Komik kız karakter oldu
Abone olÜç buçuk yaşındaki oğlu Ali ile dünyasının tamamen değiştiğini anlatan Demet Akbağ, anne olmaktan çok mutlu ve gururlu.
'Ölümsüz Aşk' isimli diziyle ekranlara gelen Demet Akbağ,
alışılanın çok dışında bir karakter çiziyor. Geçmişin komik kızı,
'Vizontele-2 Tuuba'da da yaşlı bir kadını oynuyor. Akbağ, bu
değişimi, yaşının getirdiği olgunluğa bağlıyor Demet Akbağ nedense
basının fazla ilgi göstermediği sanatçılardan biridir. 1986
yılından beri, Hadi Çaman Yeditepe Oyuncuları, Dormen Tiyatrosu,
Devekuşu Kabare ve Ortaoyuncular'da sahneye çıkan, pek çok
televizyon dizisinde oynayan, 'Tersine Dünya' isimli filmdeki
rolüy- le Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Yardımcı
Kadın Oyuncu ödülü alan Akbağ, bu çalışmalarıyla da fazla dikkat
çekmedi. Sanatçı, buna karşın geçtiğimiz günlerde Akmerkez'de bir
kaza geçirince basının ilgi odağı oldu. Herkes ondan söz etti. Bir
yandan çekimleri süren 'Vizontele-2 Tuuba'da oynayan sanatçı, beri
yandan da 'Ölümsüz Aşk' isimli dizide rol alıyor. Yönetmenliğini
Cemal Şan'ın yaptığı dizide Payidar Tüfekçioğlu, Şebnem Dönmez,
Ufuk Özkan, Sinan Bengier gibi oyuncularla kamera karşısına geçen
Akbağ, son iki 'Vizontele' filmi ve bu dizide bambaşka karakterler
canlandırıyor, kendini yeniliyor. Demet hanım, siz ekranların komik
kızıydınız. Ama sizi artık karakter rollerinde görüyoruz. Bunu
herhalde biraz yaşım belirliyor. Bizim ekip olarak trajikomik bir
üslubumuz var. Benim o yanım da var. Seyirci ilk başlarda doğal
olarak o rollerde bana çok gülünce, gelen teklifler hep komedi
oldu. Ama zaman içinde artık beni heyecanlandıran, oyunculuğumun
başka renklerini göstereceğime inandığım rolleri de kabul etmeye
başladım. Böyle bir şey var yani. Ama komik olmaktan hiçbir zaman
şikâyetçi olmadığım gibi şimdilerde acaba ben çok mu ciddi olmaya
başladım diye düşünüyorum. Artık biraz daha mı ciddiye alınmak
istiyorsunuz yoksa? Beni ciddiye alsınlar diye yapmıyorum böyle bir
şeyi. Hayatın içinde bu da var ama o zaman 'Hayatın içinde bu da
var' cümlesini kurana kadar, gelen teklifleri öyle
değerlendiriyorsun. Biraz Yılmaz'la (Erdoğan) beraber kurduğumuz
grubun içinde bu da var, onda da bu yan var çünkü. Bu trajikomik,
hüzünlü taraf. Bu ikisi birleşti ve arka arkaya, hem 'Sen Hiç
Ateşböceği Gördün mü?', hem de 'Vizontele'de daha farklı yanımı
gördü seyirci. Şimdi bu dizide de iyice kendime yakın bir rolde,
bir tiyatrocu kadını oynuyorum. Ama yeri gelirse güldürmekten de
geri kalmam. Bugünlerde iki farklı karakteri canlandırıyorsunuz,
bir gün Van'a gidiyorsunuz, öbür gün İstanbul'a gelip dizideki
karakteri canlandırıyorsunuz. Zor olmuyor mu? Bu hiç hesapta yoktu,
öyle denk geldi. Yeni oyun çıkarırken dizi filan yapmıyoruz. Geçen
sene bu yüzden televizyon dizisi yapmadık. Ama bu sefer böyle oldu.
Artık bizim ikinci filmi yapma zamanımızdı ve bu dizi BKM için
gerekliydi. Malum televizyonların yeni yayın dönemi başladı. Eylül
başına yetiştirmemiz gerekti, öyle oyunca da Vizontele ile çakıştı
maalesef. Filmden vazgeçme şansımız yoktu, artık yola çıkılmıştı.
Televizyon için de oturduk, düşündük. Aynı firma yaptığı için
ikisini de, çocuklar söz verdiler her şeyi ayarlayacağız diye. Ben
ilk Vizontele çekilirken de sürekli Van'da kalmadım, çünkü oğlum
Ali henüz üç aylıktı ve ben hep gittim geldim. Şimdi de böyle
oluyor. Aslında çok hummalı bir çalışma tabii. Bir gidiyorum dört
gün kalıyorum, bir gidiyorum altı gün kalıp dönüyorum... Bu arada
rakım ve hava şartlarının çok değişik olması da çok etkiliyor.
