Konut kredisindeki gerçekler
Abone olBankalar konut kredisinde indirim yarışına girdi. Süslü laflar ve kampanyalar kulağa hoş geliyor. Gerçekte de öyle mi? Rakamların arkasındaki gerçeği Güngör Uras yazdı.
Milliyet yazarı Güngör Uras konut kredisinde yaşanan indirim
kampanlanrına dikkat çekti. Vatandaşın gösterdiği yoğun ilgiye
karşın Uras, bu kredilerdeki gizli tehlikelere yazısıyla dikkat
çekti.
Yazı: Güngör Uras
Haber:
-Halkımız da bankalarımız da "havaya girdi"... Konut kredisinde
patlama var. Bu patlamanın sonunda kullananlar da bankalar da yara
alabilir. Ne demek istediğimi anlatayım.
(1) Bankalar mevduata ödedikleri faizi düşürdü. Döviz fiyatları
artmıyor. Borsa kazandırmıyor. Bu durumda elinde üç beş kuruşu
olan, daha önce faize, dövize ve borsaya para bağlayarak kazanmaya
alışanlar şaşkın durumda. Ellerindeki parayı konuta bağlamayı
düşünüyorlar. Bir kısmı kendi ihtiyacı için bir kısmı kiralamak
için konut satın almak arayışında.
(2) Bankalar üreticileri kredilendiremeyince tüketiciyi kredilemeye
başladı. Kredi kartı, otomobil kredisi uygulamaları bankalara cazip
geldi. Kredi kartında ve otomobil kredilerinde talep duraklayınca,
bankalar konut kredilerine yöneldi.
(3) Halkımız konut kredisinin aylık faizinin yüzde 1.35'lere
düşmesi karşısında heyecana kapıldı. Kredi kullanan için aylık faiz
oranı değil, her ay ödenecek taksitle dönem sonundaki toplam ödeme
önemlidir. On yıl vade ile 100 bin YTL konut kredisi kullanan ayda
1.739 YTL taksit ödemek zorundadır. 10 yıl sonra 100 bin YTL
kredinin karşılığı olarak 208 bin YTL ödemek zorundadır.
Kira, taksiti karşılayamaz
(4) 100 bin YTL kredi ile (kullananın 35 bin YTL tasarrufunun
eklenmesi ile) 135 bin YTL'lik konut alınabilir. Bu tür bir konutun
aylık kirası yaklaşık 600-700 YTL'dir. Açık anlatımla kira aylık
borç taksitini karşılayamaz. Kredi kullanan taksiti ödemek için,
kiraya ek olarak her ay cebinden 1.000 YTL para eklemek zorundadır.
Türkiye'deki gelir düzeyinde bu küçümsenemeyecek bir aylık yüktür.
Kredi kullanan ödemeyi aksatırsa, önce yükü artar, ardından konut
elinden çıkar.
(5) Gelelim bankaların durumuna. Rekabet ve bankalar aylık faizi
yüzde 1.35'e indirince yıllık faiz yüzde 17.45'e düştü.
Bankalar Hazine bonosu faizine yakın faiz oranı ile konut kredisi
veriyor.
Kendilerini 10 yıl, 20 yıl bu faizle bağlıyor. Faiz yükselirse
kullananın faizini artıramazlar. Ama faiz düşerse konut kredisi
kullanan, eski hesabını kapatarak daha düşük faizle yeni kredi
alabilir.
(6) Bırakınız Türkiye gibi ülkeyi, hiçbir ülkede bir banka
(karşılığı olmadan) 10 yıllık, 20 yıllık sabit faizli kredi
veremez. Çünkü faizlerin inip çıkması normaldir.
İyi de başka ülkelerde bu nasıl oluyor? Başka ülkelerde 10 yıllık,
20 yıllık sağlam tahviller var. Banka yüzde 7 sabit dolar faiziyle
10 yıl vadeli konut kredisi verdiğinde aynı süre ile daha düşük
faizle (örneğin yüzde 5 yüzde 4 faizle) kaynak buluyor.
Faturayı halk ödemesin
(7) Her başvurana satın alacağı konutun yüzde 60 veya yüzde 75'i
kadar kredi verilemez. Her başvurana aynı faiz oranı ve aynı şartla
kredi verilemez. Her konutun bulunduğu yer, kira ve satış
potansiyeli farklıdır. Her kullanıcının gelir durumu, ödeme gücü
farklıdır.
Her bankanın her şubesindeki, her görevlinin konut kredisinin
inceliklerini bilmesine imkân yoktur. İyi de başka ülkelerde bu
nasıl oluyor? Başka ülkelerde ipotekli satışa aracılık eden özel
şirketler var. Bunlar hangi konuta, kime, ne kadar kredi
verileceğini uzmanlarıyla belirliyor. İpotekli kredi için senetleri
tanzim ediyor. Bu senetleri bir bankaya satıyor. Banka ise bu
senetlere karşılık uzun vadeli kaynak bularak riskini koruyor.
Bizde başı sonu yok. Ortada dolanan bankalar tüm riski
üstlenmekte.
Bunları neden yazıyorum?
(1) Halkımız üzülmek istemiyorsa, havaya girmemeli. Aylık
taksitleri ödeyip ödeyemeyeceğini, vade sonunda aldığı 100 bin
YTL'ye karşı ne kadar toplam ödeme yapacağını hesaplayarak bu işe
girmeli. Sonra "Ben ödeyecek durumda değilim, beni kandırdılar"
diyerek ağlamamalı.
(2) Bankalarımız, konut kredi riskini "hazmedilebilir boyutta"
tutmalı. İleride faizlerin yükselmesi durumunda, taksitlerin
ödenmemesi durumunda karşılaşacakları risk için bir sınır koymalı.
Çünkü bu nedenle bankalar sarsıntı geçirirse gene "Alevere
dalevere..." bu işin faturası saf ve bakir Türk halkının sırtına
yüklenir. Böyle bir sınırlamayı bankalar kendileri düşünemezse BDDK
gerekli uyarıyı yapmalı.