Koronavirüse karşı sevindirici gelişme! Aşıya gerek kalmadı
Abone olKoronavirüs salgını sonrası herkes virüs aşısının ne zaman bulunacağını merak ediyor. Çünkü uzmanlar tam olarak bir normalleşmenin yaşanabilmesi için aşının bulunması gerektiğini söylüyor. Koronavirüs ile ilgili sevindiren bir başka haber geldi. Yüzde yüz etkili yapay antikor yolda.
Büyük umut vadeden yapay anitkor tedavisi ile ilgili detayları
Osman Müftüoğlu Hürriyet'teki köşesinde yazdı. İşte o yazı...
Aşıda ise ‘Gelecek için umutlar var!’ dense de sürenin en az bir
yılı bulacağı kesin. Daha uzun olması da kuvvetle muhtemel. Peki
başka bir çözüm olabilir mi? Olabilir! Anlaşılan o ki çok sayıda
firma aşı ve ilaç çözümleri dışında üçüncü bir çözümün de peşinde.
Ve yine anlaşılan o ki muhtemel çözümlerden biri de ‘antikor
tedavisi’ olacak.Haftayı tamamlarken size bu konuyla bağlantılı
sevindirici bir haberim var: Görünen o ki antikor tedavisi de
yolda! O da ‘geldim-geliyorum’ diyor. Detaylar için buyurun...
Virüsün hücreye girişini neredeyse yüzde yüz
engelliyor
ABD’li biyoteknoloji firması ‘Sorrento Therapeutics’, COVID-19
virüsüne karşı yüzde yüz etkili bir antikor ürettiğini açıkladı.
Üstelik bu antikorun seri üretimine aşıdan çok daha erken
başlayabileceğinin altını çizdi.Firma yetkilisi Dr. Henry Ji’ye
göre buldukları antikor kokteyli gerçekten mükemmel. Virüsün
hücreye girişini neredeyse yüzde yüz engelliyor. Hücreye girip
çoğalabilme şansı kalmayan virüs de doğal olarak ortadan
kalkıyor.
Antikorun, koruyucu etkisinin aşıdan daha
güçlü
Dr. Ji’ye göre ürettikleri antikor molekülü koruyucu olarak da
kullanılabilecek. Dr. Ji, ellerindeki antikorun, koruyucu etkisinin
aşıdan daha güçlü olabileceğini ileri sürüyor. Firma, ‘Covi-Shield’
adını verdikleri kokteylin üç ayrı antikordan oluştuğunu, hem
tedavi hem de korunmada kullanılabileceğini, onay için FDA’ya
(Amerikan İlaç Onay Kurumu) müracaat aşamasında olduklarını da
açıkladı.
Hücreye ‘füze kalkanı’ avantajı sağlayan
moleküller...
Anlaşılan o ki firma başarılı olursa ‘bir taşla iki kuş vurmak’
bile mümkün olabilecek. Herhangi bir mikrobik hastalığı
geçirenlerde iyileşmeyi sağlayan ve aynı zamanda yeniden
hastalanmayı -en azından belirli bir süre için- engelleyen antikor
isimli moleküller üretiliyor. Bunlar hücrelerin o mikroptan
etkilenmesi yani hastalanmasını engelleyen doğal moleküller.
Virüsün hücreye girmesine engel olan, hücreye ‘füze kalkanı’
avantajı sağlayan moleküller.
Yaşamı tehdit altında olanlarda kullanılıyor
Hatırlayalım, biz onlardan zaten şu anda da hastanelerde, özellikle
yoğun bakımlarda zaten faydalanıyoruz. Hastalığı geçirenlerin
kanlarındaki antikor yüklü plazma bölümünü alıp hastalara vererek
onların tedavilerini hızlandırıyor, iyileşmelerine destek
oluyoruz.Ne var ki plazma/antikor tedavisi ciddi zaman alan, yüksek
teknoloji gerektiren pahalı bir süreç. Zaten bu nedenle de yalnızca
hastalığı ağır seyredenlerde, yaşamı tehdit altında olanlarda
kullanılıyor.
Sağlıkçılarımız daha çok tedavi ediyor
Peki bu işin kolay bir yolu yok mu? Bu antikorların ‘yapay’
olanları laboratuvarlarda seri bir şekilde üretilemez mi? Hikâye
zaten tam da bu noktada başlıyor! Çok sayıda biyoteknoloji firması,
harıl harıl böyle bir mucize molekülün, yani antikorun üretimi
peşinde koşuyor.İyi haberimizin ve hikâyemiz de zaten tam da burada
başlıyor...Biraz ‘halkımıza yergi, sağlıkçılarımıza övgü’ gibi
olacak ama rakamlar yalan söylemez, durum net ve açık: Halkımız
daha az korunuyor, sağlıkçılarımız daha çok tedavi ediyor.
Toplam hasta sayımızı iyileşen hasta sayımıza oranladığımızda
tedavide başarı gücümüzün yüzde 75’leri zorladığı anlaşılıyor. Bize
vatandaş olarak düşen göreve gelince. Onların bir an önce evlerine
dönüp ailelerine kavuşabilmeleri için de önlemlere sımsıkı
sarılmamız lazım.Son 4 günün rakamlarından biri biraz can sıkıcı.
Günlük yeni vaka sayısını gösteren değerlerin ortalaması 1600’lerde
takılıp kaldığımıza işaret ediyor. Oysa şimdiye dek çoktan binin
altına düşmüş, 500’lere yaklaşmış olmalıydık.
Evde kalınmıyor, maskeler takılmıyor
Bu tatsız sonucun nedeni de çok net ve açık: Evde kalınmıyor,
maskeler takılmıyor, sosyal mesafe kuralına uyulmuyor. Kısacası
itiraf edelim ki bu rakamlar ‘tedbirlere uymadığımızı, rehavete
kapılma eğiliminde olduğumuzu’ ifade ediyor. Biliyorsunuz, ben
salgının başından beri sürecin her aşamasını başarıyla
yürütüldüğünü düşünenlerdenim. Ama böyle giderse fikrimi
değiştireceğim, “Yok arkadaş, biz bu işin korunma faslını
yönetemiyoruz!” diyeceğim. Lütfen “biraz daha” değil, “çok daha
fazla” dikkatli olalım. Önlemlere uyalım, ipin ucunu
bırakmayalım.