Köşe yazarları SOS veriyor
Abone olTürk basınınında önemli bir tıkanma yaşandığına dikkat çeken Ekrem Dumanlı, kendini yenileyemeyen köşe yazarlarının kullanım sürelerinin doldurduğunu dile getirdi.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü, Türk basınında yaşanan
tıkanmaya dikkat çekerek, köşe yazarlığının alarm verdiğini
savundu.
Dumanlı, başlıklı yazısında, acı gerçekleri şöyle
sıraladı:
Kim ne derse desin, Türk basınında bir tıkanma yaşandığında kuşku
yok. Halkın değişik vesilelerle medyadan yakınması bir yana; basın
mensuplarının şikayeti bile her mahfilde yankılanıyor.
Bir mesleğin erbabı da o meslekten şekva ediyorsa, ellerin
şakaklara gitmesi, derinden derine düşünülmesi gerekiyor demektir.
Aslında şikayet konusunda üstümüze yoktur.
Millet olarak severiz yakınmayı. Bir kurumu yerden yere vurmaya
bayılırız. Ancak genellikle çözüm üretmek konusunda aynı heyecanı
duymayız.
Oysa sadece problemlere yoğunlaşan kişilerin bir zaman sonra
kendileri problem haline gelir. Çözüm üretecekler, problemin bir
parçası haline geldiğinde işin içinden çıkmak daha da zorlaşır.
Medyanın sorunlarını bazı ana başlıklar altında toplamak mümkün.
Bir sıralama söz konusu edilirse yayın ile ilgili sıkıntıları liste
başı yapmak gerekir; çünkü gazeteciliğin özü ve gücü yayına
dayanır.
Ticari bir ürün olarak kabul edilirse, gazetenin üretim, pazarlama
ve satış gibi aşamalardan geçtiği düşünülebilir. Hadisenin etik
boyutu ve hizmet şekli mesleğin ruhudur. Bu durumu unutmadan
aşamaların her birini ayrı ayrı masaya yatırmak gerekiyor.
Türkiye her üç aşamada da bir türlü kendini yenilemiyor. Diğer bir
tabirle, her üç merhalede de Türk basını, alışageldiği tarzın
dışına çıkmıyor. Dolayısıyla belli ölçüler içine sıkışmış Türk
medyası kendini aşamıyor, yeni ufuklara kanatlanamıyor.
Gazete deyip geçmemek gerekiyor
Düz bir mantıkla bakıldığında gazete satışı insana 20 ila 50 sayfa
arasında değişen kağıt satışı gibi gelir. Oysa kağıt meselesi
hadisenin görünen kısmıdır. Aslında o kağıtları değerli kılan
bilgidir.
Bilginin zâti değeri de gazetelerin kalite testidir. Bir gazetenin
kalite yolunda mesafe alması için bilginin olabildiğince yeni,
farklı ve doyurucu olması gerekiyor. İşte ilk adım bu noktada çok
büyük önem kazanıyor. Gazete yöneticileri, okurla kendi
aralarındaki asıl köprü olan bilginin daha doğru, daha kaliteli
hale gelmesine kafa yormak zorunda.
Gazete haberciliğinin ilk çıkış noktası muhabirdir. Ancak bu
meslekte en çok hırpalanan kişiler onlar. Adeta "çoluk çocuk işi"
imiş gibi yaklaşılıyor muhabirliğe. Oysa habere ilk ulaşan,
dolayısıyla habere ilk menba olan kişi muhabirdir.
Türkiye'de ilginç bir gelişme yaşandı son yıllarda. Muhabirlik,
genellikle yeni mezun kişilere ya da halen öğrenci stajyerlere
düşük maaşlar ve imkanlarla yaptırılıyor. Gazeteciliğin gelişmiş
bir düzeyde yapıldığı ülkelerde muhabirliğin uzun ve sindire
sindire yaşanan bir süreci var.
Daha okul gazetelerinde başlıyor bu sevda. Sonra küçük bir semt
gazetesi, ardından lokal bir gazetede devam eder habercilik
kariyeri. Bu süreç tamamlandığında muhabir beş ile on beş yıllık
bir birikime sahip olmuş demektir.
