KKTC'nin 2. Cumhurbaşkanı Talat: Geçmişteki gibi Rum tarafının istediği yapılıyor
Abone olKKTC'nin 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Kıbrıs sorunuyla ilgili yaptığı değerlendirmede "İki devletli çözüm gerçekçi değil, geçmişteki gibi Rum tarafının istediği yapılıyor." düşüncesini dile getirdi.
Kuzey Kıbrıs 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, yeni
cumhurbaşkanlığı dönemindeki ‘iki devletli’ çözüm modelinin ne
kadar gerçekçi olduğunu, geçmişten bugüne Kıbrıs sorununun
çözümünde atılan ‘doğru’ ve ‘yanlış’ adımları ve Kıbrıs sorununun
yakın geleceğini Sputnik’e anlattı.
Kuzey Kıbrıs’ta Ekim ayında gerçekleşen seçimle birlikte Cumhurbaşkanlığı koltuğuna Türkiye’nin de desteklediği Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) adayı Ersin Tatar’ın oturmasının ardından yeni bir 5 yıllık döneme girildi. Seçimlerden hemen önce Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte “Kapalı Maraş’ın açıldığını” duyuran Tatar’ın başkanlık koltuğuna oturduktan sonraki ilk açıklaması Kıbrıs sorununun çözümünün artık ancak ‘iki devletli’ şekilde çözüleceği oldu.
Seçim sonrası beklentiler ise Türkiye ile Kuzey Kıbrıs’ın da dahil olacağı 5’li konferansın Kıbrıs sorununu çözmesi şekline evrildi. Yeni dönemde yönetimin bir diğer beklentisi ise Türkiye ‘dost ve müttefik’ dediği başta Azerbaycan ve Katar gibi ülkelerin Kuzey Kıbrıs’ı bağımsız bir ülke olarak tanıması. Bu beklentilerin ne kadarı gerçekleşebilir? Kıbrıs sorununun çözümü hangi modelden geçiyor?
Kuzey Kıbrıs 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat yanıtladı.
"Çözüm siyaseti 2010 sonrasına kadar
sürdürüldü"
Kıbrıs sorununun çözümü için şimdiye kadar hangi çabaların gösterildiğini, sürecin kırılma noktalarıyla birlikte aktaran eski Cumhurbaşkanı Talat “Şu andaki siyaset değişikliği Kıbrıs Türk toplumunun bütününü görüşlerini ifade etmiyor. Bu belli bir kesimin görüşü. Zaten bu eskiden beri böyleydi. 2002 yılında AK Parti’nin hükümet olmasıyla birlikte Türkiye’nin Avrupa Birliği perspektifi gelişmeye başlamış ve Kıbrıs sorunun çözümünün bir ihtiyaç olduğu anlaşılmıştı. Kıbrıs’ta da Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne girişinin çekiciliği, Kıbrıs Türk toplumunu çözümden yana tutum sergilemeye sevketti. Sonuç olarak Türkiye ile Kıbrıs Türk halkı birlikte bir çözüm siyasetini 2010 sonrasına kadar sürdürdü” diye anlattı.
Türk yönetimiyle Akıncı arasında bağlar kopunca süreç tamamen tıkandı.
Crans Montana sonrası Türkiye’deki yönetimle Akıncı arasındaki tüm bağların koptuğuna ve süreci tamamen tıkadığına işaret eden Talat “Benim görev dönemimden sonra Sayın Derviş Eroğlu, 5 yıllığına Cumhurbaşkanlığı görevine geldi. O dönem görüşmeler devam etti ancak görüşmeler sonuç vermedi ve veremezdi de çünkü Sayın Eroğlu farklı bir görüşteydi. Sonra Sayın Mustafa Akıncı seçildi, onun yarı döneminde Türkiye ile birlikte çözümden yana bir siyaset güdüldü. Ancak Crans Montana sonrası Mustafa Akıncı’nın Türkiye ile tüm bağları kopunca süreç tam anlamıyla tıkandı” diye devam etti.
Federasyon seçeneği hiçbir zaman tıkanmadı, yapılması gereken ama yapılmayan Rum tarafını BM parametrelerine dönmeye zorlamaktı.
"Biz de bu parametrelerden kaçalım' politikasına girdi bizim taraf"
Talat, şöyle devam etti: Türkiye’nin son seçimlere müdahalesiyle Sayın Akıncı seçimi kaybetti, yerine Ersin Tatar geçti. Ersin Tatar, tam anlamıyla çözümsüzlük, iki devlet veya adanın bölünmesi politikasının savunucusu pozisyonunda. Türkiye de o çizgiye geldi. Bana sorarsanız, bu politikanın başarı şansı yok. Çünkü bugüne kadar Birleşmiş Milletler’in ve BMGK’nın kararları Kıbrıs sorununun görüşmeler yoluyla iki toplumlu, iki kurucu devletli bir federasyonla çözümleneceğine odaklanmıştı. Bugün de bu durum değişmiş değil. Değişen tek şey Türkiye tarafıyla Kuzey Kıbrıs’ın yeni bir denemede bulunması. Ben buna ‘deneme’ diyorum. Çünkü bana göre tıkanan hiç bir zaman federasyon seçeneği olmadı, Birleşmiş Milletler parametrelerinin dışına çıkan Rum tarafıydı. Yapılması gereken ve bizim tarafın yapmadığı şey ise Kıbrıs Rum tarafını BM parametrelerine dönmeye zorlamak idi. Bunu yapmak yerine ‘Biz de bu parametrelerden kaçalım’ politikasına girdi bizim taraf. Bu bana göre, Rum tarafıyla eşit ölçüde ‘uzlaşmaz taraf’ yaftasına yol açacak. Benim endişem bu noktada.
