Kürtçü gazetecilere kritik soru?
Abone olAkşam yazarı Nihat Genç, Türkiye'de yaşanan Alevi, Kürt, Laz ve Türk ayrımcılğını konu alan bir yazı yazdı. Genç, yazı arasında Kürtçü gazetelere şu soruyu yöneltti.
Akşam yazarlarından Nihat Genç, Türkiye'de yaşanan sınıfsal
ayrımı konu alan bir yazı yazdı. Zaman zaman üzüntülerini bize
aktaran Genç, Ermeni ve Kürtler'i savunan yazarlara ve ortalık
karıştıran ajan gazetecilere çattı. Genç'in Kürtçü gazetelerde
çalışan muhabirlere sorduğu soru çok derin manalar içerdi. Genç,
"Dert bir değil" diyerek söze girdi.
Benim güzel halkım. Dükkanını açtın mı? Ortalığın tozunu aldın mı?
Çayını demledin mi? Telefonlarına baktın mı? Bugün olsun üzme
kendini. Allah bir kapı açar. Allah hepinize sakin bir vicdan
versin.
Dert bir değil hangisinden başlasak. Açlığımız yetmiyormuş gibi
başımızda Amerikan belası. Durmadan değişen kanunları var, bakın,
Birleşmiş Milletler'i devreden çıkardılar. Şimdi kanun da kalmadı.
İnsan dünyayı yönetir de bir yasası olmaz mı? Kanunları yok ama
parayla satın alınmış gazetecileri var. Gidin Avrupa'yı, Asya'yı
karıştırın. Yok. Tutturmuşlar buraları infilak ettirecekler. Buna
sebep İsrail şeytanı burada oturuyor.
İsrailliler yüzyıl önce İsrail'i kurmak için dünyayı kandırıyor;
konferans üstüne konferans yapıp kardeşçe nutuklar atıyorlar:
'Bütün dünyaya Araplarla Yahudilerin kardeşliğini göstereceğiz!'
diye. O zaman sözleri buydu. Şimdi dünyanın en çok kan dökülen
coğrafyası oldu. Tarih boyu Müslüman topraklarda tek Yahudi
öldürülmedi. Endülüs'te, Abbasi'de, Osmanlı'da... Onları öldürüp
soykırımdan geçiren Avrupalılar. Şimdi oturmuş bizi beğenmiyorlar.
Neyse, durun artık. Siz orda oturun biz burada. Dalaşmayın. Gelip
benim topraklarımı, kollarımı, bacaklarımı parçalıyorsun. Nifak
tohumu atıyorsun. Baksanıza okumuş aydınlarımız bunların dalavera
oyunlarına çoktan kanmış. Okumuş insanlarımız yirmi beş yıldır
aralıksız, Yahudi, Avrupa oyunlarını ülkemize taşıyor. Çünkü habire
Türk, Kürt, laik, Alevi, şeriat, diye konuşuyor. Ayrım gayrım
yoktu, nerden çıktı bunlar.
Elçilerimiz anılarında anlatır. ASALA eylemlerine kadar ABD
elçiliğimizde Ermeniler çalışırmış. Terörden sonra kalmadı. Şemdin
Sakık şimdi basılmakta olan anılarında anlatıyor. Emirler
veriyordu. Gidin öyle vurun ki, Türklerle Kürtler bir daha yanyana
oturamazsın...
Oysa ortak binlerce türkümüz var, aynı bedende yaşamışız. Kürtçü
dergi, gazetelerde çalışan arkadaşlara soruyorum. Siz niye
Orta-Doğu'nun en büyük efsanevi komutanı Selahaddin Eyyübi'den hiç
söz etmezsiniz. Selahattin Eyübi Kürt idi. Ama ordusunun çoğunluğu
Türk'tü. Haçlılar'a karşı savaştı, Kudüs'ü aldı. Hem Türkler hem
Araplar hem de Kürtler'in her şeyidir Selahaddin Eyyübi. Ortaklık
budur. Siz yine Selahaddin Eyyübi olun Haçlılar'a karşı savaşın,
biz de ordunuzda yine asker olalım. Ama İsrail'le siyaset
yapanların işine artık Selahaddin Eyyübi gelmiyor.
Bir romanımda kısacak anlatmıştım, 60'lı yıllarda Trabzon'a bir
Yunanlı aile gelir. 'Helena Teyze'nin başında testi kıran Hatice
Teyze'yi arıyoruz' dediler. Sarı çizmeli Mehmet ağa. Ama sonunda
arayıp bulurlar. Araklı'nın bir köyünde. Helena'nın yardımcısı
Hatice Teyze'yi.
Olay şu. Anneleri Helena, tenbih edip Trabzon'a göndermiş ve bu
güzel hikayeyle büyütmüş çocuklarını. Savaş yıllarında Hatice Teyze
Helena Teyze'ye testiyle su taşır, yardım edermiş. Bir gün silah
sesleri duyulmuş, Ermeni çetecilerin. Helena Teyze Hatice Teyze'ye
seslenmiş: 'Git bak Hatice, bu silah sesleri sizinkilerin mi,
bizimkilerin mi?'... Hatice Teyze de sinirlenmiş o an. Helena
Teyze'nin başında testiyi kırarken: 'Bugüne kadar sizinkiler
bizimkiler mi varmış?' diye.
