İNTERNETHABER-ÖZEL / Kudüs aşktır, hasrettir. İnsanlığın gözünün nurudur. Kudüs yer yüzünden arş-ı alaya en yakın yerdir. Hz. Meymune'nin Kudüs sorusuna karşı, Efendimiz 'Oraya gidin ve orada namaz kılın' diye buyurdu. Hz. Meymune tekrar sordu, 'Gidemezsek ne yapmak gerek?' Efendimiz, 'O zaman kandillerinde yakılmak üzere yağ gönderin' der. Peki ilk haçlı seferlerinden beri rahat yüzü görmeyen, oluk oluk kan akan Kudüs'e nasıl gidilir? Kudüs'te neler yapılır? Kudüs'te ne yenir? İşte bu sorularınıza İnternethaber olarak Kudüs'e giderek yanıt aradık... 1- Eğer vize işleminizi kendiniz yapacaksanız konsolosluk sayfasından İsrail'in istediği gerekli bilgileri öğrenebilirsiniz. 2- Vize başvurusu bir tur şirketi aracılığı ile yapılacaksa, şirkete en az 6 ay süresi kalmış olan pasaportunuzun ve kimliğinizin resmini göndermeniz yeterli olacaktır. Ardından İsrail'in size vize verip vermediğini beklemeniz gerekiyor. Bu bekleme süresini hiç hafife almayın. Çünkü seyahatinize 1 gün kalaya kadar sizi bekletebilir. 3- Vize onayı geldikten sonra, seyahatiniz başlıyor. Sabiha Gökçen Havalimanı veya Atatürk Havalimanı'ndan bilet ve pasaport işlemleriniz için sıraya girmeniz gerekiyor. Öncesinde uçuş pulunu 15 TL karşılığında vezneden almayı unutmayın. Kol ve sırt çantanız dışında büyük bavulunuz varsa yanınıza almamanız sizin için daha iyi olacaktır. Bagaja verin mutlaka. Zira bavulunuz İsrail havaalanına indiğinizde herkesin ortasında karıştırılabilir. Özel eşyalarınızın ortaya saçılmasını istemezsiniz. 4- Pasaport işlemlerinin ardından uçağın kalkacağı kapıya gittiğinizde bizim Türk görevliler bagaja vermeyip yanınıza aldığınız kol çantası, sırt çantası vs dedektörle kontrol ediyor. 5- Uçağa alındıktan sonra yaklaşık 1,5 saatlik bir yolculuğun ardından Tel Aviv Ben Gurion (İsrail'in kurucusu) havalimanına iniş yapıyoruz. Mirasımız Derneği ve Yörünge Tur ile gazeteci, akademisyen ve öğrenci topluluğu ile toplam 30 kişilik bir grup olarak gezimize start veriyoruz. 6- İşte İsrail zulmünü ilk hissettiğiniz anlar burada yaşanıyor! Pasaport kontrolü için sıraya giriyorsunuz ve kendinizi bir anda etrafı incelerken buluyorsunuz. Sağınıza baktığınızda ise küçük bir odadaki insan yığınını farkediyorsunuz. Herhangi bir sebeple pasaport kontrolünden geçemeyen kişiler toplanıyor o odada. Kendilerine göre seçiyorlar bu kişileri çoğu zaman sırf bekletmiş olmak için bekletiyorlar. 7- Eğer tur şirketiyle gittiyseniz ve 1-2 kişi o odaya alındıysa vay halinize! Uzun saatler beklemeye hazır olun. Bizim 30 kişilik grup içerisinde 1 bayan muhabir ve 1 erkek kameraman o odaya alındı. Grup olarak onları 2 saat dışarda bekledikten sonra serbest bırakılma işlemlerinin uzun süreceğini düşünerek biz havaalanından çıkarak seyahatimize başladık. Akşamına ise bayan muhabirin haberi geldi. Kendisinin Avusturalya vatandaşlığı bulunduğunu ve