Üç kıtaya yayılmış bir genişliğe ve son derece toleranslı bir
çok kültürlülük politikasına sahip olan bir imparatorluktan geriye
kalan mirasa yapılabilecek olan en büyük ihanet veya sabotaj o
bakiyeden bir ulus devlet inşa etmektir. Ama bu yapıldı. Her ne
olursa olsun herkesin tek tip bir kültüre sahip olması istendi.
Öyle böyle bir ulusalcılık projesi değil bizimkisi. Kuşkusuz
beli bir dönemde hayli taraftar bulan bir politikaydı.
Ama o zamanlarda bile bizde tüm dünyanın tersi istikamette bir
ulusçuluk ve ulus devlet projesi uygulanmaya çalışıldı.
Dünyada, ortak bir etnik kökene ve kolektif bilince sahip olan
kavimlerin bir araya gelerek inşa ettikleri ulus devletler fazla
devam edemedi. Oysa bizim ülkede dünyanın tam tersi bir şekilde
inşa edilmiş olmasına rağmen hala devam etmekte, ettirilmek
istenmektedir. Söz gelimi Fransızlar bir araya gelip bir Fransa
devleti inşa ettiler ama Türkler bir araya gelip bir Türkiye inşa
etmediler.
Bizim ulus devlet modelimiz, ortak etnik kökenden gelenlerin
kollektif bilincine dayalı bir sistem oturtmak değil, farklı etnik
yapıları ister zorla ister severek ama mutlaka bir yolunu bulup
hepsini tek bir etnik yapı haline getirmek, ortak paydada
uluslaştırmaktır.
Bu operasyon amacına ulaşamadı. Devletin tüm aygıtlar ile ve her
türlü yola başvurmak sureti ile yürüttükleri bu operasyon başarısız
oldu.
Kürtler kendi kültürlerini muhafaza edebildiler.
Muhafazakarlar kendilerine toplum içinde otonom bir alan
oluşturarak varlıklarını devam ettirebildiler.
Liberaller kendi yaşamlarına müdahil edilmesini
engellediler.
Aleviler kendilerini korudular.
Gayri Müslimler kabuğuna çekildiler.
Velhasılıkelam tüm farklılıkları muhayyel bir Türklük ortak
paydasına buluşturma işi büyük acılar yaşattı bize.
Bu mühendislik projesinin nasıl sonuçlar doğurduğuna ilişkin
hatıralar çok tazedir.
Hemen hemen tüm toplum kesimlerinin de bu konuyla ilgili acı bir
deneyimi ve dramı da vardır.
Şimdi başarısız olan bu proje “paralel” bir mantıkla yeniden
canlandırılmak isteniyor. Türkleştirmek üzerinden gerekli
tahribatlar yapılamadığı için şimdi de Kürtlük üzerinden
denenmektedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında bir türlü uyandırılamayan Kürt
milliyetçiliği onlara küfreden Türk milliyetçileri üzerinden
canlandırıldı. Kürt faşizmini doğuran esas dinamik Kürtlerin
etnisite kaygısına dayalı olan bilinçleri değildir. Mahmut Esat
Bozkurt’un, Nihal Atsız’ın ve Ziya Gökalp’ın Kürtlere ettiği
hakaretlerdir.
Daha önce sırf Kürtçe konuştuğu için Kürtlerin faşist cuntacılar
tarafından asit kuyularına atılmasına sevinenler şimdilerde onların
katırlarına yas tutuyorlar.
Daha önce Türklük canlansın ki diğer tüm etniklikler yok
olsunlar diyenler şimdi Kürtlük canlansın ki diğer tüm etniklikler
yok olsun diyorlar.
Lütfen dikkat edin; HDP eş başkanının İsmet İnönü’den bir farkı
var mı?
O Türkleri derebeylikle dönüştürmek istiyordu HDP ise Kürtleri
PKK’nın elindeki silahlarla.
Yalnız HDP/PKK’nın hakkını teslim edelim, hem vandallıkta sınır
tanımıyorlar hem de mazlum rolünü oynamayı başarabiliyorlar. Kolay
değil bu iki rolü aynı anda oynayabilmek.