Bir magazin gafıyla gündeme geldi ama aslında o Türk edebiyatının başyapıtlarından biri... Sabahattin Ali'nin ilk kez 1943 yılında yayımlanan ve bugün hala en çok okunan kitaplar arasında yer alan romanı "Kürk Mantolu Madonna" hakkında bilinmesi gereken 10 şey... Kürk Mantolu Madonna romanında Maria Puder ve Raif Efendi'nin aşkını anlatan Sabahattin Ali, askerdeyken, kolu çatlak halde yazdı. Ali'nin kitabı yazarken yaşadığı acıyı giderebilmek için kolunu sık sık sıcak suya soktuğu biliniyor. Deyim yerindeyse Kürk Mantolu Madonna, Ali'nin dizinin üstünde yazdığı bir kitap. GAZETEDE YAYINLANDI Raif Efendi'nin içsel yolculuğunu aşk ile sarıp sarmalayarak okuyucuya sunan roman, ilk olarak 1940 yılında Hakikat gazetesinde “Büyük Hikaye” başlığı altında 48 bölüm olarak yayımlandı, sonra 1943 yılında Remzi Kitabevi tarafından basıldı. Sabahattin Ali, romanın ana fikrini, ”Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?” sözleriyle açıkladı. 2016 YILI BAŞINDA İNGİLİZCEYE ÇEVRİLDİ ‘Kürk Mantolu Madonna’, 2016 yılı başında İngiliz yayıncı Penguin’in "Modern Klasikler" serisi arasında yer aldı. Penguin Yayınevi'nin Modern Klasikler Serisi kapsamında Maureen Freely ve Alexander Dawe tarafından geçtiğimiz mayıs ayında çevrilen ‘Kürk Mantolu Madonna', 73 yıl sonra ilk kez İngilizceye çevrilmiş oldu. 7 DİLDE BASILDI ‘Kürk Mantolu Madonna’nın ONK Ajans aracılığıyla bugüne dek İngilizce (Madonna in a Fur Coat), Almanca (Dörlemann), Fransızca (Le Serpent a Plumes), Rusça (Ad Marginem Press), Hırvatça (Hena Com), Arapça (Sphinx) ve Arnavutça (Shkupi) yayımlandı; İspanyolca (Salamandra), İtalyanca (Scritturapura), Hollandaca (Verlag Van Gennep) ve Gürcüce (Ustari) baskıları da yayına hazırlanıyor. KİTAPTA NE ANLATILIYOR? Romanda, 20'li yaşlarında babasının isteği üzerine gittiği Berlin'de, sanata olan ilgisi sayesinde bir sanat galerisini ziyaret eden Raif Efendi, galerideki tablolar arasında bir sanatçının otoportresini görür ve tablodaki kadını hiç tanımamasına rağmen platonik olarak aşık olur. Bu tablo onda daha önce hiç hissetmediği duygular uyandırır. Raif Efendi tablodaki portrenin, Andrea Del Sarto tarafından yapılmış "Madonna delle Arpie" isimli tablodaki Madonna'nın portresine benzediğini düşünür. Tabloya o kadar hayran olur ki fırsat buldukça tabloyu görmeye gider, fakat başka gözlerin onu takip ettiğini fark etmez. Artık ritüel halini alan bu tabloyu seyretme seansınlarından birinde bir kadın onun yanına gelir. Bu kadın, tablonun sahibi olan sanatçı Maria Puder'dir. Bir tablodan başlayan aşkı anlatan roman için Sabahattin Ali’nin Andrea Del Sarto imzalı "Madonna delle Arpie" tablosundan ilham aldığı biliniyor. 1983’ten bu yana Yapı Kredi Yayınları’nın bastığı ‘Kürk Mantolu Madonna’, yayınevine geçtiği günden bu yana on binlerce sattı. Hala popülerliğini koruyan Türk edebiyatının başyapıtı, ayda ortalama 10-15 bin arasında satmaya devam ediyor. ÖĞRETMENLER TAVSİYE EDİYOR Sabahattin Ali'nin kızı müzikolog Filiz Ali, ‘Kürk Mantolu Madonna'nın bu kadar ilgi görmesini ve en çok satanlar listesinde yer almasını "Kitap genç insanların duygularına hitap ediyor. Edebiyat öğretmenleri, hala öğrencilerine bu kitabı tavsiye ediyor ve gençler duygularını aktardığı için kitabı severek okuyor" sözleriyle özetliyor. Usta edebiyatçının şiirleri birçok sanatçı tarafından bestelenip şarkı sözü haline getirildi. Ali’nin bestelenmiş şiirlerinin bazıları şöyle: Aldırma Gönül (Edip Akbayram), Leyim Ley (Zülfü Livaneli), Çocuklar Gibi (Sezen Aksu), Ben Gene Sana Vurgunum (Nükhet Duru). KİTABA İLK ELEŞTİRİ NAZIM HİKMET'TEN Kitap 1943 yılında basıldıktan sonra ilk eleştiri Nazım Hikmet’ten geldi. Nazım, Mayıs 1943’te Bursa Hapishanesi’nden gönderdiği mektupta Kürk Mantolu Madonna hakkında şunları yazdı: “Kürk Mantolu Madonna, ben bu kitabı hem sevdim hem kızdım. Evvela niçin kızdığımı söyleyeyim. Kitabın birinci kısmı bir harikadır. Bu kısmın kendi yolunda inkişafı yani bir küçük burjuva ailesinin içyüzünü tahlili öyle bir haşmetle genişlemek istidadında ki, insan buradan ikinci kısma geçerken, elinde olmayarak, yazık olmuş, bu çok orijinal, çok mükemmel başlangıç ve imkan boşuna harcanmış, keşke bu başlangıç harcanmasaydı, diyor. Ben başlangıcı okurken yani Berlin’e kadar olan pasajı, senin benim anladığım manadaki realizmine hayran oldum. Beni dinlersen o başlangıcı almak ve kahramanın ölümünü kısaca tekrarlamak suretiyle o ailenin efradı ve eşhasının hayatları etrafında bir ikinci cilt, ayrı bir roman yapabilirsin, böylelikle de dinlemeye başladığımız harika musiki birdenbire kesilmiş olmaz. Gelelim ikinci kısmına, o kısım, başlı başına bir büyük hikaye olarak güzeldir ve böyle bir tecrübe gerek senin için gerekse Türk edebiyatı için lazımdı. Sen bu tecrübeyi başarıyla yaptın.”