kameramanıyla çelişkili ifadeler verdiği için psikolojik baskıya maruz bırakıldığını öğrendik. İsrail, Avusturalya'yla arasında siyasi bir mesela olmasını göze almadığından bayan muhabirin geri dönmesini sağlamaya uğraşmış ve başarılı olmuş. Bayan muhabirimiz daha fazla dayanamayıp 'beni geri gönderin' demiş. Ardından da 10 sene deport yedi. Yani İsrail'e giremeyecek artık. Kameraman ise akşamüstüne doğru serbest bırakıldı ve bizim ekibe katıldı. 8- Eğer kendiniz seyahatinizi planladıysanız havaalanı dışında, taksi ve otobüsler mevcut. Grup ile gittiyseniz şirketin anlaştığı otobüs sizi otelinize bırakmak üzere kapıda bekliyor oluyor. 9- İlk durak Yafa şehri. Eski Yafa şehrinin sahilinden hüzünlü bir şekilde Tel Aviv şehrine bakıyoruz. Şehrin bir diğer yüzünü görüyoruz, çalınan bir şehri! Muhteşem deniz manzarasına kendinizi kaptırayım demeyin. Neticede unutmayın bu ülke kendini üstün ırk görüyor. O manzaraya bakarken şehrin doğusunda yaşanan mücadeleyi unutmayın. Akan kanlar gelsin aklınıza. Atalarınızın mirasını dağıtmış, günahsız insanların şehit etmiş, siyonist bir kavim. 10- Yahudilerin yarısından fazlası ateist aslında. Dinine bağlı olanlarını ise siyah kıyafetleri, favorilerinden sarkan zülüfleri, başlarındaki kipaları ve hatta kadınlarının kendi saçlarını göstermemek için taktığı peruklardan anlıyorsunuz. 11- Hava oldukça sıcak. Deniz kenarları yüzen insanlarla dolu. Etrafa baktığınızda ise heryerde Osmanlı'dan izler var. Şehir ilk olarak Araplar tarafından kurulmuş olup Mısır Firavunlarının, Roma’nın, Eyyubiler’in, Tolonoğulları’nın ve Osmanlı hakimiyetinin izlerini taşıyor. Mahmudiye Mescidi (medrese , külliye, camii ve mahkeme binasından oluşuyor) mutlaka görülmesi gerekiyor. Mahmudiye Camiinin şadırvanı, avlusu, camii içi çok güzel ve estetik bir mimarisi var; hayran kalıyorsunuz. Medresesi işgal edilmiş ve Yahudiler burayı maalesef üzerine iki kat daha çıkarak otel yapmışlar. Cami iki mihrablı, tek minberli, taş kubbeli iç içe geçmeli revaklardan oluşuyor, her iki yanında caddeye bakan medrese dükkanları da işgalci Yahudiler tarafından işgal edilmiş ve çeşitli işyerleri adı altında kullanılıyor. 12- Mahmudiye Cami'nin güney duvarının doğu ucunda ‘Süleyman’ın Sebili’ var, onun üstünde de bir tuğra bulunuyor. Caminin hemen arka tarafında Sultan II. Abdülhamit'in tahta çıkışının yirmi beşinci yılı anısına 1901 senesinde inşa edilmiş bir saat kulesi var. Saat kulesi meydanın tam ortasında bulunuyor. Saat kulesinin etrafı Osmanlı tarafından inşa edilen kapalı çarşılar, sebiller ve sokakları ile çevrili. İsrail, işgal ettiği tüm topraklarda yerli ve Müslüman insanı göçe zorluyor, hapse atıyor, mülklerini elinden alıyor. Bir zamanlar Yafa’da Müslümanlar çoğunlukta iken şimdi ise sadece parmakla sayılacak kadar azlar, sokaklarda rastlanmıyor, camide, namaz vakitlerinde bir saf dahi dolmuyor. Çünkü Yafa’da Müslüman toplumun izi tamamen silinmiş.. 