Komunist dönemde gibiyiz
Abone olAK Parti Milletvekili Cavit Torun, Batı Çalışma Grubu'nun çalışmaları hakkında ilginç açıklamalarda bulundu.
Batı Çalışma Grubu ile ilgili şok açıklamalar yapan AK Parti
Milletvekili, İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Cavit Torun, "Bunlar
oturuyorlar, birisi şu işi alacak mı almayacak mı, siyasette şu
kişi göreve gelecek mi gelmeyecek mi hepsine karar veriyorlar.
Örneğin birinin çocuğu falan yerde eğitime girecek, bu eğitimi
aldıktan sonra falan yerde görev yapacak dolayısıyla bu eğitimi
alsın mı almasın mı hep bunları tartışıp karar veriyorlar" dedi. 23
Eylül 2003 Salı 17:02 ÖNCE BİR AĞLAMA HİSSİ ARDINDAN ÖFKE DUYDUM
İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Cavit Torun ''Bir insanı sevmezsiniz
ama saygı duymanız gerekir, Aydın Cezaevi'ndeki çocukları görünce
isyan ettim!'' diyor. Cavit Torun 1952 Diyarbakır Çermik doğumlu.
11 yaşına kadar nüfus cüzdanı yokmuş, kayıt yaptırmamış ailesi.
Anne ev hanımı, baba tüccar, ikisi erkek dört kardeşi var. Bir gün
babanın Ankara'dan bir iş alması gündem gelmiş. Torun'un deyimiyle
o ve ablası sabah akşam türkü söylemişler ''Ankara Ankara seni
görmek ister her bahtı kara'' diye ama iş olmamış, büyük şehir
hayalleri suya düşmüş. Torun küçüklüğünde yardımseverliğiyle
tanınırmış. İlkokul 3. Sınıftayken bir gün hocası bir öğrenciyi
dövdü diye okulu terk etmiş, ''Okumayacağım'' demiş, zor ikna
etmişler. Diyarbakır İmam Hatip Lisesi'de okurken en büyük hayali
zengin olmakmış. Hatta zenginler gibi oturmaya çalışırmış. ''Nasıl
olur zengin oturuşu?'' diye soruyorum gülümseyerek yanıtlıyor
''Hani şöyle ayaklarınızı dikersiniz ya, rahat rahat işte öyle
oturmaya çalışırdım camide!'' 1969 yılında Çanakkale'de oturan
ağabeyini ziyaret etmek için İstanbul'dan geçmiş. Hem de sırtında
annesinin ağabeyine gönderdiği yatak takımlarıyla. Çok sevdiği,
sanat tarihine meraklı olduğu için yapılarını ezbere bildiği bu
şehre ancak İ.Ü Hukuk Fakültesi'ni kazandıktan sonra gelmiş. Hiç
bir talebe olayına katılmamış, uzak durmuş. Hem okumuş hem de para
kazanmak için her tür iş yapmış. ''Babam ben 11 yaşındayken vefat
etti, ben de okumak için para kazarmak zorundaydım. Tezgahtarlık
yaptım, Sultanhamam'da mal taşıdım.'' Okul bitince Diyarbakır'da
avukatlık yapmaya başlamış. Ardından AK Parti İlçe başkanlığına
talip olmuş ama hakkı yenmiş. Torun, ''Bir kez Özal'a sonra hep
Erbakan'a oy verdim, en son da AK Parti milletvekili adayı oldum.
