Kürtaja terapist gözüyle bakın
Abone olKürtaj tartışması sürüyor. Savunanlar da da var yasaklansın diyen de. Olaya farklı bir bakış açısı getirenler de var.
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarıyla
ülkemizde belki ilk defa gündem olan “Kürtaj” konusuyla ilgili Psk.
Dan. Amrit Sangeet Erdoğan Şemsiyeci - Aile Dizimi Terapisti ve
Yazar, özellikle Aile Dizimi terapilerinden elde ettiği verilerle
kürtaj konusunu varoluşsal açısından değerlendirdi.
Aile Dizimi çalışmalarıyla tanınan, “Buda mısın Budala mı?” adlı
kitabıyla bize inandığımız, bildiğimizi sandığımız pek çok şeyi
sorgulatan Terapist-Yazar Amrit Sangeet, kürtaj tartışmalarına yeni
bir boyut kazandıracak açıklamalarda bulundu. Sangeet, Aile Dizimi
çalışmalarının ışığında, terapiden elde ettiği bulgularla
“Evet, kürtaj bir cinayettir!” diyor.
Kürtaj konusu neden hayatın merkezine bir anda bu kadar
güçlü bir şekilde düştü ve neden bu kadar önemlidir?
Kürtaj sonuçta bir ölüm-kalım meselesidir. Bizler yani zaten
hayatta olanlar için bu şekilde tecrübe edilmeyebilir. Daha doğrusu
farkındalık ve hassasiyet düzeyimize göre hiçbir önemi yokmuş gibi
gelebilir ama esasen söz konusu olan şey tam olarak insanların
hayatta kalıp kalmamasıdır. Başbakan’ın talihsiz cümleler
içerisinde ve konunun hassasiyetini tüm boyutlarıyla göz önüne
almadan yapmış olduğu açıklamalar kürtajla ilgili yahut ilgisiz
herkesi bu nedenle etkilemiş ve bir anda konuyu ülkenin gündemine
getirmiştir.
Esasen mesele biraz da kürtajın toplumda henüz neredeyse hiç
tartışılmamış olması nedeniyle bir anda bilinçaltında taşıdığı her
şeyin ortaya saçılıvermesidir. Aslında talihsiz bir tarzda ―ve
muhtemelen siyasi sebeplere hizmet etmesi amacıyla― ifade edilmiş
olsa da Başbakan’ın konuyu gündeme getirişi toplumun bu konudaki
bilincinin artması açısından iyi oldu diye düşünmekteyim.
Peki, kürtaj bizleri aslında düşündüğümüzden daha çok mu
etkiliyor?
Kesinlikle. Kürtaj doğrudan yaptıran kadınları, onların kocalarını
yahut partnerlerini, hayattaki çocuklarını hatta çocuklarının
çocuklarını dahi etkilemektedir. Bu da neredeyse herkes
demektir. Kürtaj sadece dindarların muhafazakâr görüşlerini
tatmin etmek yahut liberallerin serbest yaşam isteklerini
desteklemek için savunulacak bir şeyin çok ötesindedir. Konu bizim
birey olarak ve tüm ailedeki bireyleri etkileme kapasitesi
nedeniyle şu ya da bu görüşün ötesinde bir anlam ve değer
taşımaktadır.
Sır bu nedenle de konuyu hayatı oluşturan tüm görüş açılarından
değerlendirmek gerekir. Bunun için herhangi bir görüşün baskın
açıklamasındansa, tüm dinlerin, felsefi görüşlerin, sağlıkla ilgili
teknik bilgilerin, psikolojik etkilerin, sosyolojik sonuçların,
ahlaki görüşlerin hepsinin serinkanlılıkla tartışılıp herkesin bir
düzeyde tatmin olacağı bir yaklaşıma doğru ilerlemeliyiz.
Peki, siz hangi açıdan konuyu değerlendireceksiniz? Ayrıca
ileri süreceğiniz görüşler hangi bilgi kaynağına
yaslanmaktadır?
