Yaklaşık 3 aydır dünya olarak Koronavirüs ile yatıyor,
Koronavirüs ile kalkıyoruz. Şu kısacık zaman dilimi
içerisinde o kadar çok şey yaşandı ki yazılmaya kalksa kütüphaneler
dolusu kitap olacağı şüphe götürmez.
Bütün bu gelişmeler içerisinde olumlu gelişmeler de
yaşandı/yaşanıyor. Almanya’da minarelerden ezan okunması,
İtalya’da sokakta namaz kılan Müslümanlara eşlik eden
Hristiyanlar ve en önemlisi de 500 yıl sonra İspanya’da
ezan seslerinin yeniden yükselmesi bu gelişmelerin başta
gelenleri.
Özellikle İspanya’da 500 yıl sonra tekrar ezan sesleri
duyulmaya başlaması önemli bir gelişme. Her ne kadar bu devlet eli
ile yapılmıyor olsa da bireysel seslendirmenin karşısında
ümit ve umutla dinlenildiği aşikâr.
İnşallah semaya yükselen bu ezan sesleri birçok
İspanyol’un kalbinde mâkes bulur ve İslamiyet tekrar
İber Yarımadasında neşv-ü nema bulur.
“Ahir zamanda güneş batıdan doğacak” hadisi şerifinin
bir tevili de bu olabilir mi acaba?
Niçin olmasın? Kalpler Allah’ın elinde değil mi?
Bu vesileyle başladığım İspanya ve Endülüs
okumalarım sırasında ilginç bir şey dikkatimi çekti. 500 yıl önceki
Endülüs Müslümanlarının yaşantısı ile günümüz
Müslümanlarının yaşantısı nerdeyse birebir örtüşüyor. Bu benzerliği
görünce tüylerim ürpermedi desem yalan olur. İnşallah sonumuz 500
yıl önceki Endülüs Müslümanlarının sonuna benzemez.
Peki, beş 500 yıl önceki Endülüs Müslümanları dört bir
yanları düşmanlarla çevrilirken nasıl davranıyorlardı?
Her şeyden önce iç kavgalar almış başını gitmişti. Her şehirde
egemenliğini ilan eden sultanlar birbiriyle taht ve iktidar
savaşına girmişler, her biri kendi tahtının derdine düşmüştü.
Bu uğurda düşmanlarla iş birliği yapmaktan geri
kalmıyorlardı.
Halk, Müslümanlıktan olabildiğince uzaklaşmış, lüks ve
israfın pençesinde günlerini eğlence gecelerinde geçirmekle
meşguldüler.
Adam kayırma, kendinden olmayanı dışlama almış başını
gitmişti.
Neden sonra ağır felaketler ve afetlere duçar kalarak imtihana
tabi tutuldular. Son tahlilde meselenin farkına varıp
kendilerini düzletmeye kalkmış olsalar da yapıp etmiş oldukları
gayretullaha dokunmuş olduğu için yerle yeksan oldular. Ve
tarih oldular.
Yaşıyor olduğumuz koronavirüs süreci bir imtihan
vesilesidir aynı zamanda. Allah bizlere acıyarak helak
etmek yerine uyarı mahiyetinde şefkat tokadı atmış
durumda.
Durum daha iyi anlaşılsın diye sosyal medya mecralarında sıkça
dolaşan bir paylaşımı buraya alarak dikkat çekmiş olayım.
Doğruluğunu teyit etmiş değilim lakin anlatılan hikâye teyit
gerektirmeyecek kadar gerçekçi.
“İtalya’da hastaneden iyileşerek taburcu olan 93 yaşındaki
adamdan endüstriyel solunum cihazının kullanım bedelinin ödenmesi
istendiğinde ağlamaya başlar. Doktor ise faturanın ödenmesi
yüzünden ağlamamasını söyler. Yaşlı adam: ‘ödemem gereken fatura
yüzünden ağlamıyorum, bütün bunları ödeyecek gücüm var. Ne acıdır
ki 93 yıldır Tanrı’nın havasını soluyorum ve bunun bedelini hiç
ödemedim. Oysa bir solunum cihazı kullanımı için bugün günlük 500
Euro ödüyorum. Tanrı’ya ne kadar borcum var tahmin edebiliyor
musunuz? Ve ben bunun için bir kere dahi Tanrı’ya teşekkür
etmedim!’“
Geleceğin inşası için istekler, arzular ve bunların
doğrultusunda yapılan hatalar, yanlışlarla dolu bir hayat serüveni
yaşamış olabiliriz.
Hepimiz geleceğimiz için yüksek hayaller ve hedefler
koyuyoruz.
Bu imtihan sürecini iyi değerlendirerek Allah ile
münasebetimizi sağlamlaştırmamız gerekiyor.
Tam aksine bir tavır ile ideolojik dürtülerin fanatizmine yenik
düşmek de doğru değil.
Bugün ülkemizde de “bugünler zor günler” demeyip
iktidarın açığını yakalama sevdasında olanlar bilmelidir ki bu
sevda onlara da hayır getirmez.
Bugünler bir ve beraber olma günleridir.
Birbirine çelme takma günleri değil.
facebook.com/msbeser
twitter.com/msbeser
instagram.com/msbeser