekleri bir meslekleri yok,
onun eğitimini almışlar. Onları başka mesleklere yönlendirme
eğiliminde olmaları gerekirken, baskıcı, aşağılayıcı, zorlayıcı bir
yöntemle hareket ediyorlar. Bu tavır, her şeyden önce devlet
adamlığı tavrı ile bağdaşan bir tavır değildir."
N.Y- Anayasa değişikliği konusu MHP'de endişeli bir bekleyişe yol açtı. Türklük kavramı Anayasa'dan kalkar mı, kalkarsa ne olur?
"Biz Türklüğümüzü anamızdan babamızdan aldık. Bu saatten sonra bize Türklükten vazgeç derlerse savaş çıkar. Ben daha önce bunu mecliste de dile getirdim. Mecliste gerekenleri söyledim. Bizi Türklüğümüzden vazgeçiremezler."
N.Y- Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümü
gündemden düşmüyor. Sizce öldürülmüş olabilir mi? Konu neden bir
türlü açıklığa kavuşmuyor olabilir?
"Türkiye'de öldürülmeyen kalmadı. Ölen herkesi birisi öldürdü
gibi bir imaj ortaya çıkarılıyor. Otopsi sonuçları kamuoyunun önüne
konuyor, sanki şifreleri kamuoyu çözecekmiş gibi. Cami avlusuna
koyulmuş bir çocuk gibi sürekli her ölüm bir bilinmezlik.
Türkiye'de normal ölüm kalmadı. sürekli bir kaygı ve endişe var.
Toplumsal bir paranoya meydana geldi. Bunu çok doğru bulmuyorum.
Burada yapılması gereken incelemeleri sonuna kadar götürmek, böyle
bir şey varsa ondan sonra kamuoyuna açıklamak. Birini dinliyorsun,
kesin öldürüldü kanısına varıyorsun, başka birini dinliyorsun
öldürülmüş olamaz diyorsun. Bu çok yanlış.
N.Y- Bugün Uludere olayının yıl dönümü. Orada olanlar, beklentiler ve yaşananlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
"Şunu söylemek isterim vatan söz konusu olunca her şey
ayrıntıdır. Bizimle vatan hesabı yapan insanlar, insanlık
duygusunun arkasına saklanıp bizden vatanımızın bölünmesine izin
vermemizi beklemesinler. Tek bir yerde söz ve yürek durur, o da
vatandır. Bu tartışmaya açılıyor. Bizden çok net olarak
bağımsız Kürdistan isteniyor. Bütün her şeyin arkasında bu
var. Selahattin Demirtaş bir konuşma yaptı, orada diyor ki,
"Uludere'yi neden bombaladılar çünkü, Kürdistan'ın
oluşumunu engellemek istediler." Kusura bakmasınlar siz
bir Kürdistan meydana getirmek istiyorsanız bombalarız. Lamı cimi
yok. Sen benden vatanımı istiyorsan bombalamanın ne
olduğunu da görürsün. Bizler Kürtleri Türklerden ayırmıyoruz.
Kürtler benim akrabamdır, bacanağımdır. Ama onlar ayrım
yapıyorlar. Türk milletini yok sayıyorlar, Türklerin onlara zulüm
yaptığını söylüyorlar. PKK'nın yaptığı eylemleri meşru göstermeye
çalışıyorlar. Bizim askerlerimiz öldüğünde alkışlıyorlar. Bizim
bayrağımızı indiriyorlar. Mehmetçiğin tabutları geldiğinde bir
üzüntü bildirmiyorlar. Toplumda duygu ve değerler ayrışmasına neden
oluyorlar. artık başlarını ellerin,in arasına alarak bu milletle iç
içe yaşadıklarının farkına varmak zorundalar. Türkiye'de oy
yüzünden bunlara müsamaha edenler olabilir ama yarın bu
olmayacaktır. Zannedildiği gibi, bir yere federasyon hakkı vermek
meseleyi çözmez. Batı'da doğudan daha fazla Kürt varsa bu meseleyi
ver-kurtulla çözemezsiniz, işin içinden çıkamazsınız. Bana
soracaksın, ben izin veriyor muyum vermiyor muyum. Anayasadan Türk
kavramını çıkarmak istiyorsanız, kendisini Türk hissedenlere
soracaksınız. "
N.Y- Sırrı Sakık, mecliste oğlunun ölümünden sonra kendisine yapılan ayrımcılığa dikkat çekip tepki göstermişti. Siz onu tepkisinde haklı buldunuz mu?
"Sırrı Sakık'ın tepkisinin içimi sızlattığını söyleyebilirim.
Ben kişisel olarak kendisine başsağlığı diledim. Şunu yapmak lazım,
insani vasıflarla diğer şeyleri ayırt edebilmek lazım. Çok karşı
düşüncelerde olabilirsiniz ama karşınızdaki insanın acısına saygı
duymak gerekir. Gençliğimizde solcularla önce kavga ederdik,
yaralandıkları zaman onların yaralarını da biz sarardık. Bizim
böyle köklü bir geleneğimiz var. İlk kez Sırrı Sakık'ın bir sözüne
hak verdim."