Aşk Laftan Anlamaz, Fazilet Hanım ve Kızları, Zümrüdüanka ve Ada Masalı dizileriyle popülerliğe kavuşan genç oyuncu Alp Navruz, Hürriyet gazetesinden Hakan Gence'ye çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bütün popülerliğine rağmen çok sakin ve kendi halinde bir adam gibi duruyorsun. Gerçekten öyle misin?Evet, tanıyanlar bilir, sen de beni tanıyorsun ve senin de şikâyet ettiğin bir konu bu sakinlik kısmı zaten. Çocukluğumdan beri böyleyim. Oğlak burcunun etkisi olabilir. Dış dünyaya değil de, daha içedönük, hayal dünyasında yaşamayı seven, bundan şikâyet etmeyen biriyim. Kitaplarla olmak ve film izlemek, gece gidip bir yerde eğlenmekten daha mutlu edebiliyor beni. Bu sakin tavrım her zaman sonraki adımı düşünmemi ve mantıklı hareket etmemi sağlıyor.‘Ada Masalı’nda canlandırdığın Poyraz karakteri insanlara mesafeli bir tip. Sana benzeyen tarafları var mı?Poyraz’ın insan sevmez bir yanı var. Ben insan sevmez değil de insana uzak taraftayım. Karşımdakini tanıyana kadar duvarlarım vardır. Poyraz’ın duvarları benden biraz daha sert, sebebi de geçmişinde yaşadıkları. Ama içekapanık, sakin, öğrenmeyi seven tarafları bana benziyor.Bu sakin duruşu ne bozar?Haksızlık gibi herkesi kızdıracak şeyler. Disiplinsizlik ve sorumsuzluk gibi etkenler... Kolay kolay sinirlenmiyorum ama sakinliğin bir korkutucu tarafı da var. Sinirlenince ve o eşik geçilince kendimi tutamam muhtemelen.Çılgınlıkların hiç yok mu?Garantici tarafım çok yüksek. Bungee jumping gibi şeyler yapamam. Yükseklik korkum var. Mesela Kapadokya’da iki sezon geçirdim, hiç balona binmedim. Riskli ve mantıklı olmayan adrenalini de sevmiyorum. Sanırım güven duygumun daha fazla gelişmesi gerekiyor. Kendime göre çılgınlık diyeceğim şey, mesela geçen sene kayak öğrendim, ayağımı kırma tehlikesine rağmen kendimi bıraktım, o an umurumda değildi.İlk dizin ‘Aşk Laftan Anlamaz’dan bu yana beş yıl geçti. Senin için neler değişti bu süreçte?Başrol olunca daha çok sorumluluk ve baskı hissetmeye başladım. Tecrübe kazandıkça bunu olumlu yöne çevirmeyi öğrendim. Özgüvenin artıyor, daha çok çalışmak istiyor ve işi sahipleniyorsun. Bunlar benim için artı tarafları oldu.Instagram’da 3 milyondan fazla takipçin var. Şöhretle kendini köşeye kıstırılmış hissettiğin oluyor mu?İlgi herkes gibi benim de hoşuma gidiyor. Sadece aşırı tepkiler ve hareketler rahatsız edebiliyor. Yoksa insanlardan kaçmıyorum, fotoğraf çektirmek isteyenleri geri çevirmiyorum. İnsanları mutlu etmek beni de mutlu ediyor. Yine de göz önündesiniz ve dikkatli olmalısınız. Mesela insanlar sokağa çıkıp kokoreç yiyorlar ya da yolda dondurma yiyenleri görüyorum... Böyle kısıtlamalar da kötü oluyor.Dizilerin yakışıklı jönü algısını yıkmak istiyor musun?Kendime hiç jön demedim. Hiçbir zaman öyle bir algı yaratmadım. Başrolü diğer karakterlerden çok farklı görmüyorum. Her işe ekip işi olarak bakıyorum. Ama bizim işte bir vitrin algısı var. Mağazalarda en güzel elbiseler vitrinde olur, içeriye girince diğerlerinin güzelliğini görürsün ya... Yan karakterler bence çok daha önemli.Fiziksel değişime açık mısın oyunculukta? Yoksa görüntü senin için önemli mi?Karakter oyunculuğu yapmak isterim. İyi bir karakter rolü geldiğinde de değişimden korkmam; kilo alır ya da verir, ne gerekirse yaparım, bu hoşuma da gider ayrıca.Senin hikâyen nerede başlıyor?İstanbul doğumluyum. Bir kız, bir erkek kardeşim var. Annem, babam emekli.Yıldız Teknik Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunusun. Yüksek lisansın devam ediyor. Okumaya hep meraklı mıydın?Evet, edebiyat hayatımın yüzde 50’si. Şiir ve öykü yazıyorum. Senaryo konusunda bir şeyler deniyorum.Peki oyunculuk nasıl devreye girdi?Hayalimdi ama diplomamı yazı alanında almak istedim, çok doğru bir karar verdiğimi görüyorum. Diksiyona etkisi büyük oldu. Özellikle son dönem işlerde uyarlamalardan ilerliyoruz, birçok kitabı okumuş ve hikâyeyi biliyor olmak artı sağlıyor. Senaryoların diliyle kitapların dili çok yakın... Romanı çözümleyen biri, senaryoyu da çözümlüyor. Dizide bol bol üstsüz sahnelerin var. Vücut çalıştın mı?Bir önceki işim Kapadokya’daydı, oranın yemekleri çok güzel. 