Kürt sorununa çözüm: İzmir'in 'yukarısındaki' halk ne diyor?
Abone olPKK kurucusu Abdullah Öcalan'ın örgütün silahlı güçlerine Türkiye dışına çekilme çağrısı yapmasıyla yeni bir aşamaya giren Kürt sorununa çözüm girişimini İzmir'in yoksul kesimleri nasıl değerlendiriyor? Rengin Arslan İzmir'deki Türklere ve Kürtlere sordu.
İzmir'de Kürt sorununa çözüm arayışının nasıl algılandığını soruştururken sahil kesiminden yukarılara çıktıkça daha çok Kürt vatandaşla konuşma imkanı buluyorum.
Yoksul bir kesimin yaşadığı Yapıcıoğlu Mahallesi'nde kahvede, pidecide, çocuk parkında veya evinin önünde oturan insanlar ikiye ayrılmış durumda. Bu mahallede hem Türkler hem Kürtler var.
Kürt göçünün buralarda yoğun olduğu dile getiriliyor Türkler tarafından. Arada bir husumet yok ama hepsi Kürtlerin mahallede çoğalmasına bir şekilde değiniyor. Seslerinde şikayet ve yakınma tonu ağır basıyor.
Aynı mahallede yaşayan Kürtler arasında da Türkler arasında da, hapisteki PKK lideri Abdullah olumlu karşılayan ve bu sürece inananlar var.
Hatta konuştuğum Kürtlerin tamamı AKP’yi ve politikalarını destekliyor. Başbakan 'a atfen, “Tayyip bu işi çözer” diyenler çoğunlukta.
Türkler arasında ise AKP’li olanlar, ne olursa olsun kalıcı çözümün geleceğine inanıyor. CHP’ye oy verenler ise, aynı sahil kesimindekiler gibi, “taviz verildiğini” düşünüyor.
'İdam' farkı
Sahil kesimiyle bu mahalle arasındaki en önemli fark ise, barışın geleceğine inanmayanların hiç “idam” kelimesini kullanmaması.
Sahildekiler, sözlerine Öcalan için “Çoktan asılmış olmalıydı,” diye başlarken, 'yukarıdakiler' bu türden bir görüşü hiç dillendirmiyor.
Gençleri bulmak için daha önce yazlık sinema olan bir halı sahaya iniyoruz.
Ama orada gençler değil, çocuklar var daha çok. Fotoğraf çektiğimi gören birisi yanıma geliyor. "Abla kapatacaklar mı burayı?" Gazeteci olduğumu söyleyip, yanıtını bilmediğimi söylüyorum. "Öyle bir söylenti mi var?" diye soruyorum. "Yok da sen öyle gelip fotoğraf çekince korktum" diyor. Çocuk parkının veya açık alanın olmadığı, evlerin üst üste yığıldığı bu mahallede halı sahanın o çocuklar için ne demek olduğunu anlıyorum.
'Barış yapmak zor, çatışmak daha kolay'
Dükkanı önünde otururken konuştuğumuz 77 yaşındaki Özer amca, Giritli olduğunu söyledikten sonra, "Burada Türklerden pek kimse kalmadı. Ben varım, şurada biri var, öbür yanda öbürü. O kadar," diyor.
Öcalan'ın mektubunda yazanların ise belirleyici olmadığı görüşünde. "PKK uygulayacak mı?" diye soruyor.
"Gizli kapaklı bir şeyler yapılıyor. Barış yapmak zor, çatışmak daha kolay. PKK taşeron zaten. Kaçakçılık var, silah kaçakçılığı var," diyerek örgütü ve görüşmeleri eleştiriyor, silahlı çözümü savunuyor.
Dükkanında çocukluk arkadaşlarını ağırlarken konuştuğumuz Mardinli bir pideci ise barış olacağına inanıyor: "Biraz imanı olan bir insan, ben inanıyorum diyen bir insan, bu kanın durmasını ister," diyor.
'O iş öyle kolay değil'
Daha önce meyhaneyken, kahveye dönüştürülen Mavi Köşe Kıraathanesi'nde bir masada oturanlar ise soruyu sormamla birlikte, aynı mahalle geneli gibi ikiye ayrılıyor.
Kürt olduğunu ve AKP'ye oy verdiğini, partinin gençlik kollarına kayıtlı olduğunu söyleyen bir genç, barışın en hararetli savunucusu.
Tavla oynayan ikili ise temkinli yaklaşıyor. Dudak kenarıyla gülüyorlar bu gence. Tavla oynayan biri, "ne olduğunu bilmese de" AKP'nin bu süreçten mutlaka bir çıkarı olduğunu söylüyor. Bu sürecin nasıl olup da bu kadar hızlı ilerlediğine, nasıl başladığına anlam veremediğini belirtiyor.
Bir başka kahvehanede dışarıda sigara içenler de aynı şekilde temkinli, hatta bazıları tepkili.
“O iş öyle kolay değil” diyor bir genç. "Hangi iş?" diye soruyorum. “Barış,” diyor, “o kadar kolay olmaz. Hepsinin bir çıkarı vardır mutlaka.”
"Barış nasıl gelir?" sorumun yanıtı burada da yok. Pek çoğu bu soruyu bana yöneltmeyi tercih ediyor. “Siz bilirsiniz, siz söyleyin, barış nasıl gelir?” diye soruyla cevap veriyorlar.
İzmir'in yoksul, yukarı mahallesi ile zengin sahil kesimini birbirine bağlayan taş merdivenlerden aşağıya iniyorum.
Hapisteki PKK kurucusu ile istihbarat görevlileri arasında görüşmeler yürütülmesine karşı olanların pek çoğu, ne yazdığını değil, Öcalan'ın mektubunun okunmuş olmasını daha çok önemsiyor. İlk tepkileri buna.
Barışın nasıl geleceğine ilişkin bir yanıtları olmasa da, 'bu işin' görüşülerek çözülemeyeceğine inandıkları açık.