Kürtlerin İslam kongresi Zaman yazarını şaşkına çevirmiş!
Abone olDiyarbakır'da topalanan "Demokratik İslam Kongresi"nin katılımcıları arasında olan Ali Bulaç, Kongre'nin dayandığı temel tartışmaları ve gözlemlerini yazdı...
İNTERNETHABER.COM
Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla Diyarbakır'da
topalanan "Demokratik İslam Kongresi"nin
katılımcılarından olan Zaman si yazarı Ali
Bulaç hem gözlemlerini hem de kongrenin çalışmalarını
yazdı.
2013 NEVRUZ MEKTUBUNUN TEYİDİ VE DEVAMI
Kongre'nin dayandığı temel kavram olan "Medine sözleşmesi"ni Türkiye'de ilk gündeme getiren isimlerden olan Ali Bulaç Kürt hareketinin konuya yaklaşımı için "Kişisel olarak sol-Marxist gelenekten gelen bir hareketin İslam’a ve Ortadoğu halklarına bakışı beni şaşırttı." dedi. "Yeni Ortadoğu için Medine Sözleşmesi en doğru referanstır" diyen Bulaç, Kongre'nin "2013 Nevruz’unda Diyarbakır’da okunan mektubunun bir teyidi ve devamı" niteliğinde olduğunu yazdı.
İşte Bulaç'ın yazısındaki ilgili bölüm:
İSLAM VE ORTADOĞU PERSPEKTİFİ BENİ
ŞAŞIRTTI
Kongre’nin Hazırlık Komitesi’nin sunduğu 10 sahifelik metin, genel hatlarıyla sağlamdı. Eleştiriye açık hususlar yok değil, ancak “İslam’a bakışı”, “din-siyaset ilişkisi” ve yeni dönemde İslam dininin hem barış içinde bir arada yaşamaya sağlayacağı katkı ile hem yeni sorunların çözümünde teklif ettiği yöntem açısından doğru bir perspektifi yansıtıyor. Kişisel olarak sol-Marxist gelenekten gelen bir hareketin İslam’a ve Ortadoğu halklarına bakışı beni şaşırttı. Belli ki metni hazırlayanlar hem İslamî dile hem siyasetin diline hakimdirler. İmralı’dan Abdullah Öcalan’ın gönderdiği mesaj da Hazırlık Komitesi’nin metniyle aynı muhtevada idi, 2013 Nevruz’unda Diyarbakır’da okunan mektubunun bir teyidi ve devamı gibiydi.
DEMOKRASİ, İKTİDAR VE
İSLAM
“Demokratik” kelimesinin İslam’la bir arada zikredilmesine metin
yazarları Allah’ın, zatını isim ve sıfatlarla tanıttığını delil
göstererek, bugün için Müslümanların en çok demokratik katılım ve
müzakereye ihtiyaçları olduğundan sıfat olarak “demokrasi”nin
İslam’ın başına getirilebileceğini öne sürmektedirler. Bir yandan
sorunların çözümünde İslamiyet’i, özellikle Medine Sözleşmesi’ni
referans gösterirlerken, öte yandan İslam’ın asla “iktidar ve
devletle özdeşleştirilemeyeceği”ni söylüyorlar. Onlara göre
“kültürel İslam” öne çıkmalı, çünkü kültür hem manevî olanı besler
hem toplumsal örf ve gelenekleri içerir. Dinin salt iktidar veya
devletle özdeşleştirilmesi tabii ki yanlış ama din siyaset, yönetim
ve kamu politikalarının tespiti işine karışmayacaksa hedeflenen
adalet, hakkaniyet, barış ve istikrar sağlanamaz. Burada metin
yazarlarının zihninde konunun ya yeterince netleşmediğini
gösteriyor veya “Şimdi Kürt siyaseti iktidarı ve devleti dine mi
endeksliyor?” türünden gelecek muhtemel itirazlara, özellikle Kürt
siyaseti içinde kuvvetli sol-Marxist ve laik kesimlere karşı
paratoner cümleler kullanmayı lüzumlu buluyor. Zamirde olanı Allah
bilir, zahirdeki sorunlu bakış budur.
KATILIMCILARIN ORTAK PAYDASI: MEDİNE
SÖZLEŞMESİ
Konuşmacıların neredeyse tamamı Medine Sözleşmesi’ne atıfta
bulundular. Diğer İslamî gruplar, akım ve hareket temsilcileri
Kongre’ye katılmadılar. Benim katılmam tabii ki çeşitli
eleştirilere yol açtı. Ancak ben Kürt siyasetinin yeni bir aşamaya
girdiğini, din ve İslam’a ilişkin eski bakış açısını değiştirmek
durumunda kaldığını gözlemleyebiliyorum. Sebebi açık a) Ortadoğu’da
dinin belirleyici faktör olarak ele alınmadığı hiçbir sosyo-politik
sorun çözülemez; b) Kürt halkının ezici çoğunluğu dindardır, mazbut
hayat yaşar. Tarihte Kürtleri var eden, büyük Kürt İslam
âlimleridir; c) Bölgede laik, milliyetçi rejimler Kürtlerin
haklarını ihlal ederlerken dini istismar etmişler, zulümlerine
“dinî kılıf” giydirmişler. Kürt siyasî hareketi bundan yeterince
ders çıkarmış görünmektedir; d) Soruna silahlı mücadele dışında
sağlam politik çözüm bulmalı, “çözüm süreci” bunu adeta dayatıyor;
e) Farklı dinleri, mezhepleri ve etnik gruplarıyla Ortadoğu’nun
tamamını içine alacak, ulus devlet ve milliyetçiliği aşacak yegane
çözüm İslam dininde bulunmaktadır. Bunda “ne kadar samimidirler?”
diye sorulacaksa, Ortadoğu’daki rejimlerin ve bilumum siyasî ve
dinî grupların samimiyetlerine bakıp bu soruya cevap bulmak
lazım.
ORTADOĞU İÇİN MEDİNE SÖZLEŞMESİ EN
DOĞRU REFERANSTIR
Yeni Ortadoğu için Medine Sözleşmesi en doğru referanstır. Ben
Helsinki’de, Moskova’da Stalin’in meclise hitap ettiği kürsüden
Medine Sözleşmesi’ni anlatmayı görev bildiğim gibi Diyarbakır’da da
anlatmayı görev bildim.