Koalisyon nasıl kurulur işte tarihten örnekler
Abone ol'Koalisyon hükümeti nasıl kurulur' sorusu 2015 genel seçimlerinin ardından en çok tartışılan konu haline geldi. Türkiye tarihi bugüne kadar 'imkansız' görülen koalisyonlara sahne oldu. İşte o örnekler...
Son yılların en çekişmeli ve gerilimli
seçimi olan 7 Haziran genel seçimlerinden 'tek parti iktidarı'
çıkmayınca 'koalisyon' tartışmaları başladı, fakat 4 siyasi parti
de genel olarak bu tartışmalara 'yeşil ışık' yakmayınca bir
belirsizlik ortaya çıktı. Türkiye'nin siyasi tarihine bakıldığında,
bugün 'imkansız' gibi görülen koalisyon senaryolarının
geçmişte, pek çok kez, belki de bugünkü tablodan daha
"imkansız" denilebilecek koalisyon hükümetleriyle vücut bulduğu
görülüyor.
Al Jazeera'den Alper Görmüş, 'Türkiye'nin 'imkansız' koalisyonları'
başlıklı dosyasında, geçmişte bir araya gelmesi muhtemel görünmeyen
partilerin koalisyon hükümetleri kurduğu örneklere yer
verdi.
"ÖYLE KOLAYCA 'İMKANSIZ' DİYEMEYECEKSİNİZ..."
Görmüş, "Bu tarihten derlediğimiz örnekleri gözden geçirdikten
sonra, önümüzdeki koalisyon ihtimalleri için öyle kolayca
“imkansız” diyemeyeceksiniz..." diyerek, siyasi partilerin
birbiriyle uzlaşmaya yanaşmamalarını, geçmişteki örnekler
kıyasladı.
İşte yıl yıl, Türkiye demokrasisinin görüp geçirdiği
'imkansız koalisyon' örnekleri:
1961: CHP-AP koalisyonu
27 Mayıs 1960 darbesinin ardından yapılan ilk seçimlerde Cumhuriyet
Halk Partisi (CHP) birinci, darbeyle yıkılan Demokrat Parti’nin
devamı olan Adalet Partisi (AP) ise ikinci olmuştu. CHP’nin
milletvekili sayısı tek başına iktidar için yetmiyordu. Bu
koşullarda darbenin lideri ve Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, CHP Genel
Başkanı İsmet İnönü’yü bir koalisyon hükümeti kurmakla
görevlendirdi (10 Kasım 1961). İnönü, darbenin etkisini
mümkün olduğu kadar kısa bir zamanda kırabilmek için AP ile “büyük
koalisyon” kurmak istiyordu.
"BU İLK BAŞTA İMKANSIZ BİR KOALİSYONDU"
Bu, ilk bakışta “imkânsız” bir koalisyondu. Devrik Başbakan Adnan
Menderes ve iki arkadaşının idamının üzerinden (17 Eylül, 1961)
henüz iki ay geçmişti ve AP’liler, bu darbenin arkasında İsmet
İnönü ve CHP’nin olduğuna inanıyorlardı. Ayrıca, iki partinin
taraftarlarının kendi “parti kahvelerinde” oturduğu günler de
hâfızalarda taptazeydi.
"MEMLEKET GERÇEKLERİ"
Duygular böyleydi ama bir de “memleket gerçekleri” vardı. Ordu
içinde yönetimin yeniden sivilleştirilmesine karşı olanlar vardı ve
bunların harekete geçmesinden korkuluyordu. İşte bu koşullarda
İnönü, kendisi gibi eski bir asker olan AP Genel Başkanı Ragıp
Gümüşpala ile görüştü. Gümüşpala bu koalisyona kesinlikle karşıydı,
İnönü’ye, AP parti grubunun böyle bir teklifi kabul etmesinin
imkânsız olduğunu söyledi. Nitekim, grup bu teklifi reddetti. İnönü
bunun üzerine ondan, parti grubuna bizzat kendisinin girip teklifte
bulunmasına izin vermesini istedi. Gümüşpala bu onayı verdi. İnönü
AP parti grubunda “katil” haykırışları arasında karşılandı. Fakat
bir saati aşkın bir konuşmanın ardından grubu ikna etmeyi başardı.
Ragıp Gümüşpala buna rağmen koalisyona katılmayı reddetti. Ömrü
yedi ay sürecek olan koalisyon hükümeti onun yokluğunda, 20 Kasım
1961’de kuruldu.
1974: CHP-MSP koalisyonu
"SOLCU CHP İLE ŞERİATÇI MSP"
14 Ekim 1973 seçimlerinde CHP birinci parti olmuştu ama, sahip
olduğu milletvekili sayısı (185), tek başına iktidar için gerekli
sayının (226) çok altındaydı. İkinci sırada Demirel’in AP’si vardı,
Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki Milli Selamet Partisi (MSP) ise
48 milletvekili ile üçüncü sıraya yerleşmişti. Tablo yine
bir “imkânsız koalisyon”lar tablosuydu. 1961 tecrübesini
hatırlatarak bir “büyük koalisyon” ihtimalinden söz edenlere
“hayalci” gözüyle bakılıyordu. “Solcu” CHP ile “şeriatçı” MSP
arasındaki bir koalisyonun ise ancak delilerin aklına düşebileceği
yaygın bir kanaatti. Fakat hükümeti kurmakla görevlendirilen CHP
Genel Başkanı Bülent Ecevit “tarihsel yanılgı”ya son verdiğini
söyleyip MSP ile ortaklığı kabul etti. “Tarihsel yanılgı”, sol ile
dindarların bir araya gelmemeleri gerektiğine dair “tarihsel” bir
tespitti ve CHP-MSP koalisyonu bu yönüyle en olmayacak şeyin
gerçekleşmesi anlamına geliyordu.
