Koru, basın tarihini bugüne uyarladı
Abone olBaşbakan'ın basınla ilgili açıklamaları Fehmi Koru'ya da konu oldu. Koru, konuyu Türk basınının tarihi sürecini inceleyerek ele aldı.
Fehmi Koru, başlıklı yazısında Başbakan Erdoğan'ın basınla
ilgili açıklamalarını tarihi süzgeçten geçirerek ele aldı.
Türk basını günlerdir "Başbakan kimleri kast etti?" sorusunun
cevabını arıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, Hürriyet'ten Fatih
Altaylı'ya, "Bazıları gazeteci kimliğiyle yanıma gelip benden
farklı şeyler talep ediyor" demesiyle başlayan bir tartışma bu.
Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi "Başbakan isimleri açıklamalı"
derken, Sabah yayın yönetmeni Ergun Babahan, kendi sütununda, "Kast
ettiği biz değiliz" diye yazdı. CNN-Türk olayı ekrana taşıdı. Dün,
Vatan, "Basın zan altında" manşetiyle çıkarken Ilıcaklar'ın
Tercüman'ı da "O gazeteciler kim?" diye soruyordu...
Türk basın tarihini bilenlere hiç anlamlı gelmeyecek bir tartışma
bu.
Türkiye, iktidarla medya arasındaki çarpık ilişkiden çok çekti;
basın tarihimizle ilgili herhangi bir kitaba göz attığınızda bunu
görüyorsunuz. Osmanlı döneminde 'gazete çıkarma imtiyazı vermek',
tahmin edileceği gibi, devlete aitti; ilişki daha ilk adımda
damardan kurulmuş oldu. Çökmeye yüz tutan imparatorluk üzerinde
planlar yapan 'Düvel-i Muazzama' da elini basına uzatmakta
gecikmedi; çeşitli ülkelerin büyükelçileri gazete veya yazar
'sponsorluğuna' o dönemde soyundu.
Cumhuriyet de farklı bir açılım yapmadı, ama bunu anlayışla
karşılamamızı gerektiren özelliği unutamayız: 'Devrim' yıllarıydı o
yıllar ve basına bir propaganda aracı gözüyle bakılıyordu; gazete
ve yazarların kimini 'havuç' kimini de 'sopa' ile hizaya getirmenin
yolu da açıktı zaten. El konulan gayr-ı müslim emlâki ile
başkalarına ait baskı makinalarının el değiştirmesine aracılık
etmekten kaçınmadı devlet. İstiklal Mahkemeleri çalışıyordu; kimi
muhalif yazarlara uzun süre yazı yazdırılmadığı da biliniyor...
Çok partili demokrasi 'devlet-basın ilişkisi'ni 'iktidar-basın
ilişkisi'ne dönüştürdü. DP'yi iktidara hazırlayan yıllarda, CHP,
partili basını beslemeyi sürdürdü; yeni iktidar ise, bunu, ilân
tevzii ve kâğıt tahsisi ile, gerektiğinde örtülü ödeneği kullanarak
sanat haline getirdi. "Bâbıâli'den geçeceğiz" iddiasının sahibi 27
Mayıs basına yeni bir ilişki adresi daha sağladı: 'Derin devlet'...
Çetin Emeç'in sözleriyle, "Büyük kardeşe büyük, küçük kardeşe küçük
pay" sisteminin temelleri yine o dönemde atıldı.
12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren, basın patronları ve ileri
gelenlerinin kendisiyle ilişkileri ekseninde şaşkınlığını aktara
aktara bitiremez. Konuyla ilgili koca bir kitap yayımladı Evren; şu
sıralarda da, "Türk medyasının hâl-i pür melâli" sayılabilecek anı
ve izlenimlerini Yavuz Donat'a anlatıyor...
Ak Parti'nin "Bütün medya kuruluşlarına eşit mesafede durma" ilkesi
bir yeniliktir; keşke ilke çok keskin bir biçimde uygulanabilse...
Ancak, batık bankaların medya bağı, devletin elinde satılmayı
bekleyen dev kuruluşlar bunu imkânsız kılıyor. Yabancı sermayeden
sınır bütünüyle kalkacak diye varını-yoğunu satma derdine düşen
patronların gözünün iktidarda olması yadırganamaz. Kimi 'gazeteci'
sıfatını kullanıp yanaştığında Başbakan Erdoğan'dan tavsiye almaya,
kimi de yakınlarını araya sokup yabancılara mal pazarlamaya
çalışıyordur... Başbakanı kızdıran da bu herhalde... Endişesi
yersiz: Devlete ait medya kuruluşları el değiştirsin, büyük gruplar
yabancı sermayeye satılsın, kimsenin iktidarın kapısını çalacağını
sanmam. Bekleseler de giden olmayacak.
Siyaset yapanların bilmesi gereken gerçek şu: Medya, halkın
desteklediği bir kadronun iktidara ulaşmasını engelleyemiyor; Ak
Parti bunun son örneği... Ancak, medyanın iktidarların hayatını
zehir edebilme gücü ve etkisi çok büyük... Zordur, ama her iktidar
medya ile 'düzeyli ilişki' biçimini kendisi bulabilir. Her dönemin
gazeteleri oldu: Atatürk-İnönü döneminin bayrak gazetesi
Cumhuriyet'ti. Hürriyet DP ile eş zamanlı kuruldu ve beraber
büyüdü. Sabah, Turgut Özal'ı iyi anlayan bir kadro tarafından
kuruldu ve onu anlatarak okur tabanı buldu.
İktidarların yakın hissettiği gazetecilerin varlığını da doğal
karşılamalıyız: Süleyman Demirel ve Kenan Evren söyleyeceklerini
yansıtmak için bugün de yakın bildikleri gazetecileri seçiyorlar;
bunu yaparken hiç de hatalı davranmış olmuyorlar...
Bu iktidar açısından endişem şu: Tarihe ilk malzemeleri gazeteler
sağlıyor; yarının tarihçisi bugünlerin gazetelerini incelerken
eldeki malzemeye bakıp müthiş şaşıracak...
YAZI:Fehmi KORU
YENİ ŞAFAK