Konuştukça sır perdesi aralanıyor
Abone olMetin Işık'a konuşan Mustafa Bayram, bilinmeyenleri anlatmaya devam ediyor. Bayram bu kez, Meclis çatısı altında yaşanan ve gizli kalan olayları anlatıyor..
Dönemin Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler ile tartışmalarını
anlatan Mustafa Bayram 'İhale istemedim. Yanındaki gariban kıza
tecavüze kalkışan Karayolları Müdürü'nün görevden alınmasını
sağladım' diyor.. Efendim, okumamış insanlar. İhsan'ı dövüyorlar
diye üzülmüş. Sonra TBMM'de dokunulmazlığımın kaldırılmasını
istedim. 'Gidip bu kamburu sırtımdan atıp geleyim. Biliyorum benim
işim yok dosyada.' Dokunulmazlığım kaldırıldı. Avukatımla Üsküdar
Savcılığı'na gittim. İfade vermeye geldiğimi söyledim. Savcı, 'Biz
gazete kupürleri ile kimseyi yargılamayız' dedi. Çay içirdi. 'Sizin
isminiz dosyada geçmiyor' dedi. 'Ne ifadenizi alacağım' sözleriyle
ifademi bile almadı. Çay içip, çekip geldik. Keçeciler yalan
söylüyor Keçeciler'den ihale istemediniz mi? Anlatırken hicap
duyuyorum. Asla, ihalenin kelimesi yok. Hayır hayır. Şerefim
üzerine yemin ederim, hayatımda devlet kapısından ihale almış
değilim. Çünkü devlet kapısında ihale alan kişilere iyi gözle
bakmazlar. Her zaman paramı rezil ederim, kendimi rezil etmem.
Alanlar devretmek istiyorsa gidiyorum, üç beş veriyorum
devralıyorum. Keçeciler'le tartışma nasıl oldu? Şöyle oldu. Ben
kendisine gittim söyledim, müdür yanında çalışan göçmen
garibanlardan bir kız almış yanında çalıştırıyor. Ayak işlerinde,
çay falan. Ben o zaman milletvekiliyim. Kıza demiş ki,
'Misafirlerim gelecek mesaiye kal, biraz geç gidersin.' O da evine
biraz geç geleceğini söylemiş. Çok affedersin, kıza tecavüze
yeltenmiş. Kız kaçmış. Bu olayı artık mecburum söylemeye. Mehmet
Bey'in yalan söylemesine karşı söylemeye mecburum artık. O zaman
niye söylemediniz? Söyledim, Meclis toplantısında Mesut Bey'in
önünde grupta söyledim. Bütün milletvekillerinin önünde ben bunu
Mehmet Bey'in yüzüne söyledim. Büyük de bir alkış aldım. Grupta
büyük de bir alkış aldım. Aynen böyle. Olayı baştan anlatır
mısınız? Önce, 'Efendim bu müdürü oradan alın' dedim. 'Tamam
Mustafa, tembelse çalışmıyorsa alırım. Bana bir süre müddet ver'
cevabını verdi. İki, üç ay bekledim. Arıyorum, telefonlarıma cevap
vermiyor. Randevu taleplerimi kabul etmiyor. TBMM Genel Kurulu'nun
içinde Bakanlar Kurulu sıralarına gittim, Mesut Bey ile oturuyordu.
'Sayın Bakanım bana bir sözünüz vardı, hala o müdürü almadınız'
dedim. Bana, 'Mustafa ister alırım, ister almam, üzerime çok
geliyorsun' diye çıkıştı ve rest çekti. Doğruyu konuşayım, 'Tamam
canın sağolsun Keçeciler' karşılığını verdim. Müdür sarkıntılık
etti 'Bakanım' demedim, 'Mehmet Bey' demedim. Döndüm gittim. Mesut
Bey arkamdan, 'ne biçim konuşuyorsun' diye göndermiş. Geldi
yanımdaki sıraya oturdu. Benimle aynı ilden seçilen Şeref
Bedirhanoğlu da arkamdaydı. Sağlık Bakanımız Ağrı Miletvekili Yaşar
Eryılmaz ile birlikte oturuyordu. Ne olduğunu sordu:, 'Sayın Bakan
ile biraz tartıştık' dedim. Mehmet Bey söze, 'Mustafa ben seni
severim' diye başladı. Muhterem bir insandır. O zaman açıkladım:
'İhale satmışsa onun olsun, tembelse de olsun. Yanında çalışan bir
kıza tecavüz etmeye yeltenmiş, kız zor kurtulmuş. Kız gitmiş
ailesine söylemiş. Van halkı bana faks çekiyor. İnsanlar geldi,
telefonlar geldi. Bunu buradan alın diyorlar. Bu namus meselesidir.