KOALİSYON 8 AY SONRA SONA ERDİ
Koalisyon 8 ay sonra, “tarihsel yanılgı”nın içi boş bir retorikten
başka bir şey olmadığını gösteren bir nedenle sona erdi: Başbakan
Ecevit, Eylül 1974’te bir İskandinavya gezisine çıkacaktı. Fakat
ortağına o kadar güvenmiyordu ki, yerine doğal olarak Erbakan’ın
vekâlet etmesi gerekirken, o CHP’li Orhan Eyüboğlu’nu vekil tâyin
etti. Bunun üzerine Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan da
Ecevit’in gezi kararnamesini imzalamadı. Ecevit geziyi iptal etti,
18 Eylül 1974’te de istifasını verdi.
1991: DYP-SHP koalisyonu
Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı olup Anavatan Partisi (ANAP) genel
başkanlığından ayrılmasından sonra ANAP hızla güç kaybetmeye
başladı. Nihayet Ekim 1991’de yapılan seçimlerde Süleyman Demirel
başkanlığındaki Doğru Yol Partisi (DYP) birinci, Erdal İnönü
başkanlığındaki Sosyal-Demokrat Halkçı Parti (SHP) ikinci oldu.
"AŞIRI SAĞ" VE "AŞIRI SOL"
AP ile CHP geleneklerinden gelen, hatta düpedüz bu iki partinin
devamı olan DYP ile SHP’nin bir koalisyonda buluşabileceği, o
günleri yaşayanların akıllarının ucundan bile geçirmedikleri bir
şeydi. DYP’liler SHP’lileri “aşırı solcu”, SHP’liler de DYP’lileri
“aşırı sağcı” olarak görmeye devam ediyor, birbirlerini karşılıklı
olarak Türkiye’yi 12 Eylül’e sürüklemekle suçluyorlardı. Fakat bu
düşman kardeşlerin ortak bir düşmanları vardı ve ona karşı
duydukları öfke, biribirlerine karşı duydukları öfkeden daha
yoğundu. Neticede “Turgut Özal nefreti” bu iki hasmı birleştirdi ve
bir “imkânsız koalisyon” daha doğdu. DYP-SHP koalisyonu Türk siyasi
hayatının en uzun ömürlü koalisyonu oldu, 21 Kasım 1991’den Tansu
Çiller’in kurduğu DYP azınlık hükümetine kadar devam etti (5 Ekim
1995).
1997: RP-DYP koalisyonu
27 Mart 1994’teki yerel seçimlerde Necmettin Erbakan liderliğindeki
Refah Partisi (RP) 15 büyükşehir belediyesinden, aralarında
İstanbul ve Ankara’nın da olduğu 5’ini kazandı, oylarını da yüzde
19’a yükseltti. Bu sonuç, Türkiye’nin laik sosyolojisini
oluşturan geniş kesimlerde bir “dehşet” havası yarattı. Bu
kesimlere göre “şeriat” göz göre göre geliyordu ve çare, başta ordu
olmak üzere bütün laik güçlerin bu “tehlike”ye karşı
birleşmelerinden geçiyordu. Ne var ki RP, 27 Aralık 1995
seçimlerinde oylarını daha da artırdı (yüzde 21) ve birinci parti
oldu.
"ERBAKAN İÇİN ŞAŞKINLIK VERİCİ..."
Başta RP’liler olmak üzere hiç kimse, içinde RP’nin olduğu bir
koalisyona ihtimal vermiyordu. Buna cesaret edebilecek bir “laik
parti”nin çıkması mümkün değildi. O günlerin atmosferinde, böyle
bir karar o partinin kendi yok oluşunu imzalaması anlamına
gelecekti. Fakat herkesin şaşkın bakışları arasında bu da oldu.
Yalnız siyasi tutumu ve demeçleriyle değil, görüntüsüyle de
“laik bir simge” sayılan Tansu Çiller, partisi ile “şeriatçı RP”
arasında Erbakan’ın başkanlığında bir koalisyon kurulmasını
onayladı. Durum, Erbakan ve RP açısından da şaşkınlık
vericiydi. Tansu Çiller o âna kadar Erbakan’a çok ağır hücumlarda
bulunmuştu ve o lafların ardından Erbakan’ın Çiller ile bir
koalisyon kurmasını açıklamak onun açısından da kolay
olmayacaktı.
TÜRK DEMOKRASİSİNİN EN İMKANSIZ KOALİSYON HÜKÜMETİ: ÖMRÜ
SADECE 3 AY...
O günlerde Erbakan tarafından DYP ile koalisyon görüşmelerini
sürdürmekle görevlendirilen ve kurulacak kabinede Devlet Bakanı
olan Gürcan Dağdaş bu durumu şöyle anlatıyor: “Bizim şimdi bu
Refah-Yol kurulurken bana rahmetli Erbakan görev vermişti. Doğru
Yol ile teması sen sürdür demişti. Ben de ‘Hocam bir ton laf etti
bu hanfendi, meydan meydan dolaşın bana oy verin, Refah’ın önünü
keseceğim dedi’ diye itiraz ettim. 'Bu nasıl olacak?' diye sordum.
Rahmet Erbakan bana dedi ki, ‘Devletin ve milletin âli menfaatleri
için bir miktar unutkanlık iyi bir şeydir.’” (Gürcan Dağdaş’la
söyleşi, Rota Haber, 12 Mayıs 2015). Türk demokrasisinin
belki de en “imkânsız” koalisyon hükümeti böylece 6 Mart
1996’da kuruldu, fakat ömrü sadece üç ay oldu.
(Görseller Al Jazeera'den alınmıştır)