Holiganlar sınır tanımıyor... İç veya dış saha farketmiyor,
bulundukları yer, cehennem. Klavyenin tuşuna dokunan her parmak
kurşun gibi. Köşeler kan fışkırıyor sanki!
7 gün, 24 saat üstelik..
Çirkeflik...
Yalan...
Dolan...
İftira...
Karalama...
Her şey serbest!
Vur vurabildiğin kadar... Yalanlamalar havada uçuşsada vur, durma
nasılsa attğın çamurun izi kalıyor!
Düşman, düşmanlığını yapıyor...
Yapacak...
İşi bu!
Ne geçiriyorsa eline sallıyor, sallayacak...
Doğru, yalan farketmiyor...
Peki ya sen?
Sen ne yapıyorsun birader?
Elindeki gücü kullanıyor musun?
Bırak gücü kullanmayı, o gücün altında eziliyorsun. Bir söz, bir
eylem, ya da ufacık bir rica, zaten daracık olan hareket alanını
iyice daraltıyor. Kümeste hissediyorsun kendini, kımıldayamıyorsun!
Çırpınmaya niyetlenecek gibi olsan, başın gözün yarılıyor, olmadık
azarı işitiyorsun!
Niye?
Korkaklık!
Evet korkaklık!
Doğruları yazmaktan korkuyoruz.
Oysa...
Sen korktukça...
Sen pısırıklaştıkça...
Sen kabuğuna çekildikçe...
Korktuğun kişi ya da kişiler tepene çıkıyor, çıkmaya devam
edecek.
Ne zamana kadar bu korkaklık?
Nereye kadar?