Komutan'dan Erdoğan'a tehdit!
Abone olÖztürk'ün iddiasına göre o meçhul komutan Erdoğan'a, "İktidara geldiniz ama bu şansı kötü kullanmayın" dedi.
Saygı Öztürk, açıklanması yasak olan bu bilgileri nereden ve
nasıl aldığı konusunda en ufak bir ipucu vermiyor ama toplantıda
geçen diyalogları olduğu gibi aktarıyor. Hem de bire bir.. Yazıdaki
korkunç iddialar doğru ise, Asker, hükümete yönelik en ciddi
uyarısını, daha doğrusu tehtidini bu vesileyle gerçekleştirmiş
oluyor.. Cumhuriyet Gazetesi'nin bir süre önce ortaya attığı "Genç
Subaylar rahatsız" haberini yalanlayan, hatta lanetleyen
Genelkurmay'ın bu konuda yapacağı açıklama ise merakla bekleniyor..
İşte Saygı Öztürk'ün yazısı: Askerden hükümete: ‘İktidar şansınızı
kötüye kullanmayın’ Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en üst danışma ve
karar organı olan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) her yıl iki kez
toplanır. Ağustos başında yapılan ‘yaz şurası’nın ise ayrı bir
önemi vardır. Toplantılara Başbakan başkanlık eder. Askerlerin
gözü, her Ağustos başında YAŞ toplantısına çevrilir. Bu arada
basını ilgilendiren önemli haberlerden biri de, YAŞ kararıyla Türk
Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edilen subay ve astsubayların sayısı
olur. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), yetiştirdiği mensuplarını
kolay kolay bünyesinin dışına atmaz. Bir subay ya da astsubay
hakkında karar verilebilmesi için çok değişik aşamalar uygulanıyor.
O personelin sadece bir birlikteki durumu ve siciline göre hareket
edilmiyor, görev yaptığı diğer birliklerde de takip altında
tutuluyor. Takip edilen askerin izlenmesinin bazen 7-8 yıl sürdüğü
oluyor. Bütün bu değişik, uzun, detaylı ve titiz süreçlerden sonra
nihai karar Askeri Şura’da veriliyor. YAŞ kararlarını en çok,
şeriatçı bir yayın çizgisi izleyen yayın organları eleştiriyor.
Çünkü, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edilenlerin çok büyük bir
kesimini tarikatlarla ilişkiye girenler oluşturuyor. İhraç
edilenlerin önemli bir kısmı, sadece namaz kılıyor oldukları için
atıldıklarını iddia ediyorlar. Bu tabii ki onların yalanı. Bu
ülkede namaz kılan kimseye niçin namaz kıldığı hiçbir zaman
sorulmaz. Türkiye’de 75 bin cami, 83 bin din görevlisi olduğu
gerçeğini görmezden geliyorlar. Askeri birliklerin önemli bir
bölümünde camiler bulunuyor. O kutsal mekanların yer aldığı bu
ocaklarda, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu namaz kılıyor diye
atıldığı iddialarına ancak belli çevreler inanıyor. Vahim fotoğraf
ve Erdoğan’ın cevabı YAŞ toplantısında Milli Savunma Bakanı Vecdi
Gönül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘ihraç edilen personele
yargı yolunun açık olması gerektiği yönündeki görüşlerinin
değişmediğini’ söylediler. Hükümetin ısrarlı tutumu üzerine
toplantıdaki hava gerginleşmeye başladı. Salondaki perdeye
yansıtılan bir fotoğraf ve bu fotoğraftaki kişi hakkında kurul
üyelerine verilen bilgiler hem çok çarpıcıydı, hem de tartışmayı
daha da ısıttı. Fotoğrafta, sarıklı, cübbeli bir kişi vardı. Bu
kişi, Jandarma personelinden bir astsubaydı. Takip süreci devam
eden bu astsubay hakkındaki raporda şu bilgilere yer verildi: -
Sarıklı, cübbeli bu kişi ‘Ben cumhuriyete inanmıyorum, hilafet
gelsin’ diyor. ‘1923’ten beri işler hep kötüye gitti, devrimler
yanlıştır, devrimler halkla devletin arasını açmış, koparmıştır’
diyor. Bunları söyleyen ve böyle giyinen insan, bir astsubay...