Halkımız ayrım gayrım sevmedi. Bugün Türkçüler miting yapıyor elli
kişi bulamıyor, Kürtçüler otuz kişi bulamıyor. Ama bunların
gazetelerinde yüzlerce yazar, habire Türk, habire Kürt diyor.
İşte halkımız son otuz yılda Anadolu'nun göbeğinde dünyanın binbir
tilkili ajanlı oyunlarıyla karşı karşıya kaldı. Tek bir insanımız
komşusuna yan bakmadı. Olup biteni göğsüyle yumuşattı.
Aydınlarımız bugün Türk, Kürt, Alevi diye konuşmayı herkese
öğretmek istiyor. Ama halkımız bu ayrım gayrımlı konuşmaları hiç
sevmedi, sevmiyor.
Bir gün Yunus Emre, Taptuk Emre'nin kapısına gelir, 'Kabul edilecek
mi?' acaba? Taptuk Emre 'Hangi Yunus' diye sorarsa, Yunus üzülüp,
çekip gidecek. Ama Taptuk Emre 'Bizim Yunus mu?' der... Bizim
deyince, yer yerinden oynar. Bizim, bizim, bizim... Bu topraklar
işte bu 'Biz' kelimesiyle kuruldu. Ruhumuz 'Biz'dir, Anadolu
'Biz'dir...
Binlerce yıl bizim çocuklarımız, bizim kadınlarımız, bizim köyümüz,
bizim toprağımız, bizim insanımız, bizim memleketimiz diye diye
konuştuk. Şimdi bu 'Biz' kelimesini birileri iptal ediyor...
Birileri iptal ederken türlü ajanlı bahaneler buluyor. Diyelim dil
diye... Mevlana Mesnevisini Farsça yazdı. Aradan sekiz asır geçti.
Bu topraklarda bugüne kadar tek bir insan çıkıp sitem etmedi,
serzenişte bulunmadı. Niçin Türkçe yazmadın diye... Çünkü, siz
yeter ki kapılarınızı herkese açın, istediğiniz dilde yazın. Siz
yeter ki bu topraklarda kardeşçe konuşun, istediğiniz dilde
konuşun. Farsça nire Türkçe nire, ama 'bizim' dedik...
Aydınlarımız Avrupalı ajanlı kitaplar okumuş, artık bizim demiyor.
Ne diyor, Türk, Alevi, Laz diyor. Binlerce yıl tek bedende yaşayan
halkımız bu aydınlara inanmıyor.
Halkımız, biz milli park gibi, hayvanat bahçesi miyiz, tilkiler
ayrı, maymunlar ayrı kafeslerde otursun, diyor. Binlerce yıl
karışarak geldik ebediyete karışarak gideceğiz...
İşte o akılları size veren Amerikalılar karışamıyor. Bugün zenci
kızların beyazlarla evlenme oranı hala yüzde bir... Hala
birbirlerini sevmiyor, karışamıyorlar. Ve yeryüzü topraklarında
Anadolu kadar birbirine karışmış başka kültür, ülke, yok!..
Annem Hasankaleli, Ermeni vahşetiyle büyüdü. Ama yıllar yıllar
sonra çocuklarının yanına Paris'e yerleşti.
Günboyu sıkılıyor, konuşacak kimse bulamıyor. Türkçe konuşan bir
Ermeni komşusu var. Ama onun da köpeği var. Annem ne köpekli eve
gider ne de eve köpekle geleni alır. Annem her gün Ermeni'nin
yanında, dertleşiyor, arkadaş oluyor...
Anneme, biraz neşelenmek için dedim ki, 'Hayrola anne Paris seni de
değiştirdi hani sen köpekten tiksinirdin?'
Annem: 'Oğlum köpek gavurun köpeği tamam. Ama, Ermeni bizim
Ermeni'...
Hadi bir çay daha içelim.
Son otuz yılda Anadolu'da kaç kez yabancıların iç savaş girişimleri
oldu. Hiçbiri tutmadı. Yabancı ajanlar etnik, mezhepci
ideolojileriyle kaç kez düşmanlıkla saldırdı. Sünni dedi, Alevi
dedi. Yüreğimiz ağzımıza geldi. Korkudan donuverdik...
İşte hepsini bu anneler aşıverdi. Bir tek insanımız komşusuna yan
gözle bakmadı. Batılı ajanlarla el ele verip bulandırdıkları bu
suyu yine bu halkın kalbi damıttı, arıttı. Bu fitnelerin onda biri
Fransa'da çıksaydı, bugün Fransa diye ülke kalmaz, dağılırdı.
Nasıl şaşırdılar? Onca fitneye, fesata, düşmanlığa rağmen yine
dupduru bu halkın kalbi.
Çünkü o kalbin içinde Yunus gibi Hacıbektaş gibi Mevlana gibi
filtreler var... Düşmanlık tutmuyor...
İşte Türkçüsü, Kürtçüsü derneğine, partisine adam bulamıyor.
Kalabalıkları bu kadarcık.
Bu kadar da olsun artık, Anadolu çok daha çeşit kaldırır!..
Amerika Dışışleri Bakanı Rice'ya bir şey söyleyecektim. Laf oraya
gelmedi. Şimdi de lafın hiç yeri değil ama ben yine lafımı
sokuşturayım. Atalarımız der ki: 'Köleden ağa yaparsan sesiyle
(narasıyla) minareyi yıkacağını sanır'.
YAZI:Nihat GENÇ
AKŞAM