Benim yaklaşımım kürtaj konusunda tanık olduğum ve çözümlenmesine
katkıda bulunduğum terapi çalışmalarındaki tecrübelerimden
oluşmaktadır. Yaptığım çalışmalar Aile Dizimi yöntemiyle
yapılmaktadır. Bu çalışmanın özelliği aile içerisindeki ―kürtaj
yahut ölüm gibi― yaşanmış olguların tüm aile bireyleri üzerindeki
etkilerini gözlemleyip çözümler üretilmesidir. Dolayısıyla
kürtajın en başta yaptıran anne olmak üzere tüm aile bireyleri
üzerindeki etkilerini yakından tecrübe etme fırsatlarım oluyor. Bu
nedenle ben işin siyasi, dini ve teknik boyutlarının ötesinde bir
bakış açısı sunabilmek amacıyla perspektifi biraz daha geniş bir
açıya getirip oradan konuya bakılmasını öneriyorum.
Biraz daha açar mısınız? Aile Dizimi ile ne
yapıyorsunuz?
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki kürtaj konusunda insanlarla
Aile Dizimi çalışmaları esnasında defalarca doğrudan çalışma
fırsatı buldum. Bir grup terapi tekniği olan Aile Dizimi ile ailede
eksikliği hissedilen insanların tüm diğer aile bireyleri üzerindeki
etkisini gözlemle ve mümkün olduğunca da bu etkileri sevgiye hizmet
eder şekilde düzenlemeyi hedefliyoruz.
Kürtaj yaptırmış kadınlar yahut annesi kürtaj yaptırmış kadın-erkek
danışanlarla belki yüzlerce çalışmam oldu. Her defasında kürtajın
anneyi, babayı ve tüm çocukları büyük oranda negatif şekilde
etkilediğini gözlemledim. Bunun bir istisnasını henüz görmedim.
Ayrıca bu çalışmayı yaratan Alman Terapist Bert Hellinger’in de
Aile Diziminin sistematiğini oluşturduğu tüm çalışmalarında aynı
etkiyi gözlemlediğini biliyoruz.
Aile Dizimi sadece bir bireyi değil o bireyin içerisinde doğduğu,
büyüdüğü, etkilediği ve etkilendiği tüm aile sistemini inceleyip, o
sistem üzerinde çalışarak sisteme ait olan tüm bireylere yardım
etmeyi hedefler. Bu açıdan baktığımızda kürtaj sadece anneyi değil,
babayı, hayattaki tüm çocukları ve dolayısıyla çocukların da sahip
oldukları, olacakları çocukları olumsuz anlamda etkilemektedir.
Peki, bu nasıl mümkün olmaktadır?
Hamilelik oluştuğu andan itibaren hamile kalınan birey aile
sistemine dâhil olur. Doğum, şu ya da bu sebepten gerçekleşme de
veya kişi doksan yıl yaşasa da bunun aile sistemine dâhil olma
konusunda bir etkisi yoktur. Hamilelik olduğunda artık kişi aile
bireyidir. Hayatta olanlar kadar hatırlanmaya ihtiyaçları vardır.
Ailedeki her bireyi etkileyen ortak vicdan, doğup karşımızda bize
gülümseme şansı olmayan ve ona dokunamadığımız, konuşamadığımız
aile üyesini bize derinden hatırlatmaya devam eder. Bu yüzden
kürtaj, düşük veya ölü doğum gibi sebeplerden bebek hiç hayata
gelemediği ve aramıza katılamadığında kardeşimiz yahut çocuğumuz
olan bu kişiye olan özlemimiz çok büyük olur.
Buradaki mesele bizlerin bilinçli olarak bu özlemin farkında
olamamamızdır.
Bu özlem her şeyden evvel anne ve baba için vahim sonuçlar
doğurmaktadır. Özünde Başbakan’ın dediği doğrudur. Tüm dinlerin
söylediği doğrudur. Tüm geleneklerin ve ataların dediği doğrudur.
Yapılan şey o cana kıymaktır. O insanın hayatına kast etmektir ve
bunu eyleme dökmektir. Daha da ötesinde bunun için dünyevi bir
bedel ödenmemektedir. Yani kürtaja karar veren kişiler
cezalandırılmak isteği duyarlar ama bu yasal olduğundan bu sefer
vicdanları onların yakasını bırakmaz.