Hep Adalet Komisyonu'nda görev almayı istedim, bana İnsan Hakları
Komisyonu'nu uygun buldular'' diyor. AK Parti milletvekili Cavit
Torun geçtiğimiz günlerde milletvekili Faruk Ünsal ile Aydın
Cezaevi'ne baskın düzenlemesiyle gündeme gelmişti. BENİM DE
ÇOCUKLARIM VAR * Aydın Cezaevi için ihbar mı aldınız? -Biz aslında
İzmir'deki bazı karakolları denetlemeye gitmiştik. Ama bu yönde bir
şeye rastlamadık. Sonra Yeşiltepe Hastanesi'nde bir kişinin Aydın
Cezaevi'nde uğradığı işkencelerden ötürü tedavi edildiği haberini
aldık ve bu sebeple oraya gittik. * Kapıda bir sorun çıkmış
galiba... -Kapıda bizi sokmak istemediler. İlkönce cep
telefonlarımı bıraktırdılar, ardından kemerlerimizi çıkarmamızı
istediler. Biz kemer olayını kabul etmedik. Milletvekili olarak
yetkilerimizi biliyoruz, denetim yetkimiz var o yüzden
söylediklerini dinlemedik ve içeri girdik. İçerde manzara
korkunçtu. * İlk dikkatinizi çeken ne oldu? -Dehşet veren
görüntüler vardı. Çocuk koğuşu tımarhaneye benziyordu. Çocukların
üzerinde sadece şort var, tişört yok. Bazılarında pantalon ve
eşofman bile yok. Vücutları yara bere içerisindeydi. Gayri ihtiyari
''Etraf kan kokuyor'' dedim. ''Kendilerini zarar veriyor'' diye
cevap verdi görevliler.Yatak,çarşaf,battaniye yok, kendilerinin
temin etmesi gerekiyormuş ama zaten ailelerinden destek görmüyorlar
ki. Bu çocukların sütten çıkmış ak kaşık olduklarını söylemiyorum.
(Gözleri doluyor) BİZ ASLA DURMAYACAĞIZ * Nasıl bir duyguydu
hissettiğiniz? - İlkönce yoğun bir ağlama hissi ardından büyük bir
kızgınlık. Biz orada o çocuklarla diyalog kurabildik. Çoğu ırza
geçmekten, gasptan, livatadan, kapkaçtan yatıyorlar. Birini
sevmeyebilirsiniz ama ona saygı duymanız gerekir. Orada herşeyden
önce kimseye saygı duyulmadığını gördüm. Çok etkilendim. Benim de
çocuklarım var. O gece eve gittiğimde büyük bir öfke duyuyordum.
Öylesine içim acımıştı ki. * Daha önce milletvekili Sema Pişkinsüt
de benzeri olayları günışığına çıkarmıştı ama düzelme olmadı.
-Olmadığının bir göstergesi zaten Aydın Cezaevi. Biz durmayacağız,
en azından kendi adıma bunun sözünü verebilirim. Zor bir yola
girdiğimin farkındayım ama hoş da bir yol bu, dikenli bir yol ama
sonunda güllerin hoş kokuları var. * Demin çocukları anlatırken
gözleriniz doldu, neredeyse ağlayacaktınız. -Bu konuda çok
duyarlıyım. Ağlama anlık bir duygu ama kızgınlık, görülenlerin
ağırlığı, sorunların çeşitliliği çok daha önemli bir duygu. İnsan
hakları ihlali konusunda yılmayacağım, bu kesin. APO ÖLDÜ LAFI
DOLAŞIYOR * Apo'nun avukatları İnsan Hakları Komisyonu'nun
İmralı'ya gitmesi için başvuruda bulundu mu? Siz ''İmralı'ya
gideceğiz'' diyorsunuz, başka üyeler ''Böyle bir program yok'' diye
açıklamalar yapıyorlar. -Çevremde konuşulmadı ama duydum. * Niye
İmralı'ya gideceksiniz? -Apo'nun yakınları, avukatları başvurdu.
Sabah dokuz kosteri uzun zamandır hava şartları yüzünden kalkmamış
ve avukatlar görüşememişler. Tam sekiz hafta kimse ondan haber
alamamış. Diyarbakır'da bir ''Apo öldü'' lafı dolaşıyor. Yörenin
çocuğu olduğum için hassasiyetleri biliyorum, Elkatmış Bey'e
''Hareketlenmeler olabilir yerinde görelim'' dedim. * Sonra siz
''Apo F Tipi Cezaevi'ne nakledilebilir'' dediniz. Kıyamet koptu.
Nereden çıktı bu fikir? -Bu kimsenin hastalandığını, böbrek
rahatsızlığına maruz kaldığını, nefes darlığını çektiğini falan
söylediler avukatları. Bu kimse oranın koşulları itibariyle rahat
bir hayat sürmüyormuş. * Siz İmralı'yı gördünüz mü? -Hayır ben
sadece Mudanya'yı gördüm. Avukatlarının aktarmasından biliyorum.
