Köşe yazarlığının görünmez kuralları
Abone olSivri dilli eleştirmen Armağan Çağlayan, Hürriyet Gazetesi'nde yazdığı köşe yazısında, köşe yazarlığının görülmez kurallarına değindi. Çağlayan, köşe yazarlığını yorumladı..
Armağan Çağlayan, "Köşe yazarlığının görünmez
kuralları" başlıklı yazısında köşe yazmanın ayrıntılarını
ele aldı...
Köşe yazarı olmanın en zor taraflarından birisi de, tatil günleri
için önceden yazı yazmanızın şart olması.
Şimdi ‘Köşe yazarı’ yazdım ya kendim için, birden bire huzursuzluk
kapladı içimi. Yazdım, sildim, sonra yine yazdım, yine sildim. Ama
‘köşe yazarı’ yerine uygun bir niteleme sıfatı da bulamadım bu
yaptığım işi tanımlamak için.
‘Karalama deftercisi’ desem, fena durmuyor ama pek de uymuyor gibi
sanki. Hem Sayın Doğan Hızlan’ın CNN Türk’de yaptığı kültür sanat
programının adı Karalama Defteri. Şimdi Doğan Hızlan’a özeniyor
falan derler. Aman benim ne haddime. Doğan Hızlan usta kim, ben
kim? Hemen bu sıfattan da vazgeçtim doğal olarak.
‘Şeytan’ın avukatlığını yapmaya çalışan kişi’ desem, hani bana
yakışıyor, fena da durmuyor. Ama, koskocaman Çetin Altan’ın
köşesinin adını çağrıştırıyor. Hadsizlik diz boyu olur ki, bunun
üzerine zaten ne desem boş!!
‘Doğrucu Davutçuluk Oynamaca’ geldi aklıma. Hani öylee tanındım ya,
aklına geleni söylüyormuşum gibi. Ama durdum düşündüm, Koskoca
kalem ustası, Bekir Coşkun’un ‘Onuncu Köy’ köşesinin adını çalmışım
gibi durur ki, o durumda şuursuzluğumu sizde affetmezsiniz
sanırım.
‘Bir türlü duygularını ifade edemeyen yazarlamacı’ , ‘Yazı yazmaya
çalışarak, egosunu tatmin etmeye çalışan sıradan, hissiz, duygusuz
kişi’, ‘Bir popüler kültür mantarının güncesi’, ‘Hasbelkader şöhret
olmuş bir popüler kültür mantarının evrak-ı metrukesi’, ‘Çalakalem
yazı yazabilme üstadının yazı yazma denemeleri’ diyeyim dedim,
bütün bu niteleme sıfatları benim durumumu gerçekten, doğru olarak
tanımlamasına rağmen, sırf kendime ‘köşe yazarı’ dememek adına,
biraz fazla uzun geldiler bana.
Ne de olsa ‘köşe yazarı’ olunca derdinizi kısa, net ve anlaşılır
biçimde ifade etmeniz gerekiyor ki, bu durumda ben daha baştan
kaybetmiş oluyorum yarışı!( Ne yarışıysa!!. )
Bulduğum bütün niteleme sıfatları işe yaramayınca, olmayan zeka ve
yaratıcılık gücümü daha fazla zorlamamı istemedikleri için
buluyorlar bana bu sıfatları herhalde diye düşündüğüm, diğer köşe
yazarları tarafından bana yakıştırılmış (her birinin kaleminden
adıma yazılmış iyi kötü her cümleye saygı duyuyorum, o ayrı
mevzuu!) sıfatları kullanayım bari dedim.
Sayın Hakkı Devrim tarafından, ‘Bulduğu bütün kitapları okuyup,
kasetleri dinleyerek kendini yetiştirdiğini düşünen Armağan
Çağlayan, TDK deyişiyle tam bir televizyon görüngüsü.’
Bu uzun sıfattan çıkarılacak kıssadan hisse olarak, ‘Bir televizyon
görüngüsünün karalamacısı’ diyebiliriz mesela. Ama bu da uzun.
Sayın Nur Çintay tarafından bana atfedilmiş bulunan ‘Varlığım bu
egoya Armağan olsun’ cümlesi var ki, bence fena durmuyor
gibi.....
Sayın Perihan Mağden’in niteleme sıfatları kabul etmem gerekir ki,
beni iyi tanımlayan, yaratıcı, ve önünde fazlasıyla bir saygıyla
eğilip, taktir ettiğim sıfatlar. Buyrun örnekleri: ‘Kompleks
yumurcağı’ , ‘Kasabanın intikamı’, ‘Mantık düşüklüğü’, ‘Üstün
yeteneksizliğiyle, yarışmacılara çımkırdığı kadar şişman, detone ve
sözleri unutulmuş şarkıcılık muadili yazı(r)lamacı.’
Bir de son olarak unutmadan ve söylemeden geçemeyeceğim, Sayın
Hakkı Devrim tarafından söylenmiş bir sıfatım daha var: ‘Bok
yedibaşı.’ (3.10.2004 Radikal)
Bana başarıyla yakıştırılmış sıfatlar içinde en çok
beğendiklerimin, ‘Bok yedibaşı’ ve ‘Kasabanın intikamı’ ile
‘Kompleks yumurcağı’ olduğunu söylemek isterim.
Sonunda bunca yerinde ve doğru söylenmiş ve emekle bulunmuş sıfata
rağmen, ‘köşe yazarı’ yerine hangisini kullanmam gerektiğine bir
türlü karar veremediğim için, seçimi size bıraktım. Lütfen
elektronik posta marifeti ile bana en çok yakıştığını düşündüğünüzü
bildiriniz. Merci!
Bu bir araba lafı sırf kendime ‘köşe yazarı’ dememek için ettim.
Çünkü ‘köşe yazarı’ olabilmenin belirli kuralları var. Her meslekte
olduğu gibi, yasası ve kitabı olmasa da, köşe yazarlığının da kural
koyucuları var. Köşe yazarlığının görünmez kuralına uymazsan
çarpılırsın. Ve ben bu kitabın koşullarını yerine getirememiş
birisiyim maalesef ki.
Bir kere o (Köşe yazarlığı bundan böyle ‘o’ sıfatıyla anılacaktır.
Kendi kendime köşe yazarı unvanını vermemek için bulabildiğim en
yaratıcı fikir de budur!) sıfata sahip olabilmek için, televizyon
şöhreti olmamanız gerekir. Bu en gerek ve yeter şarttır. Öyle
haddiniz olmayan şeyler konusunda zaten ‘ahkam’ kesmemeniz gerekir.
(Mesela İbrahim Tatlıses’in kişilik hakları gibi!) Ayrıca yapmanız
gereken şeylerden bir tanesi de, köşeciler komiserliğidir’. Yani
benim Popstar jüri üyeliğim sırasında yarışmacılardan Ceyda’ya
yaptığım gibi, ‘Kötüüüü, kötüüüü, çok kötüüüü yazıyorsun’
diyebilmektir ki, ben bunu zaten diyemem. Haddime düşmez. Kişi
kendini bilmek kadar da irfan olmaz!
Her zaman olduğu gibi beynimin sol tarafına ev ödevi veriyorum, ‘o’
sıfat yerine bir şey bulunacak! Başka yolu yok!!!
YAZI:Armağan ÇAĞLAYAN