Kırmızı çizgiler aşındı
Abone olEruygur Paşa'ya göre ABD ile ortaklık bitti
Org. Eruygur, "Mevcut hatalar sürerse, bir sınır ötesi
harekâttan beklenen sonuç alınamaz. ABD'nin çıkarlarıyla
Türkiye'nin ulusal politikası eskisi gibi örtüşmüyor" diyor.
DERYA SAZAK: İsrail'in Lübnan'a saldırısı, ABD işgalinden bu
yana Kuzey Irak'taki yapılanma ve PKK'nın giderek artan terör
eylemleri nedeniyle iç güvenlik sorunları yaşayan, geçen hafta 19
şehit veren Türkiye'yi sıcak bir gündemle karşı karşıya getirdi.
Sınır ötesi operasyon tartışılıyor. Bu ortamda Kandil'i vurmak
çözüm olabilir mi?
ŞENER Eruygur: PKK terör örgütüne karşı
artık ulusal onuru kurtarıcı, yeni, değişik, aktif bir politika
izlenmesi gereği yüksek sesle ifade edilen toplumsal bir istek
haline gelmiştir.
ABD'nin egemen olduğu bir bölgeden Türkiye'nin yaşam hakkına olan
saldırılar ve ortada dolaşan harita örneğindeki gibi düşmanca
tutumlar, işbirliğini ağırdan alan, inandırıcılığını yitirmiş
hareketler Türk ulusunu derinden yaralamakta, halkımızın Amerika'ya
karşı duygularını olumsuz yönde etkilemektedir.
Ancak sorun bununla bitmemektedir. Bölücülüğe karşı mücadelede
devletimizin tüm gücünü bütün unsurlarıyla eşgüdüm halinde
kullanması, teşhis ve önerilerde zikzaklar çizmemesi gerekmektedir.
Mevcut hataların yapılmasına devam edilirse, tüm riskleri göze
alarak girişilecek bir sınır ötesi harekattan beklenen sonuç
alınamayacak, etkileri de sınırlı olacaktır.
Ulusun gücü kullanılmalı
Teröre karşı mücadelede tek başına askeri önlemlerle başarılı
olunamaz. Devletin tüm güçlerini özgüvenle kullanmak gerekir.
Güvenlik ulusal bir sorundur, ancak ulusun tüm gücünün
kullanılmasıyla çözülebilir.
ABD Büyükelçisi Ross Wilson'un Türkiye'nin PKK'ya karşı sınır ötesi
harekât yapmasına karşı çıkan sözlerini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
- Büyükelçinin sözleri ABD'nin ikili ve Türkiye - Irak
ilişkileriyle ilgili olarak durumunda bir değişiklik olmadığını
gösteriyor. Ross Wilson, Kuzey Irak'a müdahaleye karşı olduğunu
söylerken, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean Mc Cormack da,
Türkiye'nin sorunu ABD ve Irak hükümetiyle bir araya gelerek
çözmesini önerdi.
1 Mart tezkeresi öncesinde de ABD'nin tutumu aynıydı. Sorun,
Türkiye'nin ABD'nin tutumunu algılama tarzından, yani niyetinin net
olarak görülmemesinden kaynaklanıyor. Türkiye'nin başlangıçtan
itibaren kendi bütünlüğünü doğrudan etkileyecek, iradesini hiçe
sayacak gelişmelere seyirci kalmayacağını çok açık olarak
belirtmesi, kararlılığını göstermesi gerekirdi.
1 Mart tezkeresi
ABD ile ilişkilerde 1 Mart tezkeresinin reddi dönüm noktası oldu.
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, "Geçmeyen tezkerenin uzun vadede
Türkiye'yi ABD ile karşı karşıya getirebileceğini" söylemişti.
Çuval geçirmeyi de sayarsak 3 yılda neredeyse ABD ile çatışacak
noktaya geldik. Kırmızı çizgiler kayboldu..
- Sayın Genelkurmay Başkanı'nın değerlendirmeleri ve önceden
hazırlanan Mutabakat Belgesi doğrultusunda bir tutum takınılması
halinde olayların farklı gelişebileceği konusunda yorum yapmak
istemem. Böyle bir tartışmanın pratikte bir yararı olacağını da
sanmıyorum.
Irak savaşı ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde aldığı bir
karardır. Önemli olan, Türkiye'nin yaşamsal çıkarı olan Kuzey
Irak'ta bağımsız veya bu anlamdaki bir Kürt devletini kurdurmaması
ve ulusal bütünlüğünü koruma konusundaki kararlılığını açıkça
göstermesi ve bu doğrultuda inandırıcı bir politika
izlemesidir.