13- Yafa şehrinden sonra ikinci durağımız olan El-Halil'e varıyoruz. Yafa'daki kalabalık ve şaşa, El-Halil'e geldiğimizde yok oluyor. Hayalet bir şehir var karşımızda. Ayak attığınız anda, sokakların boşluğu, silahlı askerlerin gölgesi göze çarpıyor. Çocukların oyun oynayabileceği yerler olmadığı için sokaklarda boş boş oyalanıyorlar ve gelen her turistten ısrarcı olarak para istiyorlar. 14- El-Halil'e Halilurrahman Camii için geliyoruz. Aslında artık yarısı cami diğer yarısı ise sinagoga çevrilmiş. Hikayesi ise yürek burkuyor. 24 yıl önce bir sabah namazında fanatik bir Yahudi tarafından yapılan katliamın izlerini taşıyor burası. Yahudi bir terörist camiye baskın düzenleyip namaz kılan 29 müslamanın üzerine ateş edip şehit olmasına sebep olmuştur. 300 kişi ise bu katliamda yaralanmıştır. Bu saldırının ardından cami ibadete kapatılmıştır. Saldırının üzerinden yedi ay geçtikten sonra cami yeniden ibadete açılmış ancak bu süre zarfında caminin içerisine özel güvenlik sistemleri yerleştirilmiş; mihraba gözetleme noktaları konulmuş ve cami elektronik kapılarla bölümlere ayrılmıştır. İbadet etmek isteyen Müslümanlar mihraba girmeden önce birkaç elektronik kapıdan geçmek zorunda bırakılmıştır. Hepsinden de önemlisi caminin üçte ikilik kısmı sinagoga çevirmiştir. Müslümanlara tahsis edilen üçte birlik kısmında ise sadece 300 kişi ibadet edebiliyor. Üstelik tıpkı bugün Mescid-i Aksa’da yaşananlara çok benzer bir şekilde otuz yaşın altındaki Müslümanlara da camiye girme konusunda kısıtlama getirilmiş. 15- El-Halil'den ayrılırken kalbimizin bir köşesi orada kalıyor. Kim bilir birdahaki gelişimizde bu kadarını bile görebilecek miyiz? Otele doğru ilerlerken yol boyunca İsrail sokaklarını, Kudüs sokaklarını, Sultan Süleyman'ın yaptırdığı surları, Osmanlı'dan kalma izleri, İsrail ve Filistin plakalarının farklılığını; Yahudileri ne kadar sevmesekte trafik kuralları konusunda inanılmaz derecece saygılı olduklarını gözlemliyoruz. Eğer yola bir adım bile attıysanız yoldaki araç anında durup size yol veriyor. Sanırım onlara dair tek iyi özellik bu! 16- Gittiğiniz tur şirketi seyahat dönemizdeki uygunluk durumuna göre otel seçiminde bulunuyor. Seçilen otel Mescid-i Aksa'ya yakın veya uzak olabilir. Ne kadar yakınsa o kadar şanslısınız aslında. Özellikle sabah namazında grubu kaçırmışsanız kendiniz bile yürüyerek korkmadan gidebilirsiniz. 17- Etrafta zırhlı, eli silahlı Yahudi askerlerini görmek mümkün. Ve heryerde sürekli sizleri izleyen kameralarla çevrili şehir. Ve ellerindeki silahları kullanmakta hiç tereddüt etmiyorlar. Geçen sene 16 yaşındaki Filistinli bir genç kızı sırf üstünü aratmadı diye acımadan öldüren Yahudiler bugün ise zihinsel engelli bir Filistinli kadını dur uyarılarına uymadığı gerekçesiyle öldürdü. Kısacası, katliam yapmak için özel birşey yapmanıza gerek