Kürt yazarın dokunulmazlık yazısı HDP'lileri öfkelendirecek!
Abone olHabertürk gazetesinin Kürt kökenli yazarı Muhsin Kızılkaya, dokunulmazlıkların kaldırılmasını bugünkü köşesine taşıdı. Kızılkaya'nın yazısındaki detaylar hakkında fezleke olan HDP'lileri kızdıracak türden.
Habertürk gazetesi yazarı Muhsin Kızılkaya, "DEP’ten
HDP’ye dokunulmazlıklar!" başlıklı bugünkü yazısında
1994'te Meclis'ten zorla çıkarılıp cezaevine konan DEP'lilerle
bugün dokunulmazlıkları kaldırılan HDP'lileri kıyasladı.
Yazısına "1994’te DEP’lilerin Meclis’ten 'atılmasıyla' bugün birçok partiden milletvekilleriyle birlikte bazı HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması apayrı şeylerdir" sözleriyle başlayan Kızılkaya, yazısını teröre destek veren HDP'lileri eleştirerek sonlandırdı.
"Bugün dokunulmazlığı kaldırılan HDP’lilerin önemli bir kısmı,“Belki Erdoğan’ı devirirler” diye silahlı Kürtlere destek veren sosyalist Türklerdir. 1994’te Meclis’ten atılanların dördü de Kürt milliyetçisiydi!"
ERDOĞAN'IN SAYESİNDE OLDU
Kızılkaya, Türkiye'deki Kürtlerin varlıklarının tanınmasında PKK
ve HDP'nin hiçbir katkısı olmadığının da altını çizerek
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sahip çıktı.
"Evet Kürtler, Recep Tayyip Erdoğan iktidarı sayesinde zalim devletin zulmünden kurtuldu. Bu işte PKK-HDP’nin hiçbir “katkısı” olmadı, tam tersine buna köstek olmaya çalıştılar."
Muhsin Kızılkaya'nın bugünkü yazısının detayları şöyle:
"1994’te DEP’lilerin Meclis’ten “atılmasıyla” bugün birçok partiden milletvekilleriyle birlikte bazı HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması apayrı şeylerdir.
Biri siyahsa, öteki beyazdır.
Dolayısıyla bugün, birilerinin iddia ettiği gibi ne tarih tekerrür ediyor, ne de Kürtler Meclis’ten atılıyor.
***
1994’te DEP’liler Meclis’ten atıldığında, bu memlekette henüz Kürt’e “Kürt” denmiyordu. Birisine “Kürt” demek için “Kuzey Irak’ta yaşayan peşmergelerin Türkiye’deki akrabası” deniyordu. Kürtçe kitap, dergi, gazete çıkarmak yasaktı. Bu yasağı delen yayınevleri mahkemeye veriliyor, Kürtçe kitap satan kitapçıların kafasında o kitaplar parçalanıyordu.
Kürtçe radyo-televizyon yayınları o kadar yasaktı ki, damlarına çanak anten takıp yurtdışında yayın yapan Kürtçe kanalları seyredenlerin çanakları sökülüyor, çanlarına ot tıkanıyordu.
Arabalarda bile Kürtçe müzik dinlemek yasaktı; hele Şivan Perwer... Kontrol noktalarına yaklaştıklarında sürücüler Kürtçe kasetleri çıkarıp hemen Türkçe bir kaset takıyordu.
Faili meçhuller çağıydı. Örgüt mensubu olduğundan kuşku duyulan kim varsa ensesine tek kurşun yiyordu.
Sokaklar tekin değil, herkes akşam saat sekizde evine kapanıyordu.
Meclis’te bir Kürt milletvekilinin iktidar partisi sıralarına parmağını sallayarak değil, “Sayın Öcalan ve PKK gerçeğini kabul etmek zorundasınız” diye bas bas bağırması, içlerinden birisinin çıkıp, mesela Leyla Zana gibi “Bu yemini Türk ve Kürt halkının kardeşliği için ediyorum” demesi bile bağışlanmaz bir suçtu.
1994 Mart’ında Meclis kapısında polisler bekledi. Bunu söyledikleri için dokunulmazlıkları kaldırılan vekiller teker teker arabalara tıkıştırılıp nezarethanelere atıldı. İşkence gördü. Hızlıca ifadeleri alındı, apar topar DGM’ye çıkarılıp hemen tutuklandılar. Ardından ağır cezalara çarptırıldılar.