Bu kararlılığı gören ABD, kendi çıkarlarını korumak üzere göreceli
olarak farklı seçenekleri geliştirecek ve Türkiye'nin çıkarlarını
bugün olduğu gibi görmezlikten gelemeyecekti. Koşulsuz itaat ve
aşırı kaygılar Atatürkçü dış politika anlayışına uymamaktadır.
Önce girmeliydik
1 Mart tezkeresine dönersek siz o zaman Jandarma Genel Komutanı ve
MGK üyesiydiniz. Meclis'teki oylama öncesi kulislere 'Asker
rahatsız' bilgisi yansıdı. Bu kaygıları gidermek üzere Dışişleri
Bakanlığı ABD ile 'Memorandum Of Understanding' (MOU) olarak
adlandırılan bir 'mutabakat belgesi' hazırladı. Buna göre Kuzey
Irak'a girecek olan Türkiye'nin PKK'ya karşı harekât serbestisi
olacaktı. Musul - Kerkük'ün çevresinde ABD yeşil hat oluşturacaktı.
Tezkerenin reddi hata mıydı?
- Müdahale edersek, "Kuzey Irak'ın kontrolü daha iyi sağlanır"
düşüncesi vardı. Başka bir görüş de, "Savaşın dışında kalmalıyız"
şeklindeydi. Doğrusu, her iki halde de sıkıntı doğacaktı. Esas
mesele savaştan öncesinde bu kararı alabilmekti.
ABD gelmeden Kuzey Irak'a girmek...
- Evet. Ecevit hükümeti döneminde bazı düşünceler olduğunu
duyuyorduk. ABD'ye ve öteki ülkelere şunu anlatabilmeliydik: "Bize
sıkıntı verecek bir oluşuma engel oluruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin
birlik ve bütünlüğünü korumak için ne gerekirse yaparız."
Bence ülke olarak yaptığımız hata burada: Türkiye politikasını ve
inandırma gücünü kaybetti zamanla. Kırmızı çizgilerimiz benzer
durum nedeniyle erozyona uğradı.
Bölücüler kullanılıyor
Bugün de sıkıntılı bir tablo var? PKK'ya yönelik harekat yapılmalı
mı, yapılmamalı mı? ABD, PKK'ya karşı operasyonu niye engellemeye
çalışıyor? Iraklı Kürtler Bush yönetiminin Ortadoğu'daki stratejik
ortağı haline geldi.
- Esas sorun şu: ABD, Türkiye ile olan ilişkilerinde açık, net
değil, güven vermiyor. PKK söylemlerine bakın. "Irak'la işbirliği
yapın, icazet alın" diyor. Kuzey Irak'taki statü bozulmasın
istiyor.
ABD'nin dış politikasında Iraklı Kürtler ve Türkiye'deki bölücüler
belli bir amaçla sınırlı bir ölçüde kullanılabilir. ABD için önemli
olan enerji yollarının güvenliğidir. Ortalıkta dolaşan 'Kürdistan'
haritası da bu bağlamda değerlendirilmeli.
Bin yıllık ortak tarihi göstermelik, aldatıcı amaçlar uğruna
düşmanlık zeminine kaydırmak, çıkar çatışmalarından yarar ummak,
egemenlerin bilinen politikalarını yansıtmaktadır. Bir yandan
'Stratejik Vizyon Belgesi' imzalayıp bu tür haritalar ortaya atmak
dostluğa da sığmaz. Böyle şeyler ortaya çıktığında yalanlanmıyor
da. Güneydoğu Anadolu insanının özverili insanlarıyla birlikte bu
oyunları bozmak, halkımıza hainlerin gerçek yüzünü göstermek
zorundayız.
Ilımlı İslam
AKP iktidarının Suriye ve İran'la ilişkileri, HAMAS ile sürdürdüğü
diyalog, Türk - ABD ilişkilerini nasıl etkiliyor? 'Ilımlı İslam'
projesi bugünkü Ortadoğu koşullarında sürdürülebilir olmaktan
çıkmadı mı?
- Türkiye'nin komşularıyla iyi ilişkiler kurması, geleneksel
"Yurtta barış, dünyada barış" anlayışının yansımasıdır. Ancak 1500
yıllık inanç sistemini Amerikanvari bir anlayışa göre tanımlamaya
çalışan 'ılımlı İslam' gibi görüşler, yabancıların amaçlarına
yönelik içinde tuzaklar saklayan düşünce denemeleridir. Türkiye'nin
sorunları laik devlet anlayışı içerisinde çözülebilir. Bizim
'ılımlı İslam' diye bir sorunumuz olabilir mi? Laiklik sorunumuz
olur.
ABD'nin Türkiye'ye bakışındaki değişiklikte, 1 Mart öncesine dayalı
stratejiler de söz konusu mu?