yok gözlerine kestirdiklerini öylecene öldürüyorlar. İsrail'de kadınlar da askerlik yapıyor. Erkeklerde mecburi askerlik süresi 3, kadınlarda ise 2 yıl. 18- Kudüs’teki Osmanlı mirası içinde belki de en önemlisi Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilen surlardır. Surların bir kısmı Bizans döneminden kalmış ve Kanuni tarafından onarılmıştır. Toplam uzunluğu 4400 metre olan surların yüksekliği 12 metre civarındadır. Bu surların 34 kulesi ve 7 kapısı vardır ve bunların 6’sının üzerlerinde yapım tarihlerini gösteren kitâbeleri bulunuyor. 1- Halil Kapısı 2- Cedid Kapısı 3- Amud Kapısı 4- Sahire Kapısı 5- Megaribe Kapısı 6- Esbat Kapısı 7- Hz.Davud Kapısı 19- Surların içinde Mescid-i Aksâ ve her bir sokakta bizim Türkiye'deki gibi kapalıçarşı ve mısır çarşısı benzeri dükkanlar yer almaktadır. Surların içerisindeki çarşılar alabildiğine uzun, ülkede yaşanan savaşa rağmen halen daha canlılığını koruyor. Her bütçeye, herkese uygun; kıyafet, hediyelik eşya, gıda, baharatlar, şekerler bulunuyor. Ülkedeki para birimi ise İsrail Şekel. Geçen sene neredeyse Türk lirasıyla eşdeğer olan bu para bu sene ise oldukça pahalı. Örneğin 100 Türk lirasını şekele çevirmek istediğinizde size 70 şekel veriyorlar. Ama en güzel yanı ise bu ülkede para birimi İsrail şekeli olmasına rağmen Türk lirası kabul eden dükkanlarda var. Yani gitmeden evvel dolar ve eurom yok İsrail şekeline de çevirmedim diye korkmayın Türk lirasını kabul eden dükkanları bulabilirsiniz. Tatlılarında peynir kullanmayı seviyorlar. Hurma ve zeytin alabildiğine çok. Renkli şekerlemeler oldukça popüler. Baharatlarında zahter ön planda. 20- Eski çarşı sokakları adeta kültür şöleni, her milleten her renkten her dinden insanı görmek mümkün. Ama bir Türk olarak oradaysanız şaşırmaya hazır olun. Çünkü sanki alnınızda Türk damgası varmışcasına herkes sizi tanıyor. Sokaklarda her an Türk, Türko, Türkish diye bağıran insanların çıkması muhtemel. İftar saati çarşı içinde hızlı adımlarla dolaşırken Türk olduğumuz için bedavaya su veren satıcılar olduğunu görünce insan duygulanmadan edemiyor. Onlara yardım etmek için biz gittik ama onlar bize sahip çıkıyor evimizde hissettiyor. 21- Genelde altın sarılı kubbe Mescid'i-Aksa sanılıyor. Halbuki sarı kubbeli mescid Kubbetül-Sahra, içinde bulunduğu 144 dönümlük alan ise Mescid'i-Aksa'dır. Yani sadece tek bir mescidden değil içindeki taş, toprak duvarlar ve mescidlerin tamamından oluşan alana Mescid'i-Aksa deniyor. Peygamber efendimizin isra ve miraç hadiselerinin meydana geldiği, içinde mukaddes kayanın olduğu mescid ise sarı kubbeli olandır. Aslında sadece o mescidin içinden ibaret değildir mukaddes kaya. Dikkat ettiyseniz Kubbetül-Sahraya ulaşmak için merdiven çıkmanız gerekiyor çünkü tepelik bir alana sahip. Sebebi ise mukaddes kayanın üzerine yapılması. Mescidin içerisinde kayadan bir bölüm insanların buna şahit olabilmesi için orjinal haliyle bırakılmış ve içindeki mağaraya inilip peygamber efendimizin Hz. İbrahim, Hz. İsa, Hz. Nuh'a namaz kıldırmış. Eğer Kabe'yi kıble olarak esas almasaydık ilk kıble Kudüs olacaktı. Ve yönümüz her yöne olabilecekti. 