Ülke genelinde bir gazeteye adım atan muhabir, bilgiye ulaşma, onu
kontrol etme, haberi doğru intikal ettirme gibi konularda sağlıklı
bir mesafe almıştır. Editörlüğe yükselmesi için yeni bir döneme
girer; ancak "ille de editör olmalıyım” gibi bir derdi yoktur.
Hayatın sonuna kadar muhabirlik gibi şerefli bir mesleği yapmaktan
yüksünmez. Ancak gazete yönetimleri çıraklıktan gelen, kalfalığı
dolu dolu yaşayan ve ustalığa ramak kalmış bir haberciyi ihmal
etmez ve daha o istemeden ona editör kepini hediye eder. Yeni bir
sorumluluk dönemi başlamıştır artık.
Türk gazeteciliği haberciliğe dönmek, derinlikli haberlerle
televizyon ve internete fark atmak -ki bundan kaçış yok- istiyorsa
muhabir gerçeğine ciddi bir planlama ile dönmek zorunda.
Üzülerek kaydetmek gerekiyor ki bu ülkedeki gazetelerden bazısında
istihbarat servisleri, haber merkezleri, yayın servisleri (iç
haberler, kültür vs.) ya yok ya da bir gazeteyi sırtlayamayacak
kadar cılız bir yapı üzerinde duruyor.
Bu yapı ne haberi derinleştirme kapasitesine sahip muhabir
çıkarabilir ne de okurda okuma tadı uyaracak metinler. Az biraz
palazlanmış her muhabire köşe açan ve orada her gün yazmaya teşvik
eden Türk usulü gazetecilik geleneği(!) köşe yazarlığını da
öldürüyor.
Açık konuşmak gerek. Gazetelere zenginlik katması gereken köşe
yazarlığı, bu ülkede gazeteleri bazen güdükleştiriyor. Bunu
söylerken köşesinin hakkını veren yazarları görmezden geliyor
değilim. Gerçekten de bu ülkede bilgi birikimi, gazetecilik
deneyimi takdire şayan çok köşe yazarı var.
Ancak, acı bir gerçeği de görmek gerekiyor: Köşe yazarlarının bir
kısmı kendi kendini tekrar etmekten kurtulamıyor. Normaldir de.
Haftanın her günü yazı yazan bir insan, çetin bir sınava da girmiş
demektir. Haftanın her günü yetmezmiş gibi, eklere, dergilere de
yazı vermek; o da yetmez, o program senin bu program benim diyerek
televizyon kanallarını dolaşmak kolay olmasa gerek. Köşe yazarlığı
S.O.S veriyor
Bazı köşelerin gazetecilik standartları açısından bir daha ele
alınması gerekiyor. Köşesini devletin bazı birimlerinden gelen
dosyalara teslim etmiş kişiler var. Şöhretini karanlık kaynaklara,
minik kuşlara borçlu olan kalemler var.
Bu tip insanlar ne kadar hakaret ederse o kadar okunduklarını
sanıyor. Bilmiyor ki modası geçmiş yazarlık sadece kendilerine
değil, gazeteciliğe de zarar veriyor.
Köşesini başkalarının mektuplarına emanet etmiş yazarlar var. Her
yıl aynı dönemde aynı yazıları yayınlayarak okurun zekasını test
edenler var. 20-25 yıl yazıp en küçük bir değişim ve gelişme
sinyali vermeyenler var. Dünyayı bir ideolojik pencereden seyreden
ve insanları yandaş ya da düşman görenler var... Önyargıların fink
attığı bu kadar çok köşe, muteber dünya gazetelerinden hangisinde
var ki!