Bu sefer de anne ve baba kendisini mutsuz ederek yahut bin bir
başka şekilde hayata kendini az ya da çok kapatır. Bu alanda kürtaj
yaptırmış çiftlerin muhakkak psikolojik destek görmesi gerekir.
Burada önemli olan bu durumu yasalar çerçevesinde yahut dini
inançlar veya muhafazakârlık açısından; feminizm yahut herhangi bir
siyasi görüş açısından tartışmaktan kaçınarak serinkanlı bir
şekilde kürtaj denen olguyu etraflıca anlamaya çalışmak ve tüm
sebep-sonuç ilişkilerini göz önünde bulundurmak suretiyle seçimi
bireylere ve ailelere bırakmaktır.
Kürtaj bir cinayet midir?
Evet. Cinayet bir insanın canının, yaşama hakkının elinden
alınmasıdır. Kürtaj bu tanıma birebir uymaktadır. Sebebi her ne
olursa olsun yapılan eylem bir canın yaşamına son verilmesidir.
Sadece o “yaşam” henüz çok tazedir ve anne karnındadır.
Hayatı herkes çeşitli sürelerde tecrübe eder. Kimisi yüz yıl yaşar
kimisi birkaç aylık bebekken ölür. Bazılarımız da henüz anne
karnındayken ölürüz. Mesele süreyle alakalı değildir. Süre bir
insan hayatında sadece niceliksel bir fark yaratır. Oysa biz nicel
bir şeyden bahsetmiyoruz. Hayata gelmeye hazırlanan ve henüz hiçbir
seçme şansı olmayan eşsiz bir canlının yaşamı üzerinde tasarrufta
bulunuyoruz. Elbette bunun doğal sonuçları olacaktır,
olmaktadır.
Nasıl ki bir bebek doğar doğmaz öldürülürse henüz nüfus kâğıdı yok
diye yok sayılamayacak ise ve ailede o bebeğin hiç büyüyememiş
olması tüm aile bireyleri üzerinde büyük psikolojik etki bırakacak
ise, kürtajda da tüm aile bireyleri üzerinde aynı etki
oluşmaktadır.
Bunun istisnaları yok mudur? Mesela sağlık sebeplerinden
anne babası tarafından istenmesine rağmen kürtaj ile sonlandırılan
hamilelikler gibi?
Elbette vardır ama sonuç pek de fazla değişmemektedir. Tabi ki
sonuçları itibarıyla diğer sebeplere nazaran daha meşru gibi
algılanmaktadır. Ancak mesele, sebebinin ne olduğunun ötesinde, bir
kişinin yaşamına diğer kişinin hayatta kalması adına son
vermektir.
Kürtajı bir kenara bırakın size başka bir örnek vereyim. Bir trafik
kazasında başka birisinin yerinde oturmayı seçen kişi, kendi
oturması gereken yerdeki kişi ölüp kendisi hayatta kalırsa yaşamı
boyunca bunun acısını çeker. Ortada o kişinin öleceğine ilişkin ne
bir bilgi vardır, ne de kasıt. Sadece bir rastlantı söz konusudur.
Buna rağmen insan vicdanı bunu kabullenmekte güçlük çeker. Çünkü
varoluşun kanunları bizim zihinsel ve mantıki sebep-sonuç
ilişkilerimizden bağımsızdır. Onların ötesindedir.
Annenin sağlığı için bebeğin yaşamına son vermek yukarıdaki örneğe
nazaran daha ileri gitmek ve bilinçli olarak bunu tercih etmek
demektir. Bunun duygusal ve ruhsal düzeyde pek çok etkileri
mevcuttur.
Ancak tersi olsa ve anne kendi hayatını çocuğu için feda etse de
durum değişmez. Bu sefer de kendisinin doğumu için hayatını feda
eden anneye olan vicdani borcu yüzünden çocuk hayatını doya doya
yaşayamaz ve suçluluk duygusu yakasını büyük oranda bırakmaz…
Seçimi kendisi yapmamış olsa bile.