22- Mescid-i Aksa yani Harem'i Şerif, edilen ibadetlerin bin ile sevaplandırıldığı, mucizelerin yaşandığı ötelere en yakın olduğumuz nokta. Yönünüzü nereye çevirseniz hayran kalıyorsunuz. Peygamber efendimiz Miraç için Kudüs'e indiğinde elbette Kubbetül-Sahra yoktu. Daha sonradan yapıldı. Kübbetül-Sahra'nın kalbı Mukaddes yani Muallak Kayası, Kayanın kalbi ise mağaradır. 23- Kudüs'te Hz. Davud ve Hz. Musa'nın kabirleri de var. Hz. İsa'nın çarmıha gerilip çile yolundan geçip göğe çekildiği alanlar ise işaretlenmiş durumda. Kıyamet Kilise'nin içinde insanlar hacı olmak için uzun kuyruklar oluşturuyor. Selahattin Eyyübi'nin evi, Selman'ı Farisi'nin makamı, Rabiatül Adeviyye'nin makamı yine Kudüs'te bulunmaktadır. 24- Kudüs'ü en iyi görebileceğiniz alan Zeytindağı. Tam karşısında surların içerisinde bulunan Mescid-i Aksa duruyor. Zeytindağı'nın hemen altında ise Yahudilerin öldüklerinde orada yatmak için milyon dolarlar yatırdıkları mezarlar var. Mezarların yanlarında küçük pencereler görmek mümkün. Cennetten bizleri oradan izleyeceklermiş! Yahudiler kendilerini üstün ırk gördükleri için Kıyamet'in koptuğunda sırat köprüsünün Cehennem Vadisi üzerinde kurulacağına ve favorilerinden uzattıkları zülüfleri Allah'ın tutup onları Cennet'e kolayca geçirceğine inanıyorlar. O yüzden orası onlar için çok değerli. Hatta Sultan Süleymanın yaptığı surların Zeytindağı'na baktığı tarafta altın kapının kapatılmasına tepkililer. Çünkü kıyamet kopup Cehennem Vadisi üzerinde sırat köprüsü kurulduğunda o kapıdan Cennete gireceklerine inanıyorlar. 25- Onlar için Ağlama Duvarı bizim için ise peygamber efendimizin Burak isimli atını bağladığı Burak Duvarı. Aslında tek bir duvar iki farklı dua iki farklı din. Biz duvarın içinde Allah'a ibadet ederken onlar duvarın dışında ağlıyorlar! Ağlama sebepleri ise 1. Mabed, 2. Mabed'in yıkılışı ve Ahit Sandığı'nın kaybolması. Ahit sandığını bulmak içinde bitmek tükenmek bilmeyen enerjileriyle sürekli Kudüs'ün altını kazmayı sürdürüyorlar. Şuan da Kudüs'ün altında 2 sinagog var. Ve kazdıkları alanları görmek mümkün. Özellikle duvarın kendilerine ait Ağlama Duvarı dedikleri bölümün önünde devasa bir şantiye alanı var. Ağlama Duvarı'nda bazen gerçekten bazen ise ağlama numarası yaparak yakarıyorlar. Dieklerini yazdıkları kağıtları bu duvara sıkıştırmayı ihmal de etmiyorlar. 26- Yahudiler için Cuma günü akşamdan Cumartesi akşama kadar ki zaman oldukça önemli. Ağlıyorlar ve ardından Şabat'ı kutluyorlar. Bu zaman içerisinde çalışmazlar. 