SEÇMENLERİM APO'YA ASLA YAKIN DEĞİL * Apo'nun avukatlarının
talepleri nedir? -İmralı koşullarının bu kimsenin yaşam standardını
çok düşük bir seviyede seyretmesine izin verdiğini söylediler.
Ayrıca bu kimse iklim nedeniyle yoğun bir hastalık geçiriyor. Ben
de bu konuda komisyonun karşı duruşunun olmadığını söyledim. Çünkü
zaten ceza kanununun 13 maddesinde müebbet, idam cezası ya da
müebbet ağır hapis cezası almış olanların ne kadar bir süre
tecritte kalabileceği belli. * Ne kadar kalabilir? -Sekiz ay.
Ayrıca bir şey daha var. 647 sayılı cezaların infazı hakkında bir
kanun var. O kanunun 9/2'inci maddesi ve geçici 4. maddesine göre
bu tecrit süresi iki aya indirilmiş. Yani 60 gün. Halbuki kendisi 4
yıldan beri tecritte tutuluyor. Şimdi ben kendimi dışardan bir
insan olarak görmeye çalışıyorum. Ben bir Alman'ım, Kenyalı'yım,
Amerikalı'yım. Niye sadece bir insan cezaevinde, bir insanı
getirmişsiniz bir adaya hapsetmişsiniz niye bu yapılıyor diye
düşünürüm. * Biraz abartmıyor muyuz yani bahsettiğiniz adam
herhangi bir adam değil, kaç kişinin katili, Apo Türkiye'ye çok
büyük zararlar vermiş terör örgütünün elebaşıydı. -Doğru bunu kabul
ediyorum ama Türkiye açısından baktığımızda büyük bir yük diye
düşünüyorum. 200-250 kişilik bir grup buna bakıyor, asker jandarma,
her gün yük taşınıyor, koster gidiyor geliyor, bir sürü masraf.
Ayrıca müşaade süresini çoktan aşmışsınız. Hem Türkiye içinden hem
de Türkiye dışından bakıldığında ben ortada bir yanlış olduğunu
düşünüyorum. E tipi değil ama F Tipi'ne nakledilebilir. * Ne fark
olacak İmralı ile F Tipi arasında? -Bir kere onun talebi yerine
getirilmiş olacak. ''Ben ada koşullarında yaşayamıyorum'' diyor ya
kara koşullarına aktarılacak. Ayrıca F Tipi'nde gündüz 3 kişiyle
ortak yaşamı paylaşacak. * Diyelim F Tipi'ne gitti, bütün
hassasiyetleri bir yana bırakıyorum. O gündüz görüştüğü üç kişiden
bir tanesi tutup da Apo'yu öldürürse ne olacak? Bu dıştan ve içten
Türkiye için daha büyük kriz değil mi? -O zaman F Tipi'nde tecrit
edilir, kimseyle görüştürülmez. Bu tehlike her zaman olabilir ama
yasaya bakmak lazım. Bu ülke herşeyden önce bir hukuk devleti, siz
bu insana idam cezası verdiniz ama asamadınız. Neden? Çünkü
kanunları AB'ye uygun hale getirmeye çalışıyorsunuz. * Sizin bu
çıkışı Diyarbakırlı seçmenleriniz için yaptığınız söylendi. Doğru
mu? -Sayın Adalet Bakanı da böyle bir şey söylemiş. Benim
seçmenlerim içerisinde HADEP, DEHAP üyesi ya da Abdullah Öcalan'a
yakın insanlar yok. Benim seçmenlerin AK Partili insanlar. Ben
hiçbir yere mesaj vermek istemedim, hiç kimse de bir yerlere mesaj
vermek için kanunu aşmamalı diye düşünüyorum. KENDİMİ KOMÜNİST
DÖNEMDE HİSSEDİYORUM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Cavit Torun,
Batı Çalışma Grubu'nun kimin nereye tayin edileceğinden YÖK'te olup
bitene kadar her şeye karıştığını söylüyor İnsan Hakları Komisyonu
Üyesi AK Parti Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun ile söyleşimizin
dünkü bölümünde Aydın Cezaevi'ni ve Apo'ya F Tipi modelini
konuşmuştuk. Bugün ise Torun'un Batı Çalışma Grubu, Hizbullah
sanıklarına af tartışması ve Türkiye'de din özgürlüğü hakkındaki
düşüncelerini aktarıyorum. * Sizin daha önce Batı Çalışma Grubu
hakkında açıklamalarınız olmuştu. Gerçekten de hala var mı bu grup?
