"Bedava yaşıyoruz bedava
Hava bedava, bulut
bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur
bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların
kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek
değil ama
Acı su bedava
Kelle fiyatına
hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz,
bedava.”
Küba sokaklarında dolaşırken Orhan Veli'nin bu mısraları takıldı
dilime. Küba yolculuğumda 24 saatte üç uçak kaçırdım. Sanırım bu
bir dünya rekoru. Hayatımın en ilginç seyahati oldu.
Birkaç arkadaşla beraber Miami üzerinden Küba'ya gitmeye karar
verdik. Hesapta, Londra’dan aktarmalı Miami'ye, oradan Meksika'nın
Cancun adasına, oradan da Küba'ya varacağız.
Uçağa bindik, tam kalkacağız sis nedeniyle Londra'ya iniş izni
verilmediği için İstanbul'dan kalkış gerçekleşmedi. Tam 4 saat
boyunca uçak içinde bekledik. Londra'ya vardığımızda bağlantılı
uçağımız çoktan kaçmıştı.
Havayolu şirketi bize Miami'ye ulaşmamız için tek alternatif
olarak Las Vegas üzerinden bir hat önerdi. Mecburen kabul ettik ve
Las Vegas'a uçtuk. “Miami uçağına 2 saat var. Bari Las
Vegas'ı görelim” diye şehre indik. Geri döndüğümüzde Miami
uçağı da kaçmıştı. Fakat işin kötü yanı valizlerimiz o
uçaktaydı!
***
Valizlerimiz Miami'de biz ise Lasvegas'daydık. Bu sefer başka
bir havayolu şiketi ile Dallas aktarmalı Florida'ya uçtuk. Oradan
da bir araçla yarım saatte Miami'ye vardık.
Öğleden sonra Meksika'nın Cancun adasına uçağımız var, ardından
Küba Havana.
Cancun'a vardık fakat uçağın kapısı bir türlü açılmadı. Bir
problem varmış. Yaklaşık 20 dakika beklettiler.
Sonra bir arkadaşımızın isim benzerliğinden kırmızı hatta
düşmesi ve onun 20 dakika bekletilmesi...
Havana uçağını da kaçırmıştık.
O gece mecburen Cancun Adası'nda kaldık.
Ertesi gün Küba’ya vardık, vardık da, neredeyse tüm dünyayı
dolaştığımızdan, epey dağılmıştık.
***
Küba'ya inince, gezegenle bağımız bağlantımız koptu. Küba'da
internet yok! Sadece internet değil, bizim hayatımızı kuşatan,
teslim halan teknolojinin Küba'da esamisi okunmuyor. Evinde
bilgisayar olanların oranı bütün ülkede yüzde 3!
Havaalanının çıkış kapısından geçince, zamanda yolculuk yaparak
bir kapıdan 50 yıl öncesine giriş yapıyorsunuz!
Küba 1960'larda kalmış. Araçlar eski. Sokaklarda eskinin eskisi
Chevrolet, Dodge ve Lada marka araçlar dolaşıyor. Marketlerde gıda
ve yiyecek çeşidi yok denecek kadar az.
Her yerde olduğu gibi Coca cola burada da rafların en
önünde.
Yeni bina yok denecek kadar az. Şehrin en görkemli, en
korunaklı binası Castro'nun binlerce dönümlük orman alanı
içerisindeki evi. Tüm mülkiyet hakkı devlette olduğu için özel
sektörün bina yapma izni yok. Devletin de sanırım yeni bina yapacak
gücü yok. Zira tek gelir kaynağı turizm. Devrimden önce tarım da
varmış. Fakat Rusya'nın gönderdiği yardım paralarıyla yetinen halk
tarımdan da vazgeçmiş.
***
Kübalı çocukların en çok sevdiği oyun: Beysbol. Parkta,
sokakta, bahçede bütün çocuklar beysbol oynuyor.
***
Gelgelelim, başkent Havana'da insanı içine çeken bir yeşil
hakimiyeti var. Ormanlık alanda dünyayla bağını koparmış şekilde
yaşayan bir topluluk gibiler. Ağaçlar insanlardan daha özgür ve
canlı.
Küba'da göze çarpan ikinci şey: Yoksulluk.
Halkın bazı ihtiyaçlarını devlet karşılıyor: Ekmek, su, eğitim,
sağlık gibi temel ihtiyaçlar bedava denilecek kadar sembolik
ücretle sunuluyor.
Fakat durum yine de vahim. Kadınların neredeyse yarısı hayat
kadını olarak geçimini sürdürme çabasında.
Kaldığımız otelde geceleri temizlik ve ikram hizmetinde çalışan
30 yaşlarında bir gençle tanıştım.
Telefonumu eline alıp "Ben doktor olmama rağmen hayatım
boyunca böyle bir telefon alamam" deyince çok şaşırdım.
Öğrendim ki doktorluktan aldığı aylık maaş 20 dolar. 30 dolar da
ayda 15 gün geceleri sabaha kadar çalıştığı bu otelden
alıyormuş.
Dehşete düştüm…
Sosyalizm insanları eşitlemiş. Bu su götürmez bir
gerçek. Fakat yoksullukta değil de bu eşitlik insan gibi yaşamda
sağlanaydı iyiydi.
***
Devletin çizdiği sınırlar içerisinde hareket edersen özgürlüğüne
müdahale edilmiyor.
Dediğim gibi, internet yok. Twitter derdi yok. Üç gazete var,
üçü de devlete ait. Manşetleri tek elden atılıyormuş. İki TV kanalı
var, onlar da devlete ait. Dünyayla irtibat kurmak neredeyse
imkansız.
Bakkal ve restoran gibi birkaç işyerinin dışında her şey devlete
ait.
Gece kulüplerinden benzinliklere kadar her yer, her şey devlet
mülkiyetinde.
Konuştuğum herkese sordum: “Fidel'i seviyor musunuz?” Genel
olarak derin bir memnuniyetsizlik var.
Dünyaya meydan okuyan Fidel Kastro'nun sözü kendi kızına
geçmemiş. Kızı, babasına rest çekip ABD'ye yerleşmiş. Oradan
babasına ve iktidarına kitap yazarak muhalefet ediyor!
***
Diyeceğim o ki sosyalizm Küba'da yaşıyor ama Küba 1960'lerde
durmuş.