Bakın, olguları özellikle ölüm-kalım gibi varoluşsal meseleleri tek
bir açıdan değerlendirirsek hiçbir yere varamayız. Zaten ben şahsen
kürtaj yasak olsun diye bir şeyi savunmuyorum. Sadece kürtaj
konusunda sağlık personelinden, psikologlara, anne ve babadan,
akrabalara herksin, hatta örneğimizde olduğu gibi siyasetçilerin
bile büyük bir bilince sahip olması gerektiğini savunuyorum.
Sadece annenin kararı, kadının bedeni demekle de sorun çözülmüyor.
O zaman en azından babanın söz hakkı es geçilmiş oluyor. Ama
öylesine hassas bir konu ki fazla ileri gittiğini anlamak da kolay
değil, bir anda uzmanlık görüşleri annenin bedeni üzerinde tahakküm
kurma isteğini çağrıştırabiliyor.
Kürtajın annenin psikolojisi üzerinde ne tür etkileri
vardır?
Anne, sebebi ne olursa olsun ―buna sağlık sorunları, hatta tecavüz
sonucu hamileliklerde dahi― çocuğunun yaşama şansını elinden aldığı
için kendisini çocuğunu öldürmüş gibi hissetmektedir. Bu da annenin
ruhsal varlığının ―ölümüne sebebiyet verdiği çocuğuna duyduğu özlem
nedeniyle― ölümü arzulamasına sebep olmaktadır. Bu öylesine
derinden bir arzudur ki kişi hayatta kalmasına ve tüm günlük
yaşamını sürdürmeye devam etmesine rağmen hayatından tat
alamamasına, kendisine asla tam olarak mutluluğu reva görememesine
sebep olmaktadır. Ve bu güçlü olduğu kadar katlanılması da zor bir
durumdur. Kendisini hayata layık bulmayan vicdani yanıyla kadın,
mutsuzluğa mahkum eder kendisini. Bu çok derin acıyla başa çıkmanın
yegâne yolu onu bilinçaltının en derin noktasına itmektir. Kürtaj
yaptıran kadınlar duygusal olarak çoğunlukla katılaşırlar ve büyük
oranda erkeklere olan güvenlerini kaybederler.
Ancak baba da bu kararda hemfikir olduğundan kendisini suçlu
hisseder. İlginç bir şekilde kürtajı kimin istediğinin bir önemi de
yoktur. Sonuçta anne ya da baba karşı tarafın tercihine boyun eğip
çocuğundan vazgeçmiştir. Ama elbette son sözü kadın söyler. Çünkü
baba istese dahi anne istemezse erkeğin yapacak çok fazla şeyi
yoktur. Ancak önemli olan öncesinde yaşanan bu olaylar değil
kürtajın gerçekleşmiş olmasıdır. Gerçekleştiği anda artık eylem her
iki tarafın eşit sorumluluğundadır.
Kürtajın evliliğe yahut ilişkiye olan etkileri
nelerdir?
Kürtaj çok büyük oranda ilişkiyi bitirici bir etkiye sahiptir.
Hukuki, ailevi, maddi yahut koşullanmalar gibi sebeplerden ilişki
şekilsel olarak sürdürülmek zorunda olsa ve tüm hayatını çift
birlikte geçirmek zorunda kalsa bile ilişki kürtajla sona
ermiştir.
Kadın erkeğine baktığında hayatına son verdiği çocuğunu görür,
erkek de kadınına her baktığı zaman onda hayatına birlikte son
verdikleri çocuğunu görmektedir. Öyle ki, karşısındaki kadından
yahut erkekten vazgeçmek bu suçluluğu her gün hatırlamaktan daha
kolaydır. Eğer çift boşanamıyor ise birbiriyle kavga etmeye başlar.
Kavga da edilmiyorsa bu sefer çok soğuk ve donuk ve samimiyetin
olmadığı, yakın hissedilmeyen tatsız bir ilişkiye dönüşür. Her
durumda aslında ilişki bitmiştir. Bu nedenle eğer çift evli değilse
çok çok büyük bir oranda ilişki en kısa sürede sonlanır.