-Var olmaz olur mu şimdi sadece ''Başbakanlık Takip ve Koordinasyon
Kurulu adı altında çalışıyorlar. Doğrudan başbakanlığa bağlılar.
Müsteşarın başkanlığında toplanıyorlar. Bu kurulda bir çok yeni
yerden üye var. Bu kurum Genelkurmay'dan ve çeşitli bakanlıklardan
sürekli istihbarat topluyor. Ben tabii hala yapıyı çözemedim.
Elemanları kimlerdir, bunlara kimler bilgi veriyor, istihbari
bilgiler nerede değerlendiriliyor? Türkiye'de yasama, yargı ve
yürütmeyi yapan kuruluşlar var. Tüm bu kuruluşlan neyi halledemiyor
ki böyle bir kurulun teşkil edilmesine izin veriliyor? BU KURUL
LAĞVEDİLECEK * İyi ama şu anda Başbakan sizin partiden, bu
rahatsızlığınızı dile getirdiniz mi? -Tayyip Bey ile uzun soluklu
görüşme fırsatım olmadı ama Başbakanlık Müsteşarı'na aklımdakileri
aktardım. Ona ''Kendimi Moskova'da SSCB dönemindeki rejim
içerisinde, komünist dönemde gibi hissediyorum'' dedim. * Bu grup
kaç kişi ve şu anda ne yapıyorlar? -Araştırmalarıma göre en az 15
kişi. Tabii başka ağları da var. Şimdi eskiden bu grup asker
ağırlıklıymış şimdi değil. Bunlar oturuyorlar, birisi şu işi alacak
mı almayacak mı, siyasette şu kişi göreve gelecek mi gelmeyecek mi
hepsine karar veriyorlar. Örneğin birinin çocuğu falan yerde
eğitime girecek, bu eğitimi aldıktan sonra falan yerde görev
yapacak dolayısıyla bu eğitimi alsın mı almasın mı hep bunları
tartışıp karar veriyorlar. YÖK'de ne olacak ne bitecek hepsi...
Tamamen yasadışı kanunsuz, anayasal hiç bir dayanağı olmayan bir
kuruluş. * Bu kurul AK Parti hükümeti döneminde nasıl hala işlevini
sürdürüyor? -Ben zaten idarecilerden bu kurulun lağvedileceği
konusunda duyum aldım. * Kimden? -Hükümet yetkililerinden. Bu
grubun şu andaki işleyişini bilmiyorum. Sayın Başbakanımız bu
konuda nasıl bir fikre, görüşe sahip onu da bilmiyorum ama bildiğim
tek bir şey var ki bu kurulun lağvedilmesi öncelikli problemdir. Bu
tarz yapılanmaların Türkiye'de yeri yoktur, olmamalıdır da. Batı
ülkelerine kıyasla Milli Güvenlik Kurulu'nun yeri bile tartışma
ortamına açılmışken bu tip yapılanmalar yanlıştır. Tabii kolay
değil ''Kapattım'' demek çünkü MGK kararı vardır Yine belki o
ortamda konuşularak bu bünyeye yamanmış olan bu yabancı madde
sökülüp atılabilir. PİŞMANLIK YASASI BU ŞEKİLDE YANLIŞ * Bir de
sizin dile getirdiğiniz Hizbullah sanıklarına af tartışması var.