Van halkı her şeyi affeder, namus meselesini affetmez.' Bu
sözlerimi okuyacak, Yalansa çıksın yalanlasın. Uyardım: Öldürürler
vebali günahı üstüne kalır, Sayın Bakanım. Almazsanız onu
öldürecekler. Şerefimle temin edeyim ki aynen söyledim. Şeref
Bedirhanoğlu, 'Mustafa Ağabey, bakanımı üzme' diye hoş görünmeye
çalıştı. Sordum: 'Şeref bu mesele sana da gelmedi mi?' Doğruladı,
'Evet geldi.' Beni çok sabırsız bulduğunu söyledi. Bedirhanoğlu'na,
'İnsanlarımız bunu bizden istiyorlar' cevabını verdim. Elimi belime
attım Keçeciler ile tartıştık, sinirlendim küfür ettim. Biraz
sinirliyim, hakim olamıyorum. Şeker hastasıyım. Bana, 'haddini bil'
dedi. Ben de senin başbakanın, senin hükümetin diye başladım. Elimi
vurdum çıktım. Başbakan arkamdan Cumhur Ersümer'i göndermiş. Orada
kafana sıkarım dediniz mi? Mehmet Bey de büyüklük yaptı, arkamdan
geldi. Diyarbakır Miletvekili Haşim Haşimi, 'Nereye gidiyorsun?'
diye arkamdan tuttu. Milletvekiliğinden istifa edeceğimi ve
Ankara'da kalmayacağımı söyledim. Mehmet Bey geldi, 'Mustafa bana
hakaret ettin. Sen ne biçim insansın haddini bil' dedi. Haddini bil
deyince ben orada yanlış bir kelime konuştum. Doğrudur, elimi
belime attım. Ama silah çekmedim. 'Bu çatının altında sen bunu
almazsan' dedim. Aldı mı Aldı. Yalnız şöyle aldı. Yarım saat sonra
elinde iki faksla geldi. Gruba girdik. Kürsüye çıktı, 'Van
Miletvekili Mustafa Bayram ağıza alınmayacak hakaretler yaptı bana.
İhaleyi de iptal ettim' dedi. İhale konusu yoktu. Beni kötülemek
için öyle konuştu. Kürsüden, 'Müdürü de aldım. İhaleyi de kime
verirseniz verin. Yandaşlarına versin. Buyurun istifam' sözleriyle
indi. Ben orada fırladım. Kürsüde oturumu yöneten başkan bana söz
hakkı vermedi. Kürsüye yürüdüm, 'Geleceğim orada konuşacağım, ben
hakarete uğradım' diye bağırdım. Mesut Yılmaz Bey oturuyordu.
Kamran İnan, 'Mustafa rahat ol, kürsüde rahat konuş. Neyse doğruyu
söyle' dedi. Kürsüye çıktım rahat rahat konuştum: - Sayın
milletvekilleri, affınıza sığınıyorum. Bu müdür, emrindeki bir kıza
yanlışlık yaptı. Namus meselesidir. Olayımız bundan ibarettir. Biz
sizden hangi ihaleyi istedik ki? İhaleye de ihtiyacım yok. Menfaat
için herhangi bir bakanın kapısına gidersem yüzüme tükürsünler.
Mesut Bey biraz evvel de Tansu Çiler'i savunuyordu. Tansu Çiller'in
servetinden daha büyük servetim var. Onunki belki gayrimeşrudur,
benimki meşrudur. Ben namus konusunu söyledim. Mehmet Bey demek ki
ihale için almıyor. Ben şimdi anladım. Müdürle ortaksa ona ihale
lazımdır. İhalesine devam etsin, müdürü alsın. Bir tanesi dikildi.
Birbirimize giriyorduk. Diyarbakır Miletvekili Seybadullah Hamidi,
'Otur dinlemesini öğren' dedi. Ben de 'Arkadaş burada ucuz
kabadayılık yapma, istersen seninle çıkar dışarıda hesaplaşırız'
dedim. Mesut Bey , 'lütfen bu olayı kesin' dedi. Ben kürsüden özür
dileyerek indim. Olayımız bu. Mehmet Bey gazetecilere konuşmuş.
Benden ihale istedi diye. 'Vermeyeceğim' deyince, 'Kafana sıkarım'
demişim. Güya bana 'Sen nasıl milletvekilisin' diye hitap etmiş.
Saygım ve hürmetim var ama yemin ederim bu, Mehmet Bey'e yakışmayan
bir kelimedir, bu yalandır. Zararlı biz çıktık Vali Tan'a
suikastle, sizin bu olayla ilgisi var gösteriliyor. Alakası yoktur.
O olayda en fazla zarar gören aile biz olduk. Aradan kaç gün geçti.
Bombalamada ölen benim akrabamdı. Yeğenimin işhanı yıkıldı. Asla
öyle bir şey yok. Onu endekslemeye çalıştılar. Hatta o gün, o
çeteleri tanımıyorum. Kim ne derse desin, polis desin, ben onlara
çete diyorum. Çetecilikle geldiler bana, benden fidye istediler.
Yok Abdullah Öcalan'ı mahkum eden hakimin akrabasıymış, onun için
burnunu kırmışlar diyorlar. Daha ne yakıştırmalar. Neler
uyduruyorlar. Dilin kemiği yok. Sonuç olarak dürüst olan medyaya da
saygım vardır. Devletime, hükümetime, polisime, jandarmama,
askerime, hepsine saygım büyüktür. Saygı duyarım. Cenab-ı Hak
onları var etsin. Onlara zeval vermesin. Bu olayda yaşadığım
kişilere de saygı duyarım. O olaydan dolayı terbiyesizlik yapan
insanlarım için de özür diliyorum. Söyleşi: Metin Işık Kaynak:
Halka ve Olaylara Tercüman