Kürtlerden ne istiyoruz?..

Madem bu vatandaşı milletvekili seçilse bile meclise göndermeyecektin ey Devlet; neden seçimlere katılmasına izin verdin?..

Memduh BAYRAKTAROĞLU memduh@internethaber.com
Martin Luther King "Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik, ancak bu arada çok kolay bir sanatı unuttuk; kardeşçe yaşamayı" demişti.
Sanki bugünlerimizi anlatmış...
Bizleri daha o günden uyarmış gibi...




Kürtlerden ne istiyoruz?..

Ne istiyoruz birbirimizden?..
Kim, kimin özgürlüğünü kıskanıyor?..
Ne hakla?..
Yoksa derininde yatan başka şeyler mi var?..
Neden Kürtleri Mecliste görmek istemiyor bu Devlet?..
Niçin Kürtlerin kimliklerini sadece midelerine bağlıyor kimilerimiz?..
"Yatırım yapalım onlara, karınlarını doyuralım sorun biter" diyenler niye dünyaya sadece "doymamış karın" gözüyle bakıyor da "özgürlük ve kimlik" denilen soylu kurumları görmezden geliyor?..

Mustafa Kemal'i rahat bırakın!..


 "Kemalist" zannedenler ve
 Kemalizm üzerinden Mustafa Kemal'e hakaret yağdıranlar bilmeliler ki:
"Kemalizm"
diye bir ideoloji veya doktrin yoktur...
Mustafa Kemal'in kişisel felsefesi Dünya değiştikçe, yenilendikçe ve yepyeni fikirler, yepyeni veriler geldikçe kafasını o yeni bilgilere, yeni verilere göre yeniden tasarımlamaktır…
Unutmayın ki Mustafa Kemal'e göre eski düşünce sistemi ve bilgilerle, yeni bilgileri, yeni verileri anlamak, analiz etmek mümkün değildir…
Yani...
"CHP, Kemalist olduğu için seçim kazanamıyor" diyenler fena halde yanılıyorlar...
Çünkü...
CHP 
 "İnönücü Püriten, Devletçi, statükocu" bir parti kimliğine büründüğü için seçim kazanamıyor...
Hâsılı...
CHP'yi Mustafa Kemal felsefesine hiç uymayan; dinamizmden, değişimden, yenilikçilikten uzak "Çakma Kemalist" bir parti gibi sunmak; Mustafa Kemal'e yapılacak en büyük hakarettir.

Resul Hamzatov da "Küçücük bir anahtar kocaman bir sandığı açar" demişti...
O küçücük anahtarın nerede olduğunu bildiğimiz halde niçin alıp kullanmayı düşünmüyoruz?..
Ya da yerini bilenleri neden dışlıyoruz?..

Biliniyor ki bu dünyanın "en gelişmiş" demokrasileri "Yerinden yönetimli tek yapılı devlet modeli"ni uyguluyorlar...
Peki biz bu modelden neden kurt görmüş kuzu gibi kaçıyoruz?..
Niye seçim sistemi ve siyasi partiler yasasını değiştirmek için pamağını oynatmıyor parlamentomuz?..
Kürtleri yönetime katmamak için mi?..
İyi ama işte görüyoruz ki Kürt vatandaşlar da ülke yönetimine katılma arzusu içindeler...
Ve...
Yönetime katıldıklarına da inanmak istiyorlar...
Ama Devlet "hayır!" diyor... "Biz sizin yönetime katılmanızı kabullenmeyiz!"..
Peki neden?..
Niçin?..
Niye?..
Kendi kültürlerini ve kendi tarihlerini öğrenmek isteyen kendi vatandaşlarının bu özgürlüklerini kıskanan Devlet olur mu?..

Bölünecekmişiz?..
Yahu niye bölünelim?..
Bu insanlar bölünmek istemediklerine devleti inandırmak için daha ne yapsınlar?..
Politika yapmalarını bile istemeyen Devleti nasıl inandırsınlar?..

Devletin derdi "Türk Üst Kimliği" ise eğer, ondan da şikâyetçi olmadıklarını hepimiz biliyoruz...
Başta eski genel başkanları olmak üzere kaç etkin yetkilisi bunu ekranlarda defalarca söyledi...
Yirmi birinci yüzyılda ve AB kapısındaki Türkiye’de halen on sekizinci yüz yılı yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürtler var...
O insanlar da yirmi birinci yüz yılın nimetlerinden istifade etmek istemek hakkına sahip değiller mi yani?..
Çocuklarının TSK veya PKK saflarında ölmesini görerek yaşamaktan bıkmış olamazlar mI?..
Daha doğrusu bıkmadılar mı?..
Geleceklerinin güvence altında olmasını, sonra kendi tarihlerini, kendi kültürlerini öğrenebilmeyi istemelerinin neresi yanlış?..
Bir halkın kendi kimliğini doyasıya yaşamak istemesinden daha tabii ne olabilir?..
"Siz de bizim gibi Türksünüz" diye baskı yapmak "Irkçılık" değilse nedir?..

Mark Twain; "Sezar öldü, Napolyon da; Lincoln artık yaşamıyor... Büyük adamlar bir bir öldüler Allah'ım ve ben de kendimi hiç iyi hissetmiyorum" demişti...
Dün sevgili kardeşim Behiç Kılıç'ın cenaze törenindeydim; yarın öğlen de değerli ağabeyim, dostum Coşkun  Özarı'nın cenaze törenine katılacağım...
Gerçekten de iyi insanlar bir bir ölüyorlar...
Ve...
Ben de kendimi pek iyi hissetmiyorum(!)...

Bütün bunları neden mi yazdım?..
Hatip Dicle'nin başına gelenlerden ötürü...
Madem bu vatandaşı milletvekili seçilse bile meclise göndermeyecektin ey Devlet; neden seçimlere katılmasına izin verdin?..
Madem izin verdin seçildi geldi; şimdi niye engelliyorsun?..
Hangi hukukla?..
Hangi mantıkla?..
Hangi siyasi amaçla?..

Ve...
Belli oldu ki "Tutuklu" 5 KCK milletvekili de sokulmayacak Meclis'e?..
Belli oldu ki "Tutuklu" ne  Mustafa Balbay girebilecek parlamentoya?..
Ne Mehmet Haberal...
Ve ne de Engin Alan...
Ve...
Yazık olacak kurduğumuz huzurlu günlerin hayallerine...
Yazık olacak...
Çok yazık...

“Ergenekon tutuklusu milletvekillerinin mahkeme tarafından serbest bırakılmaları gerekiyor” diyen Bülent Arınç'ın ağzından bal damlıyor ama Başbakan Recep Erdoğan'dan "Başbakan Erbakan" diye söz eden ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone'nin ağzına biber mi sürsek acaba?..