Ailedeki diğer çocuklar kürtajdan etkilenir
mi?
Hayatta olan tüm çocukları kürtaj büyük oranda negatif şekilde
etkilemektedir. Ancak bu elbette çiftin kürtaj konusunu nasıl ele
aldığıyla da alakalıdır. Bazı, oldukça bilinçli çiftler kürtaj
yahut düşük gibi durumlarda çocuklarına uygun zamanda uygun bilgiyi
vererek bilinçaltında kalmasına izin vermeden bu hakikatleri
çocuklarıyla paylaşırlar.
Bu, çocuklar için iyidir. Ancak çoğunlukla, anne ve baba bu olayla
bizzat kendileri başa çıkamadıkları için bilinçaltına atıp
bastırmayı seçtiğinden bu mümkün olmamakta ve diğer çocukları
oldukça büyük zorluklar beklemektedir.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var: kardeşler arasındaki bağ çok
güçlüdür. Hayatta olsun-olmasın insanlar kardeşlerine çok güçlü
şekilde bağlıdırlar. Bu sevgi bağı o kadar güçlüdür ki diğer kardeş
hayata gelme şansı bulamadığında, diğer çocuk kendisi hayatta
kaldığı için dahi suçluluk duygusu hisseder ve bu onun mutlu,
güçlü, sevinç içerisinde yaşamı alabilen birisi olmasına engel
olur. Yaptığı, sahip olduğu şeylere önem veremez, özgüven eksikliği
yaşar, kısacası hayata sıkıca tutunamaz.
Elbette her kardeşin aynı duruma tepkisi çok farklı olabilecektir
ama eksikliği hissedilen o kardeş yahut kardeşler her zaman tüm
kardeşlerin ruhunda bir acıya sebep olacaktır. Ayrıca annenin ve
babanın ruhunun ölümü arzulaması ya da kendini cezalandırmaya
meyletmesi çocuklar üzerinde büyük bir baskı yaratır. Bu sefer de
çocukların ruhen yönelimi anne-babayı kurtarmak şeklinde
olacağından yaşamla bağları zayıflayacaktır: sık sık
hastalanabilecek veya yaşamı bir düzeyde sorgulayabilecektir…
Kaldı ki anne babasının arasında kürtaj sebebiyle oluşan ve bir
önceki soruda bahsedilen şekilde çiftler arasında oluşacak olan
çatışmalar ya da boşanmalar sebebiyle tüm hayatı derinden bir
şekilde etkilenmiş olacaktır.
Peki, istemediği yahut bakamayacağı çocukları insanların
dünyaya getirmesi daha iyi bir seçenek midir? İstenmemiş bir çocuk
hayatta kalıp bir robot gibi yaşayacaksa kürtaj daha iyi bir tercih
olamaz mı?
Bakın, bu gibi fikirler elbette tartışılabilir. Hatta geçende
okuduğum bir köşe yazısı suç oranlarının istemeyen gebeliklerin
sonlandırılmasının serbest bırakıldığında düştüğünü istatistiklerle
destekleyen bilgiler olduğunu anlatıyordu.
Bu toplum açısından elbette iyi sonuçlar doğurabilir. Ama o çocuğun
hayatını elinden almış olan en az iki kişi var. Onlar da birer
robota dönüşmüş oluyor. Hatta o anne babanın diğer çocukları da
mutsuz ilişkiler içerisinde yetişen bireyler olarak topluma sorun
çıkartmaya devam ediyor. Kendi mutsuzlukları da cabası…
Sorun tam da bu gibi noktalarda düğümleniyor işte. Sadece güvenlik
ve toplum düzeni açısından bakınca evet belki de kürtaj bunun
çarelerinden birisidir. Ama dikkat! Bu düşünce bizi çok tehlikeli
sulara çekebilir. O zaman başka birisi kalkıp göçmenlerdeki suç
oranı çok fazla onları da yok edelim diyebilir. Oysa soruyu neden
onlarda suç oranı yüksek diye sormak da mümkündür. O zaman aslında
ayrımcı politikaların o insanları suça ittiğini tartışmak
gerekir.