27- Kudüs'te Cuma günü kelimelerle anlatılmaz yaşanır. İnsanlar kilometrelerce yoldan otobüsleriyle sabahın 9'undan itibaren Mescid'i Aksa bahçesine yer kapmak için geliyorlar. Cuma saati mahşeri bir kalabalık. Mescid içleri tıka basa dolu. Bahçesindeki taşlar, topraklar, merdivenler heryer namaz kılan ibadet eden Müslümanlarla dolu. Cuma namazı için uzak yoldan gelen insanlar o gün boyunca Mescid'i Aksa'da zaman geçiriyor. Yemeklerini yiyip, uyuyorlar, çarşıyı gezip, ibadetlerini tamamlayıp Yatsı namazının ardından geri dönüş yoluna geçiyorlar. 28- Otellerdeki taharet musluğu bizim ülkemizden çok farklı. Bir duş başlığı düşünün hemen üzerinde basılacak bir alanı olan. Duş başlığı gibi uzun hortumlu ve başlıklı olduğu için geriye uzanmanıza çok gerek kalmıyor. Ama alışkın olmayanlar için bir anda tüm üstünüzü ıslatmanız mümkün. Pratık yapa yapa öğreniyorsunuz. 29- Yemekleri bize göre yabancı değil; ana yemekleri, salataları, mezeleri, içeçekleri herşey Türkiye'deki gibi. Sadece baharat çeşitleri bizden daha fazla olduğu için bağırsaklarınızı rahatsız edebilir. 30- Eğer Ramazan ayında Kudüs'te bulunuyorsanız endişelenmeyin. İster otelinizde iftar açabilir, isterseniz de Mescid-i Aksa'da dağıtılan ücretsiz iftar yemeklerinden yiyebilirsiniz. Bizim gezimiz Ramazan ayında ve Mirasımız Derneği ile gittiğimiz için hep birlikte yer sofrasında iftarımızı açtık. 31- Nam-ı değer Lut gölü. Diğer adıyla Ölüdeniz. Yeryüzünün en alçak ve üçüncü en tuzlu gölü. Oraya giderken bile kulaklarınız tıkanmaya başlıyor. Lut gölünün tuzunun yoğun olması nedeniyle suyunun içerisindeki minarelleri sağlık için faydalı kabul ediliyor. Ama sapkın bir kavmin yok edilip bu gölün altında bulunması dini açıdan o sudan gelen şeylerin günah olup olmadığını düşündürtüyor insana. Ama yinede ibret alınması için gidip görülmesi gerekiyor. 32- 3 gece 4 günlük Kudüs gezisinden aktarılcak şeyler gördüğünüz gibi saymakla bitmiyor. Peki İsrail'e girerken bile insanda stres yaratan bu Yahudiler, ülkeden çıkarken sorun çıkarmıyor mu? Elbette çıkarıyor ama daha fazlasını. Yeniden Tel Aviv Ben Gurion havaalanına geliyoruz. Grup halinde bilet kuyruğuna sokuluyoruz. Ama bilet kuyruğundan evvel tek tek bir bankonun önünde çağrılıp İsrailli çalışanın önündeki erkandaki soruları yanıtlıyoruz. Örneğin; Çantanızı siz mi hazırladınız başkası mı?, Yanınızda kesici delici yanıcı alet var mı? gibi. Türkçe yazılı olduğu için herkes kolaylıkla okuyabiliyor. Cevaplar ise sadece evet-hayır şeklinde. Bu sorulara her zaman hayır diyin. Gerçekten siz değilde başkası bile hazırlasa çantanızı hayır demeyi ihmal etmeyin. Bu ekranda verdiğimiz cevapların ardından resmen sınıflandırılıyorsunuz herkese tehlike sınıfına göre bir numara veriliyor. 1 ile 7 arasında bir sıralama var. 1 genelde aile olarak gidenlere veriliyor en tehlikesiz görülüyor. 3 genelde gri pasaport sahiplerine veriliyor. Bizim grupa çoğunlukla 5 verildi. 