94 kiloya çıktım. Bu işi kabul ettikten sonra spora ve diyete başladım. 9 kilo verdim. Spora devam...Bu sahnelerde utandığın oluyor mu?“Acaba hâlâ kilolu muyum, vücudum iyi görünüyor mu” gibi tedirginliğim oldu başlarda. İnsanlardan tepkiler geldikçe iyi gittiğini anladım. Karakterim de el işçiliğini seviyor, sıcakta yaşıyor, normal olarak üstünü çıkarıyor. Hava da müsait olduğundan set arasında karakterden çıkmamak için sadece pantolonla geziyorum zaten.Hayranların sosyal medyada senin için “Gözümüzü gönlümüzü açıyor” gibi yorumlar yapıyor. Ne dersin buna?Beğenilmek herkes gibi bana da iyi hissettiriyor. Ama sadece görsel övgü bana geçici geliyor, beni çok tatmin etmiyor. 40’ımdan sonra neler yapabilirim, kendimi nelerle doldurabilirim derdindeyim.Çapkın mısın? Nasıl bir âşıksın? Sevdiğim kişiyi hayatımın merkezine koyup daha çok onunla vakit geçiriyorum. Mutlu etmeye çalışıyorum. İyi bir âşığım. Şimdi âşık mısın? Hayır. İlişkim yok. Yalnızlığa âşığım. Çapkın değilim, yok.Beğenilmenin ekmeğini yemiyor musun?Aslında çapkın adam olarak yaşamak istesem bunu sağlayabilecek çok imkân var. Ama ben çapkınlık kısmında çok yokum, biraz daha ilişki adamıyım galiba.Romantik bir tip misin?Bana kalsa hiç romantik değilim. İçten içe çok severim ama yüzüne karşı gösteremem. Romantikliğim şöyle; karşımdaki insanı pek belli etmeden takip ederim; neyi, hangi rengi, hangi çiçeği seviyor... Demek böyle romantik bir yanım varmış, bunu sonradan anladım ben de.Nasıl bir âşıksın?Sevdiğim kişiyi hayatımın merkezine koyup daha çok onunla vakit geçiriyorum. Mutlu etmeye çalışıyorum. İyi bir âşığım.Şimdi âşık mısın?Hayır. İlişkim yok. Yalnızlığa âşığım.O nasıl oluyor?Çekimler için İzmir, Sığacık’a geldik. Buraya geldikten sonra daha çok yalnızlık moduna girdim. Biraz daha kitap okuyor, kendimi geliştiriyorum. Çok fazla düşünüyorum. İç sesim şu an dış sesime göre çok daha yüksek. Yazmaya çalışıyorum. Bu yüzden yalnızlık şu an çok iyi geliyor bana.Sığacık’ta hayat nasıl?Şu an oteldeyim ama eve geçeceğim. Kısmet olursa burada ev alıp fırsat buldukça Sığacık’ta yaşayabilirim. Üç tarafı denizlerle çevrili. Çeşme’nin kasaba hali gibi. Herkes birbirini tanıyor, geleneksel bir kültürleri var. Sığacık’ta şimdiden kompakt bir yaşam kurdum. İki haftadır izinlerimde İstanbul’a gelmedim bile.Orada çalışmadığın bir gün nasıl geçiyor?Dün set yoktu. Kitabımı aldım, plaja gittim. Biraz denize girdim, müzik dinledim. Yalnızlığın tadını çıkardım. Burada ahşap işleri yapan biriyle tanışmıştım. Ben de öyle bir hobi kazanmak istiyordum. Gittim, onunla cila falan yaptım, güzel zaman geçirdim. Onun dışında kalan zamanda senaryoyu okuyor, kendimce çözümlemelerini yapıyorum. Bunlar dışında doğa keşiflerini, film izlemeyi seviyorum.Star’daki yeni dizin ‘Ada Masalı’nda seni ne çekti?Bu yaz ekranda olan veya olacak birçok işi okudum. Beni ‘Ada Masalı’ kadar çekeni olmadı. En sevdiğim şehir İzmir, hikâyenin burada geçmesi beni mutlu etti. Yazlık işlere karşı benim de önyargım vardı. Zengin-fakir çatışmaları üzerinden çok ilerliyoruz. Bu senaryoda onun olmaması, bir çiftin birlikte mücadele vermesi de çok güzel geldi.Masallara inanır mısın?Çocukken çok inanırdım, şu an kısmen. Klasik, o yaşlarda ‘Robin Hood’ ve ‘Peter Pan’ sevenlerdendim.İçinde bulunduğun sektöre kafa yorar mısın? Uzun zamandır ekranda olan biri olarak şu an dizi dünyasını nasıl değerlendiriyorsun?Dijital işler arttı, televizyon işleri biraz daha geride kaldı. Sinemalar zaten kapalı olduğu için ilerlemiyor. Olumlu anlamda, teknik açıdan biraz daha ilerledik. Olumsuz anlamdaysa hem dijital hem televizyonda hikâyeler birbirini tekrar ediyor. “Geçenlerde bu işin aynısını izledim ama yüzler farklı” diyoruz. Ben bu açılardan bazen kendimi de eleştiriyorum ve artık özgün işler olsun istiyorum. Uyarlamalar yapılıyor, eski siyah-beyaz filmler uyarlansa anlayacağım ama birkaç ay önce yapılmış yabancı bir dizinin uyarlaması karşımıza çıkıyor. Artık bizim daha çok üretmemiz gerekiyor. Bu döngüden nasıl çıkarız sence?Yazı alanında daha çok eğitimle... Nitelikli kalemleri biraz daha özgür bırakmak ve cesaretlendirmek gerekiyor bence.