Hiçbir hukuki prosedüre bağlı kalınmadı.
Her şey çok kısa süre içinde olup bitti.
***
DEP’lilerin hiçbiri o günlerde, “Biz sırtımızı PKK’ya dayıyoruz” dememişti. Hiçbiri, “PKK sizi tükürüğüyle boğar” diye efelenmemişti.
O zamanlar PKK henüz küçük kızları canlı bomba yapmamıştı. Dolayısıyla hiçbiri canlı bombanın cenazesine katılmamıştı.
Hiçbiri canlı bombalara destan yazmamıştı.
Hiçbiri “halkı sokağa” davet etmemişti.
Hiçbiri kazılan hendeklerin başına gidip, orada ölümü bekleyen 13-15 yaşlarındaki çocukların korkudan kaskatı kesilmiş yüzlerine bakıp “Direnin fırtına çocukları, zafer yakındır” deyip sıcak evlerine, çoluk çocuğunun yanına gitmemişti.
Leyla Zana’nın, Orhan Doğan’ın, Selim Sadak’ın, Hatip Dicle’nin suçu “Kürtçülük”tü, o yüzden 10’ar yıl hapiste kaldılar, 2005 yılında AK Parti’nin yasalarda yaptığı birtakım değişikliklerle serbest kaldılar.
***
Bugün bambaşka bir Türkiye var oysa...
Kürtler adına mücadele yürüttüklerini söyleyenlerin amacı çoktan Kürtlerin “kurtuluşunu” aştı. Çünkü bu süre içinde Kürtler “kurtuldu”. Evet Kürtler, Recep Tayyip Erdoğan iktidarı sayesinde zalim devletin zulmünden kurtuldu. Bu işte PKK-HDP’nin hiçbir “katkısı” olmadı, tam tersine buna köstek olmaya çalıştılar. Kürtçe televizyona, Kürtçe seçmeli derse bile karşı çıktılar. Yaptıkları tek şey, dönemin zalim devletinin yerine geçerek halktan haraç almak, korkuyla, tehditle “mağdur” halkı kendilerine “mecbur” etmek oldu.
***
Peki AK Parti iktidara geldikten sonra neler oldu?
Kürtçe televizyon, radyo, gazete ve kitaplar serbest kaldı.
Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı, Kürtçe’nin temel eserlerinin bir kısmını Kürtçe ve Türkçe olarak yayınladı.
Kürtçe alfabe özgürleşti.
Hapishanelerde Kürtçe görüş geldi.
Seçimlerde Kürtçe propaganda serbest kaldı.
Okullarda Kürtçe seçmeli ders kondu.
Üniversitelerde Kürtçe bölümler açıldı.
Kürtçe kolej açma izni çıktı.
Mahkemelerde Kürtçe savunma hakkı getirildi.
İçinde “Kürt” ve “Kürdistan” kelimeleri geçen siyasi partiler yasal olarak kuruldu.
Ve en önemlisi, okullarda her sabah çocuklara okutulan “Andımız” uygulamasına son verildi.
***
İşte bu koşullarda diğer milletvekilleriyle birlikte HDP’lilerin dokunulmazlığı kaldırıldı.
Buna izin veren Anayasa değişikliği Meclis’ten geçtikten sonra Cumhurbaşkanı’na gitti. Cumhurbaşkanı bütün yasal süresini kullanarak son saatlerde imzaladı. Adalet Bakanlığı’nda bekleyen fezlekeler teker teker gözden geçirildi. Sırası gelen savcılıklara gönderildi. Savcılıklar hiç acele etmeden yasalara uygun olarak, hakkında fezleke olan milletvekillerine telefon ederek gayet nazik bir şekilde ifadeye çağırdı.
HDP’liler de daha önce savcıların çağrılarına uymayacaklarını ilan etmişlerdi zaten.
Ben bu yazıyı yazdığımda henüz hiçbir milletvekili ensesinden tutularak zorla ifadeye götürülmemişti.
***
Ha unutmadan, bugün dokunulmazlığı kaldırılan HDP’lilerin önemli bir kısmı, “Belki Erdoğan’ı devirirler” diye silahlı Kürtlere destek veren sosyalist Türklerdir.
1994’te Meclis’ten atılanların dördü de Kürt milliyetçisiydi!