Konstantinin Kutsanmış Şehri
Abone olAdalar Bizans imparatorlarının ve patriklerin sürgün yeriydi.
İlk çağlardan itibaren ihtişamı, zenginliği, barındırdığı abidevi eserleri, kütüphaneleri, zengin manastırları ile diğer devletlerin iştahını kabartan İstanbul, Konstantinopolis, İslambol, Çarigrad, Dersaadet gibi pek çok farklı isimle anıldı. Bizans İmparatorluğu döneminde Meryem’e adanan, Osmanlılar döneminde fethi müjdelenen kutsal bir şehir olarak kabul gördü.
Hâlihazırda Özel Amerikan Robert Lisesi’nde tarih öğretmenliği yapan Önder Kaya‘nın adlı çalışması, İstanbul’un Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ayrılmış Üç Devirde İstanbul serisinin ilk kitabı. Yazar, Şehirlerin Kraliçesi İstanbul’un sahip olduğu zengin tarihsel ve kültürel birikimi bir bölümüyle gündeme taşıyor.
Çalışma, dünyanın gerçek anlamda ilk büyük imparatorluğu olarak kabul gören ve Akdeniz havzasını bir iç deniz hâline getirerek Pax-Romanum’u tesis eden Roma uygarlığının devamı niteliğindeki Bizans dönemini, yani İstanbul’un bin yılı aşkın bir dönemini konu ediniyor. Mekânın, taşın, zamanın dillendiği bu çalışmasında Önder Kaya, tarihe karşı kayıtsızlığımızı meraka dönüştüren akıcı üslûbuyla tarihsel belleğimize kapı aralıyor.
Eşsiz siluetiyle dünyadaki sayılı şehirler arasında yer alan İstanbul, tarihsel süreç içerisinde pek çok ayaklanmaya sahne oldu. Bunlardan hiçbiri İstanbul’un siluetini Nika Ayaklanması (532) kadar derinden etkilemedi. Konstantinopolis’i cehenneme çeviren ve o vakte kadar şehrin görmediği büyük bir kıyıma dönüşen bu isyanın bastırılmasında İmparatoriçe Teodoranın rolü ise büyüktü.
Tarihsel süreç içerisinde üç büyük işgal gören İstanbul’un üzerindeki en yıkıcı istila, şüphesiz 13 Nisan 1204’de yaşandı. Ticaret yolları üzerinde bulunan ve bin yıllık bir maziye sahip olan, Hıristiyanlığın pek çok kutsal emanetini içinde barındıran, Kavimler Göçü sonrasındaki barbar yağmaları nedeniyle antik dönem mirasını yitiren pek çok Avrupa kentinin aksine Konstantinopolis, bu mirası korumayı başarabilen bir Ortodoks kentiydi. Ancak şehir, 1204’de Katolik ve fanatik hacıların daha doğrusu Haçlıların eline geçtiğinde tarihin en büyük yağmalarından birine sahne oldu.
Günümüzde İstanbul halkının yaz mevsiminde serinlemek, şehrin kalabalığından, hayhuyundan, araç trafiğinden uzaklaşıp oksijen depolamak için tercih ettiği adalar ise Bizans tarihinde önemli roller oynayan kişilerin zorunlu misafirliklerine şahit oluyordu. Kınalıada Bizans imparatorlarının korkulu rüyası, Büyükada ise imparatoriçe ve patriklerin sürgün yeriydi.
Satırlar arasında kaybolurken tarihle kurduğumuz ilişkiyi zevke dönüştürdüğünü hissettiğimiz bu renkli kitapta, şehrin dönemlere mahsus yaşam tarzından efsanelerine, dünya mirası içerisinde oynadığı rollerden abidevi anıtlarına, tarihi seyir içinde ilginç anekdotlardan önemli şahsiyetlerin portrelerine varıncaya dek birçok konuyu bulmak mümkün.
Kronolojik bir seyrin izlendiği çalışmada, değişen devirlerdeki şehir dokusunun, anlam ve değer dünyalarının, siyasi tutumların, yaşam tarzlarının izi sürülebiliyor. Konsept konsept ayrılmış kısa bölümleriyle rahat bir okuma sağlayan çalışma, her kesimden okuyucuya hitap ediyor. Metinleri destekleyen görsel malzemesinin zenginliği ve tasarımının niteliğiyle de göz dolduruyor. Birinci el kaynakların yanı sıra akademik çalışmalardan da istifade edilen kitapta meraklıları için her bir konu ile ilgili kaynakçalara da yer veriliyor.
Önder Kaya, adlı çalışmasıyla tarih meraklılarıyla birlikte içinde doğduğu coğrafyanın tarihi birikiminden bihaber insanlarını da geçmişe doğru bir yolculuğa davet ediyor.