Küçüğüm, daha çok küçüğüm…

Nesrin YILMAZ nesriny@internethaber.com

Onu tanıdığımda ilkokula yeni başlamıştı…

 

Çok tatlı bir yüzü ve o kadar güzel bir kalbi vardı…

 

O yaşta o zekâ, hayran kalmıştım…

 

Bize bilgisayarın nasıl kullanılacağını gösterirdi ve sonra bakışlarıyla da küçümserdi…

 

Ama ne de güzel gülerdi…

 

Müdürümüz Ahmet beyin biricik evladıydı, iş saatlerinde hepimize şakalar yapar, karşımıza geçer kıkır kıkır gülerdi ve biz kızamazdık hiç ona…

 

En çok, hamburger ve patates kızartması severdi…

 

Geceleri ben iş yerinde nöbetteyken, komik komik fakslar gönderir, arkasından telefon eder, “Nesrin abla geldi mi faksım, beğendin mi?” diye sorar sonra kahkaha atardı…

 

“Erol Can dersin yok mu senin?” Diye söylenirdim, o da “Yok” derdi ve kapatırdı telefonu…

 

Hemen arkasından başka şakalar…

 

Ne kadar neşeliydin Erol Can…

 

Dün haberlerde duydum yedi gencin hiç uğruna sonsuz uykuya yattıklarını ve çok sonra öğrendim içlerinden birinin sen olduğunu…

 

Ne biçim bir yıl bu, daha başında yıkıyor bulduğunu…

 

Ve sen neden oradaydın, siz neden oradaydınız diye çırpınmanın faydası yok biliyorum…

 

Annen… Baban… Tek evlatlarını nasıl yolcu edecekler şimdi hep bunu düşünüyorum…

 

Hala büyük bir şok yaşıyorum, hala sen yine o komik şakalarından birini yapıyormuşsun gibi geliyor bana…

 

Şaka yapma Erol Can…

 

N"olur yapma…

 

Elma dersem çık, armut dersem çıkma…

 

Elma, elma…

 

Erol Can neden çıkmıyorsun?

 

Yoksa beni duymuyor musun?