Bunun gibi eğer istenmeyen çocukları doğurmak sorun ise istenmeyen
çocuklara neden hamile kalındığı üzerine kafa yorabilir hatta
doğrum yaptıktan sonra o çocuğa toplumun sağlıklı yaklaşması ve bir
şans tanımasını düşünebiliriz.
İnsanı ilgilendiren herhangi bir konuda tek boyutlu düşünmek bizi
doğrudan faşizme savurabilir. Kaldı ki benim fikrime göre her zaman
kürtaj gibi konular anne babaya bırakılmalıdır. Ancak daha
öncesinde çok şey yapmak gerekir.
Kanunlar kürtaj konusunu çözümleyebilir mi?
İnsanların yaptığı yasalarla, insanları yapan yasalar aynı düzlemde
iş görmezler. Varoluşsal yasalar her zaman insan yapımı kanunlara
oranla daha belirleyicidir.
Dolaysıyla şu ya da bu zaman dilimindeki değer yargılarına göre
oluşturulan ve konuyla doğrudan ilgisi olmayan yasa koyucuların
tercihleriyle kabul edilen yasalar insanın varlığını ilgilendiren
konularda işlevsizlerdir.
Bu nedenle kanunların kürtaja izin vermesi de vermemesi de sorunu
çözmeyecektir.
SORUN İNSAN BİLİNCİYLE İLGİLİDİR
İnsan bu gibi konularla bilinçdışında başa çıkmaya çalıştığı sürece
kürtaj ve onun etkileri üzerinde bir hiçbir şekilde bir etkisi
olamayacaktır. Kürtaj konusunda yapılacak en anlamlı şey bu konuya
ilişkin insan tecrübelerinden oluşan bilgileri paylaşmak ve bilinci
artırmak üzere çaba sarf etmektir. Bu ropörtajın amacı da
budur.
Önemli olan şey, bu gibi varoluşsal konuları sağlıklı, sağduyulu ve
akıllıca, tüm yönleriyle tartışmak en başta kadınlar olmak üzere
herkesin içine bütünüyle sinen bir çözüm noktasında gerekli yasal
düzenlemeleri, o varılan bilince uyumlu hale getirmektir. Ancak
yine de yasa ne derse desin sonuçta bu karar anne ve babaya
kalmaktadır.
Dinler kürtaj konusunda neden bu kadar katı, çözümde
dinleri dikkate almalı mıyız?
Tüm kadim bilgiler ve dinler bize kürtajın yasaklanması gerektiğini
vaaz eder. Bu aslında şu ana kadar konuştuğumuz tüm sebepler göz
önünde bulundurulduğunda bir nebze anlamlıdır.
Ancak “yasaklamak” zamanın ruhuna uygun yaklaşım olmamaktadır ve
bir çözüm vaat etmemektedir.
Aslında zaman ve mekânın sınırlamalarından ve tüm
koşullanmışlıklarımızdan arındırılarak bakıldığında kürtajın
varoluşun doğası göz önüne alındığında ağır sonuçları olmaktadır.
Dinler de ilahi bir bilgeliğin yansımaları olduğu oranda bu bakış
açısını savunmaya çalışmaktadır.
Sorunu teşkil eden şey şudur: Dinlerin savunduğu şeyin ―kürtajın
insan doğası üzerinde yarattığı hasarları engellemek― haklılığında
bir sorun yoktur. Sorun bunun yapılmasının istendiği, tercih
edildiği biçimdir. Yahut bu tarzın ima ettiği şeydir:
İnsanların özgür iradesine müdahale ettiği etme potansiyeli
olduğu oranda haklılığı bulunan bir sav değersizleşmekte ve
meşruiyetini yitirmektedir. Bu anlamda körlemesine kürtajı bir
“özgürlük alanı” olarak tanımlamak da, kürtajı insanların
özgürlüklerine müdahale etme pahasına savunmak da
anlamsızlaşmaktadır.
Çözüm nedir? Var mıdır?