-Onu ''Eve dönüş''ün bir parçası olarak söyledim. Pişmanlıktan
şimdiye kadar sadece yardımcı olanlar, örgütler hakkında bilgi
verenler, eylemleri açıklayanlar vs faydalandı. Bunun ben açmaz
olacağını düşünüyorum. Gerek hizbullah Gerek PKK bakımından ne
bilinmiyor ki yeniden bu insanların belge vermeleri isteniyor? Bu
şekliyle çok yanlış. * Sizce ne yapılmalı? -Gelip de ''Ben artık
örgütten bıktım, istemiyorum'' diyen insanları da
yararlandırabiliriz çünkü bence diğer hali insanları yeniden
itirafçılığa sevkediyor. Ve insanlar bu yasadan yararlansa bile
itiraftan, birilerini ele vermekten ötürü yarınlarının rahat ve
huzur içinde geçmeyeceğini biliyorlar. Hizbullah sanıklarına
gelince, Türk Ceza Kanunu'nun 168'inci ve 169'uncu maddesinden
125'inci ve 146'ıncı maddeden hüküm giymiş herkes hepsine şamildir
dedim. Hükümet zaten o maddelerden ceza almış kişilerden
bahsediyor, ayrı ayrı maddelerden söz etmiyor ki. Herkes
yararlanabilir ister PKK'lı ister Hizbullah. ALMAN VEKİL SORDU; O
MU SOLCU BU MU? * Türkiye'yi ziyaret eden Alman Parlamento
Heyeti'ne ''Türkiye'de din özgürlüğü yoktur'' dediniz ve büyük
tepki topladınız. Hatta Türkiye'yi dışarıya şikayet etmekle
suçlandınız. - Ben orada çok yanlış anlaşıldım. Onlara Türkiye'de
inanç, fikir, kanaat özgürlükleri açısından problemler yaşandığını
söyledim. Askerlerin siyasete çok müdahil olduklarını ve
yayınlayacakları raporu engellemek için Türkiye'de mücadele
olduğunu söyleyip ''Kulak asmayın doğru bildiğinizi yazın'' dedim.
Zaten noksanlarımız var yoksa uyum paketleri neden yapılsın ki? *
İnsan Hakları Komisyonu'nun CHP'li üyeleri size çok büyük tepki
gösterdiler. -Evet o tepkilerinin üzerine Avrupa
parlamenterlerinden bir hanım Faruk Ünsal'a beni göstererek ''Solcu
olan milletvekili o mu yoksa öbürü mü?'' diye sordu. Başka söze
gerek yok. * Sizce Türkiye'de din özgürlüğü yok mu? -Elbette var.
İnsanlar camilere gidiyorlar, namazlarını kılıyor, hac ziyaretinde
bulunuyorlar. Ufak tefek engeller var ama aşılabilir. * Ufuk tefek
engeller derken herhalde türban sorununu kastediyorsunuz. -Evet.
Her kesimde bağnaz diyebileceğimiz insanlar var. Bir kesim
başörtüsü simgedir bunlar şeriatı getirmek istiyorlar diyor, bir
kesim de birileri başörtüsü örtmüyorsa bunlar inançsızdır diyor.
Böylece iki taraf da birbirini ezmek için uğraşıyor. HER AY EŞİMİN
KIYAFET MASRAFI 500-600 MİLYON * Eşinizin başı örtülü mü?
-Hanımımın başı örtülü. O inanç ve kanaati sebebiyle örtüyor ama
çok modern giyiniyor. Ben her ay neredeyse 500-600 milyon onun
kıyafet parasına ödüyorum. * Peki kızınız? -Kızım üniversitede
okuyabilmek için başını açıyor ama özel hayatında örtülü. Çok
yadırganacak bir tutum değil başbakanımızın eşi de resepsiyonlara
gidemiyor, sıkıntı olmasın diye. Ben de onların yerinde olsam aynı
şeyi yapardım, sıkıntı yaratmaya gerek yok. * Demin iki uç var
dediniz. Bir çok kişide ''Eğer türbana izin verirsek gelecekte
onlar bizim açık giyinmemize karışabilir'' diye bir korku var. Bunu
nasıl değerlendiriyorsunuz? -Ben bu duyguya da sahip çıkıyorum, bu
duyguya da saygı duyuyorum. Böyle hissediyorlar biliyorum, nasıl
tümden reddebiliriz ki? İşte bu hep kamplaşmadan dolayı. Ancak şunu
söyleyebilirim ki başörtünün siyasetle alakası yok, olmamalı da.
Biz eğer bunu simge haline getirmek ya da tam tersi simge olarak
görmek isteyenlere mücadele edersek bir yerlere varabiliriz.
SABAH