Şimdi gideceğim eve ve kışlık bir valiz yapacağım. Şu anda orada
hava bayağı soğudu ve gece dış çekimlerde çok zorlanıyoruz. Kar
oraya indi mi bizim de işimiz bitecek umarım. 'Ölümsüz Aşk'ta hayat
yorgunu bir kadını canlandırıyorsunuz, sizde de var mı böyle bir
yorgunluk? Bu dizide kendi yaşımı oynuyorum, ayrıca yaşımı
gizlediğim falan yok. Tamamdır, 40 geldi mi, iş bitmiştir. Ama
dizideki daha zor. Van'da rahatım çünkü, ben nedense kendimin
dışında bir rolde daha rahat oluyorum. Bambaşka, çok uzak roller
bana kolay geliyor. Kendime yaklaştıkça iş daha zorlaşıyor.
Sadelik, yalın olma hali daha korkutuyor beni. Yani, samimi ve
doğal oynama problemimiz var, inandırıcılık sorunumuz var. Yani
insan kendine yaklaştıkça iş zorlaşıyor. Ne kadar sadeleştirirsen o
kadar zorlaşıyor iş. Bu arada çocuğunuz Ali, yaşamınızı nasıl
değiştirdi? İyi ki olmuş, önceleri 'Keşke daha önce olsaymış'
diyordum ama zamanıymış, böyle olmuş. Onunla sabah keyfi şahane bir
şey. Çok hoş bir sabah kahvaltısı gibi. Beni o uyandırıyor, onun
sesini duyuyorum ve keyfim yerine geliyor çünkü sabaha kadar onu
özlemiş oluyorum. Onunla başlayınca güzel geçiyor günüm. İyi ki
yapmışım onu. Yani onun varlığı her zaman çok güzel bir şey ama
güne onun sesiyle başlamak bambaşka bir his. Sabahlarımı çok
keyifli ve mutlu kılıyor. Ali sizi televizyonda görünce neler
yapıyor, şaşırıyor mu? Dün gece sinirlenmiş mesela. Diziyi
babasıyla seyretmiş. Bence gerçekten çok ilginç bir şey söylemiş.
Eşim Zafer beni aradı Ali, 'Baba, ben bunların hepsini tanıyorum
ama bunlar isimlerini yanlış söylüyorlar' demiş. Bir de ben ekranda
onunla konuşmuyorum diye kızmış. Daha önce atv Haber'e çıkarken ben
ona söylemiştim 'Seninle konuşacağım' diye, yine öyle olacak diye
beklemiş. Sonra sıkılıp 'Seyretmeyeceğim' demiş. Birtakım şeylerin
yavaş yavaş farkına varıyor. Mesela, 'Anne yine Van'a mı
gidiyorsun?' diye soruyor... Bu yoğunlukta bir de başınıza bir
şeyler düştü Yaa, Ali'nin deyimiyle 'Başımıza komik bir şey düştü'.
Çabuk unutsun diye ona 'Ali, ne komik düştü değil mi, kafamıza
hiçbir şey olmadı' filan diye oyunlar oynadık. Bir sergi açılışı
varmış o gece. Birtakım sanatçılardan eserler gelmiş. Bu da bayağı
irice bir eserdi. Zaten olay sonrasında oradakilerden biri 'Demet
hanım bunu kaldırabilecek misiniz bilmiyorum ama sanat eseri yine
sanatçıya çarptı' yorumunu yaptı. Dört gündür orada asılıymış ve
onu yapan hanım da sonra geçmiş olsuna geldi ve ilgilendi sağ
olsun. Çok çelik telden yapılmış 100 kiloluk bir kadın elbisesi.
İçinde birtakım objeler var, kutular filan. Birden düştü, hiçbir
şey hatırlamıyorum, masanın altına girdik, sağda solda kanlar
filan, bizi hastaneye götürdüler. Ben bu olayı ne kadar
şanslıymışız diye değerlendiriyorum. Niye bu bizim başımıza geldi
diye değil de, 'Ne kadar şanslıymışız' diye düşünüyorum. Aşkın
ağırlıklı olduğu bir dizide oynuyorsunuz. Aşkla aranız nasıldır?
Aşkla aram 1996'da, olgunluk çağımda düzeldi. Aşk her şeyi
yaşadıktan sonra başa gelince, insan daha kıymet bilir oluyor. Daha
bir değerini anlıyor ve daha kolay sevgiye, bağlılığa
dönüştürüyorsun diye düşünüyorum ben. Aşk daha kıymet bilir bir
yaşta geldi başıma benim ikinci defa, üstelik de bu aşk bir de
evlat aşkıyla bütünleşince iki aşkı birden yaşıyorum. Kocama hâlâ
âşığım. Derler ya, 'Çocuk problemleriyle birlikte gelir,' diye, hiç
de değil. Eskiden eşimle kendimizden bahsederdik, şimdi hep Ali'yi
konuşuyoruz...