Çözüm sadece böyle bir sorunu kaçınılmaz kabul edersek söz
konusudur. Şöyle ki, sanki kürtaj kaçınılmazmış gibi
algılamaktayız. Daha doğrusu sanki kürtaj birtakım problemlerin
özümüymüş gibi algılamaktayız. Oysa sağladığı yarar ve zarar
dengesine baktığımızda bize kazandırdığı bir şey olmamasına rağmen
yarattığı hasar çok büyüktür.
Bu nedenle elimizden geldiğince kürtajdan önce kürtajı yaratan
sebepleri ortadan kaldırmak için toplum olarak ―hükümet ve siyaset
de dâhil― çözümler düşünmeliyiz.
Sonrasında da kürtajın sebep olacağı zincirleme sonuçları bildikten
sonra eğer hâlâ tercih ediyorsa çiftlerin seçimine kürtajı bırakmak
en doğrusudur.
Fakat kürtaja gelene kadar yapılacak o kadar çok şey vardır ki, tüm
o aşamalarda insanlara tüm seçenekler sunulduktan ve destek
verildikten sonra bu noktaya gelmek en iyisidir. Kürtaj iki insanın
dikkatsizliğinden, cahilliğinden yahut umursamazlığından
kaynaklanabilmektedir. Elbette yüzlerce başka sebep de
olabilir.
İstenmeyen hamileliklerin önlenmesi için ilkokuldan başlayarak
çocukların cinsel eğitimden geçmesi gerekmektedir. Ayrıca
anne-babalar da çocuklarını doğru bilgiyle donatmalıdır. Ve tüm
bunların olabilmesi için cinselliğin üzerinde konuşulabilir bir
serinkanlılıkla ele alınabileceği kültürel ortamı yaratmamız
gerekiyor.
Hükümet ve Başbakan kürtajı bir terör eylemi olarak tanımlayacağına
bu tarz sorumlukları üstelenen bir yaklaşımla gerekeni yapsa daha
sağlıklı olacaktır. Bunun için dini koşullanmaların, ahlaki
engellerin, kültürel alışkanlıkların ötesinde gelecek nesillerin
doğru cinsellik bilgilerine erişmesini sağlayacak altyapıyı
oluşturmak siyasi liderliğin işidir. Hükümeti ve Başbakanı bu
konuda çaba sarf etmeye davet ediyorum.
Cinsellik ve gebelik önlemleri konusunda sağlıklı bir eğitimden
geçmiş nesiller için kürtaj konusu zaten gündemden büyük oranda
düşecektir. Ancak tamamen kürtaj ortadan kalkmayacaktır tabi
ki.
Kürtajı gerektiren sağlık ya da diğer bir koşulda ya da sadece
bunun çiftlerce tercih edilmesi halinde ise burada bir kısmıyla
değinilen olası tüm sonuçlar çok geniş bir perspektiften bir
bakışla çifte izah edilmelidir.
Bunu ya doktorlar ya da sosyal hizmet veren danışmanlar yapmalıdır.
Hatta daha sağlıklı ve serinkanlı bir toplum olsak, çiftin dini
inancı çerçevesinde din hizmetlilerinin de bunu yapmasını
önereceğim. Ama sanırım Türk Toplumu ne böyle bir din adamı
yetiştirme konusunda yeterli düzeye gelmiş durumda ne de bunun
kurumsal altyapısı mevcut…
Ancak, tüm bu aşamalarda tüm bilgilere sahip olarak donanmış
olmasına rağmen çift kürtaj yapmayı tercih ediyorsa ne hükümet, ne
psikologlar, ne din adamları ne de yargı buna karışmamalıdır. Bu, o
çiftin ve ailesinin kaderini ilgilendirmektedir. Bu varoluşsal bir
alandır. Yaşanması gereken şey ne ise yaşanacaktır. Bu kimseyi
ilgilendirmez.
Fakat iş kürtaj yapıldıktan sonra da bitmemelidir. Kürtaj
yapıldıktan sonra çifte psikolojik, dini, hatta yasal düzeyde
destekler sunulmalıdır. Ancak bunları alıp almamak çiftin tercihine
bırakılmalıdır.