Kırılma noktalarından biri ‘Türkiye’nin federasyonun çözüm olmadığı noktasına kayması’ oldu.
Ancak bu noktada Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ın Rum kesimini BM parametrelerine döndürecek araçların ne olduğu önemli bir soru işareti. Talat’ın bu soruya yanıtı “En başta uluslararası diplomasi. Doğu Akdeniz’de yaşanan hidrokarbon savaşları hem dünyayı hem de Kıbrıs Rum tarafını Kıbrıs sorununun çözümü yönünde uyaracak ve motive edecek araçlardı. Bunun yanında Rum tarafının BMGK’nın kararlarına dönmesi için uluslararası baskı uygulanabilirdi” yanıtını verdi. Bu araçların neden etkin bir şekilde uygulanamadığına ise Talat şöyle cevap verdi:
"Bu bizim neslin son çözüm denemesiydi"
2016-2017’de Crans Montana’da süreç çökünce, Sayın Akıncı duygusal bir tavır takınarak çok büyük bir hata yaptı ve ‘Bu bizim neslin son çözüm denemesiydi’ diyerek barış arayışına devam edilmeyeceğini ifade etti. Türkiye de bunu benimseyerek federal çözümün artık mümkün olmadığı çizgisine kaydı. Ancak daha sonrasında Sayın Akıncı, kendi çizgisine dönse de geç olmuş oldu. Türkiye ile çatışma, gerginlik ve fikir ayrılığına girmiş oldu. Son 3.5 yıldır taş üstüne taş koyulmasının nedeni de bu oldu.
Çözümsüzlüğün düğüm noktası
Peki Crans Montana’da ne oldu da süreç düğümlendi? Talat “Bunun bir sürü sebebi vardı. Tam hazırlıkları yapılmadan Crans-Montana zirvesinin toplanması gibi... Türkiye garanti anlaşmalarının tadil edilmesine razı oldu orada. Masaya oturdu, hatta genel sekreterin formülünü de kabul etti. Ama Kıbrıs Rum tarafı bu ilerlemeleri görünce bunu kendi halkına hazmettiremeyeceğini düşünerek süreci kendi seçimlerinden sonraya ertelemeyi düşündü ve bu girişimi yaptı. Üstelik Kıbrıs Rum lideri, Türkiye Dışişleri Bakanı’na ‘seçimlerden sonra konfederasyonu, hatta iki ayrı devleti görüşebiliriz’ bile dedi. Türkiye de inandı buna. Sayın Akıncı federasyonu bir aradan sonra savunmaya başlayınca da, Akıncı ile Türkiye arasına kara kedi girdi. Bunun asıl sebebi de Anastasiadis’in çözümden kaçmasıydı. Ama Anastasiadis’in bu tavrını deşifre ederek onu uluslararası alanda onu zor durumda bırakmak yerine Türk tarafı Güvenlik Konseyi’nin öngördüğü çözümden kaçmayı yeğledi. Yanlışlık burada” dedi.
"Şu an tam da Rumların istediği şeyi yapıyoruz"
Talat, Kuzey Kıbrıs’ın yeni liderinin vaatlerinin kendisine inandırıcı ve uygulanabilir gelmediğine işaret ederek bugün neler yapılması gerektiğini de aktardı:
Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararlarına meydan okumamız bana göre kapasitemizin üzerindedir ve bizi sürecin dışına sürükler. Yapılması gereken Rum tarafını bu çerçeveye girmek için zorlamak iken geçmişte olduğu gibi bugün de sorumluluğu BMGK kararlarının dışında hareket eden Rum tarafının üzerinden almış oluyoruz. Aynı eskiden yaptığımız gibi. Bu da tam onların istediği şey.
Zaten Anastasiadis Türk tarafını kandırmak için ‘konfederasyon ya da iki devletli çözüm görüşebilirim seçimlerden sonra’ dedi ve kandırdı.
Benim gördüğüm bu. Türk tarafı da son 10-15 yıldır çözümden yana olan tutumunu değiştirerek Anastasiadis’in arzuladığı çizgiye geldi. Benim gördüğüm, irkildiğim ve üzüldüğüm bu.
"Federal çözüme varılmazsa..."
Taraflar, uluslararası toplumun girişimleri, baskısı ve yönlendirmesiyle ve federal çözüm yoluna girmeli. Sonuçta Kıbrıslı Rumların iki devleti kabul etmesinin mümkün olmayacağına göre ya federal bir çözüm olmazsa bölünme kalıcılaşacak. Ama bu ne olacak, nasıl olacak, bilmiyorum. Görünen Kıbrıs Rum tarafı Kıbrıs Cumhuriyeti olarak yine tanınmaya devam ederken Kıbrıslı Türkler de sıkıntı yaşamaya devam edecek. Görünen budur.
"Azerbaycan gibi ülkelerin KKTC’yi tanımasını mümkün görmüyorum"
Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ın Ankara’nın ‘dost ve müttefik’ dediği ülkeler tarafından tanınması yönündeki tasarılara ise Talat “Ben bunu mümkün görmüyorum. Ama bir ya da iki ülkenin tanımasıyla da hiçbir şey olmaz, biliyorsunuz. Ama yine de bunu da mümkün görmüyorum. Çünkü başka ilişkileri var o ülkelerin. Örneğin, Azerbaycan’ın Avrupa Birliği ile dostluk ve işbirliği anlaşması var. Bundan vaz mı geçecek Azerbaycan? Bu zayıf bir ihtimal” değerlendirmesi yaptı.