Kürtaj yaptırmak günah mı?
Abone ol"Sebepsiz olarak kürtaj yaptırmak cinayettir. Anne rahmindeki bir çocuk 40 günü geçtikten sonra küçük insan numunesidir "diyen Prof. Dr. Faruk Beşer bakın cevapla tv'de neler anlattı.
Kürtaj yaptırmak günah mı? İlahiyatçı Prof. Dr. Faruk Beşer
izleyicileri için cevapladı.
Kürtajın hükmünü anlayabilmemiz için şunları da bilmemiz
gerekir:
Din Allah"ın gönderdiği vahiy ve bu vahyin peygamberce
yaşanmasıdır. Buna Kur"an ve Sünnet diyoruz. Fıkıh ise sürekli
değişen hayatı, zamanla ortaya çıkan durumları ve olayları bu
kaynaklara göre anlamak, yorumlamak ve hükümlerini bulmaktır.
Bunu tersinden de söyleyip; fıkıh, bu iki kaynağı tarihsel
durumlara ve olaylara göre anlamak ve yorumlamaktır da
diyebiliriz.
Bunun sonucu şudur: Zamana bağlı bir fıkhî yorum ya da anlayış
sadece kendi zamanıyla sınırlı kalabilir. Yani yorum tarihseldir,
ama naslar tarihsel değildir.
Buradan hareketle biz bugün diyoruz ki, ceninin anne rahminde
canlanma süresi fıkıh ve tefsir kitaplarımızda söylendiği gibi 120
gün değil, 40-45 gündür. Selefimiz öyle anlamakta mazur idiler.
Çünkü o zaman onlara verilen bilimsel bilgi bu idi, onlar da
hükümlerini kendi zamanlarındaki bilimin verilerine dayandırmak
zorunda idiler. Yani 120 gün, naslar tarafından söylenmiş
değildi.
Bir hadisi şerifte yaklaşık olarak şöyle deniyordu: "Sizin her
birinizin yaratılışı annesinin karnında kırk günde derlenip
toparlanır. (Yani artık bir insan haline gelirsiniz). Sonra cenin
bu sürede bir çengel, sonra bu sürede bir et parçası olur. Sonra da
melek gelip ona ruh üfler ve kaderini yazar".
O zamanki bilgilerle bunu anlamaya çalışan fakih ve müfessirler "bu
sürede", "bu sürede" ifadelerini ayrı birer kırk gün olarak
düşünmüşler ve toplamının 120 gün edeceğini, yani cenine ancak 120
gün sonra ruh üfleneceğini düşünmüşler. Çünkü hadisi şerif böyle de
anlaşılabilirdi ve onlar da böyle anlamakta mazur idiler.
Oysa Müslim"in Kader bahsindeki üçüncü hadisi şerif zaten gebelik
üzerinden 40-45 geçince meleğin gelip cenine ruh üflediğini
söylüyordu ve hadisteki "bu sürede", "bu sürede" ifadelerinin, "bu
ilk kırk günde" anlamına geldiği bundan çıkarılabilirdi. Ama o
zaman muhtemelen bunun üzerinde düşünmeyi gerektirecek bir durum
yoktu. Günümüzde bunun böyle olduğu anlaşıldı ve böylece ceninin
altı haftalıkken artık bir insan olduğu sonucuna varılmış oldu.
Ondan önce cenin biyolojik olarak canlı olsa bile, mahiyetini
bilmediğimiz ruhun üflenmesi olayı, bu 40-45 gün sonunda
gerçekleşmektedir. Yani orada cenin de artık bir insandır ve onun
bizden farkı, görünmüyor olması ve küçüklüğünden ibarettir.
Bununla birlikte âlimlerimiz çocuk aldırmanın (kürtajın) hükmünü
verirken hep canlanmayı esas almışlar, ama dediğimiz gibi,
canlanmayı 120 gün olarak kabul etmişlerdir. Ceninin canlanmasından
sonra, annenin sağlığının tehlikede olması dışında cenine asla
müdahale edilemeyeceğinde ise ittifak ve icma etmişlerdir. Yani
canlanan cenin, artık vücub/hakediş ehliyeti cümlesinden olan
yaşama hakkına sahip bir kişidir ve öldürmeyi meşru kılan bir
gerekçe olmadıkça öldürülemez.
Bugün ceninin canlanmasının 40-45 günde olduğu anlaşılmış olunca,
bundan sonra annenin sağlığının tehlikede olması durumu hariç,
cenine müdahale etmenin ya da kürtajın da artık asla caiz
olmayacağı anlaşılmış olur. Hatta eskiden annenin sağlığının
tehlikede olması bile bazılarınca kürtaj için bir gerekçe
görülmemişti. Çünkü o zaman tehlike sayılacak durum tam olarak
bilinemiyordu. Bu sebeple şöyle deniyordu: Gebeliğin varlığı
kesindir, bunun sürmesinin anneye zarar vereceği ise
mevhumdur/varsayımdır. O halde böyle bir varsayım, kesin olan bir
hayatın sonlandırılmasının sebebi olamaz diye düşünülüyordu.
Ama günümüzde bunu kesin ya da kesine yakın derecede bilmek
mümkünse kanaatimizce annenin sağlığının ciddi tehlikede olması
ceninin alınmasının sebebi olabilir. Ama bu, yegâne sebeptir, başka
da bir sebep yoktur.
Gebeliğin altıncı haftası dolmadan ise cenin, ruhu olan bir insan
değildir. Ama bir insan başlangıcıdır. Dolayısıyla yine de çok
ciddi sebepler olmadan ona da müdahale caiz görülemez. Çünkü bu
fıtrata da aykırıdır. Fıtrata aykırı olan her şey, aykırı olduğu
ölçüde sakıncalıdır. Ne var ki, 40-45 günden sonrası için sebep
oluşturmayacak bazı durumlar bundan önce bir sebep sayılabilir.
Ağır diyabet ve lösemi gibi annenin çok zorlanacağı bir hastalığı
ve bazı fakihlere göre, tecavüzden oluşan bir gebelik, kesin hüküm
olmamakla beraber, altı haftayı doldurmamış bir ceninin alınmasını
caiz kılabilir.