Belki bir zamanlar okur kitlesi bu kadar dayatmaya direnç
gösteriyordu. Lakin, Türkiye'nin eğitim düzeyi arttı, Türk halkı
kitle iletişim araçları sayesinde dünyayı daha yakından tanıma
fırsatı buldu. Genç kuşaklar, yıllardır söylenen masalları artık
dinlemek istemiyor. Alelacele yapılan ham haber metinlerine yüz
vermeyen, ileride de hiç yüz vermeyecek olan okur, yorum adıyla
kendisine dayatılan köşelere de artık inanmıyor.
O yüzden bir zamanlar köşe yazarı transferiyle kaybedilen ya da
kazanılan tirajlar yok artık. Bazı köşeler o kadar sabit bir
çerçeveye oturdu ki birkaç kez bir köşeyi dikkatle okuyan, benzer
bir yazıyı kaleme alabilir. Ve inanın böyle bir şey neşredilse
imzanın sahte olduğu bile anlaşılamaz.
Bazı yazarların köşelerini devre mülk gibi kullanmaları, bu gerçeği
yeterince ispatlıyor. Bir günlüğüne “usta yazar”ın köşesini işgal
eden kişiler ile köşenin sahibi arasında fark yok...
Kendini yenilemeyen eleğini asmalı
Bazı meslekler için "vefasız" benzetmesi yapılır. Mesela "futbolda
dün yoktur" denir. Gerçekten de birkaç hafta öncesi dünyanın en iyi
futbolcusu, ülkenin en kaliteli oyuncusu gibi sıfatlara mazhar olan
kişiler, birkaç hafta sonunda alınan başarısız sonuçlarla birden
gözden düşebilir.
Bu sistem, vefasızlık suçlamasına neden olsa da kişileri hep diri
kalmaya zorlar. Aynı meselenin gazeteciler için de geçerli olması
gerekiyor. Geçmişte iyi bir gazeteci olabilirsiniz, çok iyi işlere
imza atmış olabilirsiniz, tarihî olaylarda rol üstlenmiş
olabilirsiniz. Ancak bugün yazdıklarınız dünkü yaptıklarınızdan
daha önemsiz değildir.
Türkiye'de okumadan yazma gibi bir mucize deneniyor. Hayatını
yazıya bağlamış insanlar okumuyorsa yazma eyleminin hicranla
bitmesi kaçınılmazdır. Ürün kalitesini artırmak için habere ve
yoruma yeniden değer vermek mecburiyeti var.
Buna önem vermek, teorik metinlerin gölgesine sığınmakla olmaz.
Taşra haberciliğinden merkezlere doğru bir iş akışına ve kariyer
haritasına ihtiyaç var.
En azından gazete merkezleri mevcut kadroların yetiştirilmesi adına
bir planlama yapmakla işe başlamalı. Belli periyotlar dahilinde
bilgi ve tecrübe paylaşımı yapılması gerekiyor. Meslek içi eğitimin
dinamik mesajlarıyla daha donanımlı bireyler istenmeli. Bu talep
karşısında okumayan, kendini yetiştirmeyen, mesleki birikimlerini
yenilemeyen gazeteci bilmeli ki yarınlarda kendisine ait bir ışık
yok.
Çünkü bilgi ve görgü seviyesi her geçen gün daha da yükselen okur
kitlesi, istikbalde hımbıl, bilgisiz, seviyesiz insanlardan haber
ve yorum dinlemek istemeyecek. Hatta bugün gazetecilerin
atraksiyonu diye böbürlene böbürlene ortaya konan şeylerin,
yarınlarda komik ve düzeysiz bulunacağını söylemek, bir kehanet
değildir...
İlk adım kimlikli gazeteler üretmek. Magazin gazeteler de
kendilerine yakışır bir tanımlama yapacak; yapacak ki; okur ne
aradığını ne bulduğunu bilsin.
Halk medyayı hizaya getirmeden medya kendine çekidüzen vermeli.
Yoksa ürün kalitemizin mahcubiyeti basının geleceğini karartacak.
Üretim aşamasında doğru adım atılırsa satış ve pazarlamada da
devrim çapında değişiklik yapılabilir. O aşamaları da müsaadenizle
bir sonraki yazıya bırakalım...
Yazı: Ekrem Dumanlı
Kaynak: