Bir dağ başında bir çoban
ve sürüsü…
Hepsi birbirine benzeye
koyunlar…
Arada bir iki farklı
görüneni de var ama aslında aynıdır koyunlar…
Koyunlar cesur
değildir…
Birinin mutlaka önde
olması gerekir ki onu takip etsinler…
Öne geçebilmeyi akıl
edemezler…
Nereye götürürse çoban
orada yerler, içerler…
Hiç demezler;
“Şu karşı ki mezrada daha
gür otlar var” diye…
Uzaktan bakar, iç
geçirirler…
Misafir gibidirler,
umduklarıyla değil bulduklarıyla idare ederler…
Kendi kendilerine karar
veremez mutlaka çobanın parmağının ucuna bakarlar…
Bir de dudaklarından
dökülecek sözlere…
Kendi kendilerini
koruyamazlar…
Bir “çoban köpeği” de
bulunmalıdır sürüde…
Arada çoban kaval çalmayı
unutur ya da uykuya dalarsa sürüden ayrılırlar ama
bilinçsiz…
“Çoban köpeğinin”
de görevi burada başlar işte!
Eğer çoban köpeği de
“Amaannn bana ne sizden” diye sırtını dönerse…
Bu durumda da kurtlara yem
olurla ya başlarlar uçurumdan atlamaya…
Zaten biri atlasa
dayanamaz öteki…
İşte bu, sürü
psikolojisi…
Geçen gün başbakan bir
mitingde MHP ve CHP liderine “Bunlara ver üç koyun, onu bile idare
edemezler, kaybederler” dedi ya…
Aklıma geldi koyunlar
işte…
Belli ki başbakanın
geçmişinde “çobanlık” da var…
Demek ki koyun gütme
isteği var!
Aman siz bana dalaşın,
sonra sürüden ayrılanları kurtlar kapar!
nsrnylmz@gmail.com