1 kişi ise 7 numaraya layık görüldü. Bu numaralar sizin bir üst katta nasıl aramaya mağruz kalacağınızın habercisi aslında. 33- Bu aşamayı geçtikten sonra bilet gişesinden uçak biletimizi alıyoruz ve en üst katta bulunan Pasaport kontrol kısmına yollanıyoruz. İşte burada pasaportumuzun arkasına yapıştıran o sarı barkodlar devreye giriyor. 1 numarayı ve 3 numarayı transit çıkışa yolladılar arama bile yapmadan. 5 numara ve 7 numarayı alan ise detaylı arama için sıraya sokuldu. Bu sırada yine her ülkeden vatandaşını görmek mümkün. Sadece Türklere özgü bir uygulama olmadığını orada anlıyorsunuz. Sıra size geldiğinde içinizden bildiğiniz tüm duaları ediyorsunuz. Yanınızdaki çantayı komple boşaltırıyorlar. O yüzden eğer bavulunuzu bilet alırken bagaja vermediyseniz geçmiş olsun.. Çantayı boşalttırıp, her bir eşyanın üzerine ellerindeki ucunda beyaz bir cisim olan dedektörü gezdirip bir makineye tutuyorlar. Eğer herhangi bir sıkıntı yoksa güvenlik kapısından geçmenize izin veriyorlar. Buradan sonra nefes alabilirsiniz artık. Geriye bir optik okuyucuya pasaportunuzu yerleştirip yüz tarama sistemine poz vermek kaldı ardından havaalanının içine geçip ister alışveriş yapabilir isterseniz de uçağınızın kalkacağı kapıya ilerleyebilirsiniz. 34- Dikkatten kaçmayan şey ise gidiş vizesinin renginin mavi dönüş vizesinin renginin ise pembe olması. Resmen ülkeye mavi sokup pembe çıkarıyorlar! Uçak biniş saatiyle birlikte uçuş için yerinize geçip ülkenize dönmek için yola koyuluyorsunuz. Tabi aklınız Kudüs'te. Uçak camından şöyle bir baktığınızda neler geçiyor aklınızdan neler. Öncelikle daha uçağa biner binmez özlüyorsunuz Kudüs'ü. Özlem zaman geçtikçe daha yakıcı hale ulaşıyor. Çünkü artık oranın insanını gördüğünüz, size olan sevgilerini hissettiniz. Siz onlara yardıma gitmişken onların size olan yardımseverliğini yaşadınız. Yeniden gitmek için dua etmeye işte bu anlarda başlıyorsunuz bile. 35- Akılda kalan şeyler ise; Mescid-i Aksa'daki mahşeri cuma namazı kalabalığı, Türklerin çok sevilmesi ve sanki alnında Türk yazıyormuşcasına kolayca tanınması. Türk dizilerini sıkı takip etmeleri. Hatta dizilerimiz sayesinde Türkçe öğrenenler olduğunu öğrenmek, üniversitelerinde seçmeli ders olarak Türkçe seçtiklerini duymak... Kısacası sanki siz bir ünlüymüşsünüz gibi sizlere hayran hayran bakan insanlar... Bir Türk'ün kolayca yaşayabileceği bir ülke aslında. Hiç yabancılık çekmez. 36- Son olarak, “Cuma vaktinde Rabbimize el açıp şöyle niyaz ediyoruz: Allah’ım! Bizi yeryüzündeki bütün mazlum kardeşlerimizin acısını yüreğinde hisseden ve onlara yardım için maddi-manevi varlığını seferber eden samimi Müslümanlar eyle! Bizi basiretsizlerden, ferasetsizlerden, vicdansızlardan, zalimlerden yana eyleme! Allah’ım! Kudüs’ü ve İslam beldelerini işgale yeltenenlere, ıslah adı altında ifsat edenlere ve barışı baltalayanlara fırsat verme! Şu mübarek Cuma günü hürmetine dualarımızı kabul eyle Allah’ım!”