Fotoğrafı gösterilen cübbeli, sarıklı astsubay bile henüz
atılmamış, atılma safhasına henüz gelmemiş. Çünkü belgeleri daha
tam oluşmamış. Bu belgeler oluşacak ve son karar ancak bu
aşamalardan sonra verilecek. Yani bu kişilerle ilgili karar
verilirken işte bu denli titiz davranılıyor. Düşünün, bir astsubay,
cübbeyi, sarığı giymiş, bu şekilde, üstelik de mesai saatinde
ortada dolaşıyor. Bu insan artık her şeyini kaybetmiş. Mantık
sistemi bozulmuş. Bir şeyhin müridi haline gelmiş. Bu demektir ki
parasını pulunu da onlara kaptırıyor. Bu insanlardan bu paraları
toplayan tarikatlar, örgütler de, bu paralarla iktidarlarına
iktidar katıyorlar. Yansıda yer alan fotoğraftaki astsubay ile
ilgili verilen bu çarpıcı bilgilerin sonunda, salonda gözler,
Başbakan Erdoğan’a çevrildi. Kısa bir sessizliğin ardından,
Başbakan’ın sesi ve ortamın iyice gerginleşmesini de beraberinde
getiren cümle duyuldu. Erdoğan, ‘Ben bunlara inanmıyorum’ dedi. En
sert uyarı Erdoğan’ın ‘Bunlara inanmıyorum’ demesi üzerine, Şura
üyesi komutanlardan biri söz aldı ve toplantının en sert uyarısını
şu sözlerle dile getirdi: - Sayın Başbakan, bu kişiler hakkındaki
tabloyu gördünüz. Bütün bunlara rağmen, bu kararlara muhalefet
şerhi koyma noktasındaki tutum, irticai kesimlerin
cesaretlendirilmesi sonucunu doğuruyor. Komutanın, sonraki
cümleleri daha da çarpıcı... - Türkiye’de, ulusalcılığı ön planda
tutan mantığın değiştirilmesi girişimi, bu ülkede sıkıntı yaratır.
Türkiye’nin sıkıntısına sebebiyet verecek gelişmelerin ortaya
çıkması ve devamı, mevcut iktidar şansınızı kötüye kullanmış
olmanız anlamına gelir. Böyle bir durum, hem kendinize zarar
verecektir, hem de ülkemize... Şura üyelerinden birinin bu çok açık
ve hatta sertlik düzeyi yüksek çıkışı, salonda buz gibi bir hava
esmesine neden oldu. Başbakan Erdoğan’ın, bu net mesaja verdiği
yanıt ise şuydu: - Bizim konuya bakışımız, tamamen demokratik hukuk
devleti ilkesi çerçevesindedir. Hakkında bir karar verilen kişinin
bağımsız yargıya başvurma hakkının olması gerektiği ilkesiyle
hareket ediyoruz. Bu konudaki samimi ve tamamen iyi niyetli
düşüncemiz budur. Erdoğan’dan gelen yanıt üzerine aynı komutan bir
kez daha söz aldı: - Sayın Başbakan, ‘iyi niyet’ nasıl kanıtlanır?
Niyet, davranışla gösterilir, kanıtlanır... Yasa diyor ki, YAŞ
kararları yargı denetimine tabi değildir. Siz bu yasayı elbette
değiştirebilirsiniz. Ama siz, ‘Ben bu yasayı beğenmiyorum’ demek
hakkına sahip değilsiniz. Bu yasayı değiştirmek istiyor
olabilirsiniz. Gidip TBMM’de konuşursunuz. ‘Bu yasanın şu şu
maddeleri insan haklarına aykırı’ diyebilirsiniz. Ama mesela, ‘Ben
nikahı sadece dini nikah kıyacağım’ diyebilir misiniz? Sizin bu
işleminiz geçerli olmaz. Yasayı uygulamak zorundasınız. Demokrasi
eldiveni Şura’nın asker üyeleriyle hükümet kanadı arasındaki bu
‘gergin diyaloglar’ın yaşandığı oturumun ardından, komutanların
kuliste aralarında ayak üstü yaptıkları değerlendirmeler de dikkat
çekiciydi. TSK’nın komuta kademesini oluşturan isimlerin sohbetinde
şekillenen görüşler, hükümet ile ordu arasında bir güvensizlik
ortamının varlığının işareti gibiydi. Komutanların görüşü şöyleydi:
‘Hükümet nasıl birçok konuda Avrupa Birliği eldivenini
kullanıyorsa, şimdi de kararlara şerh koyarken, demokrasi ve insan
hakları eldiveni kullanıyor. Bu şekilde, bünyeye sızmış olan o
kişilerin mümkün olduğu kadar içeride kalmalarını sağlayacak yollar
aranıyor. İhraç edilenler yargıya başvurma hakkını alırlarsa,
davalar açılacak, mahkeme sürecek, deliller toplanacak, süreç
uzadıkça uzayacak. Sonra bu kişiler bir üst mahkemeye başvuracak,
konu iyice uzatılacak. Böylece hem bu kişiler zaman kazanacak, hem
de gündem sürekli olarak bu konularla işgal edilecek. Aslında
sonuçta, bu karar yine verilecek. Nitekim bugüne kadar Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi’nden gelen bütün kararlar bunun kanıtı. Sonuç
değişmeyecek ama TSK, bir tartışma ortamının içine itilecek ve
dolayısıyla sürekli olarak yıpratılacak.’