-Varşova Paktı'nın dağılmasından sonra Türkiye'nin coğrafi
konumuyla ilgili değerlendirme tarzları değişti. ABD'nin
çıkarlarıyla Türkiye'nin ulusal politikası eskisi gibi örtüşmüyor.
Artık stratejik ortak olamayız. ABD'nin sorunu, enerji bölgelerini
kontrol altında tutmak, bizim sorunumuz bağımsızlığımızı
korumaktır.
1 Mart tezkeresi Meclis'ten geçse ABD ile Kuzey Irak'a girilseydi
de durum değişmez miydi?
- Değişmezdi. Kesin inancım şudur: Biz bir yanağımıza vurulan
tokata ikinci yanağımızı uzatmak suretiyle teşne olmayı sürdürdükçe
bu sıkıntılardan kurtulamayız.
Ağustos şûrası
Ağustos şûrası öncesinde Özkök'ten sonra Genelkurmay Başkanlığı'na
atanması beklenen Orgeneral Yaşar Büyükanıt'la ilgili
spekülasyonları nasıl yorumluyorsunuz? Çankaya'ya aday olması
halinde Erdoğan'ın 'önünün kesilmesi', orduyla bağlantılı bazı
senaryolar ortaya atılıyor.
- Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) yerleşmiş geleneklerini
bozmaya, TSK'yı siyasallaştırmaya yönelik çabaların devletimizin
çıkarına olmayacağı açıktır. Bu nedenle bu sorunuzla ilgili yorum
yapmayı uygun bulmuyorum. TSK'yı yıpratmaya yönelik hareketlerin
perde arkasında Türkiye'nin ve Türk ulusunun düşmanları
bulunmaktadır.
Siyaset bizim işimiz değil
2007 seçim yılı. Ordudan ayrıldıktan sonra bir sivil toplum
kuruluşunun başına geçip Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Başkanı
oldunuz. Hedefiniz derneğin üye sayısını 5 milyona çıkarmak. Siyasi
bir yapılanma söz konusu olacak mı?
- Bu hedefi 2007 yılındaki siyasi hareketlilik içinde yorumlamak
bizim dışımızda bir yaklaşımdır. 5 milyon üyeye sahip olmak,
Atatürk'e hayranlık derecesinde bağlı bir ülke için mütevazı bir
hedeftir.
Sevr'den söz ediyorsunuz. Ulusalcı bir cephe mi öneriyorsunuz?
- ADD'nin amacı Atatürkçü düşünceyi egemen kılmaktır. Siyaset bizim
işimiz değil, bu görev siyasal partilerimize düşüyor.
Biz üçüncü dünyacı değiliz
ABD'ye karşı güvensizliğin arttığı bir dönemde, AB üyelik süreci
Türkiye'de demokrasinin sigortası olamaz mı? "Türkün Türkten başka
dostu yoktur" denilmesi ne kadar gerçekçi?
- Hayır. Ben hiçbir zaman o sözü etmedim. Biz Türkiye'yi parçalamak
isteyenlerle yan yana gelemeyiz. Dünyada değişim rüzgârları esiyor,
tek rüzgâr 'neocon'ların rüzgârı değil ki!
'Paşalar'ın bugün geldikleri 'ulusalcı' çizgi, 1970'lerin 'Bağımsız
Türkiye' sloganlarını çağrıştırıyor.
- 21'inci yüzyılın başında, "Kapılarımızı kapatalım, üçüncü dünya
ülkesi olalım" demiyoruz.
Bunu ulusalcılığın gereği saymayı da şiddetle reddediyorum.
Dayatmalar endişe yaratıyor
AB sürecinde, 'Bölecekler, parçalayacaklar' diye ortaya çıkan
'Kızılelmacılar' da radikal İslamcılar gibi Batı'ya güvenmiyor.
Demokrasiden vazgeçmeyi savunanlar bile var.
-"Kıbrıs'ta limanları açın", "Güneydoğu'da şunları yapın yoksa
AB'ye almam" diye dayatmalar yapıldıkça mecburen bir endişe
oluşuyor. "Güvenlik anlayışımız değişsin, sınırlar şuradan geçsin,
sorun olmaz" deniyorsa, buna taraf olmayanlar açıkça
söylemelidir.
"Azıcık Anayasa'yı değiştirsek bir şey olmaz", "Laiklikten biraz
taviz vermekle bir şey olmaz" diye diye bugünlere geldik. Şimdi
deniz bitti! Yeniden kendimize gelme zamanı. Bunu da siyasi
partiler yapacak. Biz de üzerimize düşeni yerine getireceğiz. Çözüm
demokrasidedir.
Söyleşi: Dreya Sazak
Kaynak: